Sağdan, soldan, liberalinden takkeli, külahlısına varıncaya kadar, bilcümle medya baronları, hayatlarında AKP’ye oy  vermemiş...

Sağdan, soldan, liberalinden takkeli, külahlısına varıncaya kadar, bilcümle medya baronları, hayatlarında AKP’ye oy  vermemiş ve vermeyi de düşünmeyenler bile ağızbirlik etmişçesine Diyarbakır’da ve Kürt coğrafyasında “Devletin Partisi” AKP kazanmalı diyorlar. Boşuna mı? Elbette değil!...

Severek dinlediğim türkülerden biridir ‘Yozgat Sürmelisi’. İşin açıkçası AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Şubat Dünya Anadil Gününde Diyarbakır çıkarmasından sonra, o gün ve ertesinde ne hikmetse bu türkü dilime dolandı. Dersini almış da ediyor ezber, sürmeli gözlerim sürmeyi neyler, bu dert beni iflah etmez del’eyler, benim dert çekmeye dermanım mı var!
Durduk yerde Kürtler yüzünden koca başbakan dert sahibi olacak, nitekim oldu bile, benden söylemesi. Bakın dili bile “bozuldu” fark etmiyor musunuz? Durduk yerde ikide bir “trt şeş bi xêyr be” deyip duruyor…
Neyse, bunlar tevatür, yani işin hikâyesi!
Şimdi ben bir senaryo canlandırmak istiyorum. Başbakan birkaç yıl evvel Kürt sorunu ile yüzleşerek çözümlenmesini ima eden konuşmasını yaptıktan bir süre sonra çark etti, bu hepimizin malumu. O çark ediş süreci Şemdinli meselesinin yaşandığı dönemle başladı, bu da hepimizin malumu. Sonra 22 Temmuz seçimleri öncesinde “derin devlet”in taleplerine uygun bir seçim dönemi ve aday belirleme süreci gündeme geldi, bu da tamam. Sonra 2008 sonbaharında Hakkâri’de, Van’da “sevmiyorsanız terk edin” mealinde sözler etti, bu da tamam. Asıl tamam olmayan TRT Şeş açılımına büyük mana biçerek Recep Tayyip Erdoğan’ın hâlâ “Kürt dostu” olduğunu sananların gaflet, delalet ve de aşırı iyimser hali pür melalleri…
Dönüp dönüp önce TRT Şeş’i, sonra Ahmet Kaya’nın mezarının Türkiye’ye taşınmak istenmesini, bir de 33 senelik Kürt sürgünü Şivan Perwer’in seçim öncesinde Türkiye’ye bir şekilde getirtilip seçim kozu olarak kullanılmasını Kürt halkının cemi cümlesinin karşısına seçim metaforu olarak çıkarıyorlar…
Bence işler, bu kadar kolay olmasa gerek. Kürt artık bu safsa(la)talara inanmıyor. İnanmadığı gibi başka bir şarkı terennüm ediyor: Al aşkını çal başına, diyor. Çünkü muktedirin aşkının sahici olmadığını biliyor. Nasıl mı? Paylaşayım efendim.
Recep Tayyip Erdoğan epey bir zamandır Kürt sorununun öteden beri uygulanagelen “Güvenlik” politikaları çerçevesindeki çözüm modeline kendini inandırmış gözüküyor. Bu tercihini gerginliği tırmandırarak da paylaşıyor zaten! Daha fazla “Kürtçülük” yaparak, Demokratik Toplum Partisi’nin varlık nedenini ortadan kaldıramayacağını iyi biliyor. Çünkü o alan, yani Kürdî siyasal alan, Erdoğan’a da partisine de kapalı.
Bu nedenle bir yıl kadar önce adeta eski kimliğini arayarak bir belediye başkanı gibi giriştiği “Diyarbakır Kalesi’ni düşüreceğim” muhabbetine, kontr tavır göstererek Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir siyaseten tavır alıp çıtayı yükseltince, Erdoğan iddiasından vazgeçti. En iddialı adayıyla bile sonuç alamayacağını, kulağına “bizden iyiler” fısıldadılar. O nedenle daha “güçlü” olarak kabul edilen adayları varken (Mesela Abdurrahman Kurt, Mehdi Eker gibi) daha yeni AKP’ye duhûl etmiş, üstelik AKP tabanından da gelmeyen bir aday Kutbettin Arzu ile Diyarbakır halkının karşısına çıktılar. Bu Diyarbakır seçimini kaybetmeyi, peşinen kabullenmenin AKP’cesi.
İşte o halde, AKP’nin Diyarbakır ve Kürt coğrafyası çıkışının tarifi:
Kürt’e alabildiğine karşı duruşla bir seçim dönemi yaşanacak. Büyük olasılıkla seçimlerden, zaten beklendiği gibi Demokratik Toplum Partisi daha da güçlenmiş olarak çıkacak. Sonra AKP ve genel başkanı çıkacak birilerinin karşısına ve diyecek ki; “Ne yapalım kardeşim, Görüyorsunuz işte. O kadar vurduk. Sınır ötesi operasyonlara da üstelik bir yıllık izinle onay verdik. Her türlü engeli önlerine koyduk. Çocuk da olsa kadın da olsa güvenlik güçleri gereğini yapar dedik. Yaptılar da nitekim. Ama yine de Kürtler ve partileri DTP seçimlerden güçlenerek çıktı. O halde artık bu ‘güvenlik gerekçeli’ politikalardan vazgeçmek gerek”. Kimileri bu senaryoyu pek iyimser bir senaryo gibi algılayabilir. Ama ben bu okumaya inanmak istiyorum. Göründüğü kadarıyla uluslararası konjonktür de böyle bir okumaya cevaz veriyor…
Haa! Meselenin bir de kötü tarafı var. Çok ama çok zayıf bir ihtimalle seçimlerden DTP’nin güç kaybederek çıkması! Bunu düşünmek, hatta telaffuz bile etmek istemem. Ama yine de olumsuz senaryo gerçekleşirse o zaman da asıl niyet zuhur eder. “Demek ki vurarak bitirmek mümkün! Yanına bir miktar hayır amaçlı sosu da, katarak tabii! O halde daha da hızla Kürde vurarak Kürdü bitirmeye devam” denir.
O halde ne mi yapmalı? Bu seçimleri Demokratik Toplum Partisi’nin mümkün olan en iyi sonucu alabileceği şekilde destekleyerek seçimlerden çıkmasının hesabı, tutmalı diye düşünüyorum: Yani referandum. Zaten bir referandum olacağı bugünden belli…
Baksanıza sağdan, soldan, liberalinden takkeli, külahlısına varıncaya kadar, bilcümle medya baronları, hayatlarında AKP’ye oy vermemiş ve vermeyi de düşünmeyenler bile ağızbirlik etmişçesine Diyarbakır’da ve Kürt coğrafyasında “Devletin Partisi” AKP kazanmalı diyorlar. Boşuna mı? Elbette değil! Haydi, oyunlarını boşa çıkaralım mı? Ne dersiniz! Hep birlikte…
Belki o zaman seçimden sonra Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı “Dersimi aldım da ediyom ezber, bu dert beni iflah etmez del eyler” türküsünü Kürt kurmaylarıyla birlikte alenen TRT Şeş’te yeni söktüğü kırık Kürtçesiyle terennüm eyler de biz de ruhuna El Fatiha deriz…