Soğuk savaş yıllarında, hatta daha sonrasında da, Çin’de “tek çocuk politikası”na uymayan kadınlara zorla kürtaj yapıldığına dair haberler yayınlanırdı. Üreten, yayan ve ortak olanların insanlığından kuşku duymayı gerektiren bu yalanlar “komünizm öcüsü” yaratmayı ve bunun üzerinden kapitalizme rıza üretmeyi amaçlıyordu. Bu yalan ve dezenformasyon üretimi mekanizması bugün de aşağı yukarı aynı şekilde işliyor. Fakat artık başlıca amaç komünizm düşmanlığı yaratmak değil. Şimdi asıl hedef büyüklüğü, dinamizmi, insan kaynakları ve teknoloji üretimiyle ABD ekonomisini-hegemonyasını tehdit eden Çin/Çin ekonomisi, özellikle teknoloji üretimi üstünlüğünü ABD’nin elinden almaya çok yaklaşan Çin teknolojisi.

“Komünizm öcüsü” artık “ABD’nin Çin’e karşı yeni soğuk savaşı” için üretilen yalan ve dezenformasyonun arka fonunu süslüyor. En bariz biçimde ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Çin yönetimi/ÇKP’yi “Halkın iradesine el koymuş komünist haydutlar, frankeştayn” olarak andığı sözlerinde görülüyor. Pompeo’nun bu taktiği fazla kaba-saba ve eski moda, en azından altmış-yetmiş yıllık. O yüzden de hiçbir işe yaramıyor. ABD’nin korkusu herkesin bildiği şu gerçekten kaynaklanıyor: Teknolojik üstünlüğü kaybeden hegemonyayı da kaybeder. “Hegemonyası zaten epeyce sarsılmış olan ABD, bir de teknolojik üstünlüğü kaybederse neler olur?” sorusu dünya için olduğu kadar ABD’nin kendi içinde olabilecekler açısından da korkutucu bir soru.

Trump ve tayfasının soğuk savaş dili ve taktikleri onların akıllarının eseri ve tercihlerinin sonucu değil Batı kapitalizminin ideolojik-kültürel hegemonyasını üretmekle görevli araçlar/kuruluşların eseri. Görünüşte bir düşünce kuruluşu, insan hakları gözlemcisi; çeşitli ad altındaki vakıf ve dernek; basılı-görsel yayın vs gibi duran bu kaynakların istihbarat örgütleriyle “bir şekilde” bağlantıları bulunduğunu artık bilmeyen yok. Başlıca iki yol izledikleri söylenebilir: İlki çok eski bir numara: Doğrudan Devlet Başkanını hedef alan ve itibarsızlaştırmayı amaçlayan saldırılar. İkincisi, siyasal sisteme dönük dezenformasyon yaymak, distopya üretmek.

Kültür Devrimi’nin akla ziyan atmosferi sırasında, ÇKP yöneticileri arasında Çin’i ailesiyle birlikte terk ederek Hong Kong (HK) ve İngiltere’ye sığınanlar olmuş. HK’da yaşadığım zamanlarda bunların yakınlarının anı, aile özgeçmişi vs iddiasıyla yazdığı birkaç kitabı edinip okudum. Okurken bir anı kitabında böylesine mide bulandırıcı, seviyesiz (üstelik yalanla ince ince süslenmiş) ayrıntılara ne gerek var diye hayıflandığım oldu. Yalana bulanmış ayrıntılar genellikle doğrudan Mao’yu ve yakın çevresini hedef alıyor ve itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Anlatının istihbarat örgütlerinin marifetiyle bu hale getirildiğini ve distopya anlatısı olan bir kitabın tam da böyle olması gerektiğini ben de sonradan öğrendim… Şimdi doğrudan Şi Cinping’i hedef alarak onun hakkında da benzer şeyler yazmayı deneyenler olduğunu görüyoruz.

İkinci yol, siyasal sistemi hedef almak, daha sofistike ve ilgilisine itibar kazandırabilir. Kapsamı daraltabilmek için konuyu son birkaç yıldır dillerinden düşürmedikleri “otoriterlik-totaliterlik” ile sınırlandıracağım. Trump (ve Trumpgillerin) sonrasında yaygınlaşan otoriterlik eleştirileri, bu durumu sanki bir “arizi” durum, bir sapma hatta bir “sıradan otoriterlik” gibi sunmaya çalışıyor. Bu noktada, fazlasıyla kaba-saba teorik zırvalarla Putin ve Şi Cinping’i de Trumpgillere ekleyerek sorunun Batı kapitalizminin krizinin sorunu (ve eseri) olduğu gerçeğinin gözden kaçırmaya çalışıyorlar. Oysa karşımızdaki gerçek ne bu kadar ucuz ne de “rekabetçi otoriterlik” vs gibi akademik-teorik yumuşatıcılarla bir “sıradan otoriterlik” kılığına sokulabilecek bir şey. Karşımızda düpedüz neo-liberal kapitalizmin krizinin eseri olan “yeni faşizm” var.

Sıradan otoriterlik ile “gücünü genellikle ordu ve bürokrasiden alan ve devlete sahiplik iddiasında olan bazı “ara sınıf” yönetimlerinde rastlanan otoriterlik”i anlatmaya çalışıyorum. Böyle bir ara sınıf iktidarının sınıflar arası tahterevallide ayakta kalabilmek için otoriter yönetim biçimlerine meyletmeleri bilinen bir konu Bence Rusya ve bir ölçüde Çin de bu kategoride yer alıyor. Trumpgillerle bir benzerlikleri yok.

Neyse, tekrar konuya döneyim. Çin hakkında distopya hikâyeleri uydurmak İngiltere-ABD’de artık lise bebelerine kadar düşmüş durumda. Buralara turist olarak gelen bu bebelerden bazıları sitelerin girişlerindeki yüz tanıma sistemlerini cep telefonlarıyla kaydedip “Bakın! Çin vatandaşlarının bütün bilgileri topluyor ve böylece onları adım adım izliyor ve her şeylerini kontrol ediyor” diye saçmalayan videolar yayınlıyorlar. Bu bebelerin saçmalamaları çoluk-çocuk eğlencesi diye geçiştirilebilir. Fakat son bir-iki yıldır onların ilham aldıkları o “paralı askerler” çeşitli distopya hikâyeleriyle Çin teknolojisini (ve Çin yönetimini) hedef alıyorlar. Bunların en bilineni, bugüne kadar hakkında epeyce distopya hikâyesi yazılan “Sosyal Kredi Sistemi”. Sonraki yazının konusu bu olacak.