Kürt Yazarlar Derneği Başkanı İrfan Babaoğlu’nun daveti üzerine TYS Genel Sekreteri Tevfik Taş ile birlikte PEN Türkiye Başkanı olarak 15-16 Kasım günlerinde Diyarbakır’daydım...

Kürt Yazarlar Derneği Başkanı İrfan Babaoğlu’nun daveti üzerine TYS Genel Sekreteri Tevfik Taş ile birlikte PEN Türkiye Başkanı olarak 15-16 Kasım günlerinde Diyarbakır’daydım. 2007 yazında Dünya Yazarlar Birliği PEN’in Senegal’deki kongresinde tanışıp arkadaş olduğum Sedat Yurtdaş bizi karşıladı. Kadim şehrin bir kervansarayında çay keyfinden sonra mezarlığa gittik. Mehmed Uzun 2007 yazında davete icabet edip PEN Türkiye Merkezi üyesi olmuştu; kendisini ziyaret edip üye kartını sunmuştum. Dört ay sonra vefat haberi… Mezarı Dicle’ye bakan zarif bir kabir, bir ziyaretgâh. (bkz: www.pen.org.tr) Sedat Yurtdaş, Mehmed Uzun’un duvara yazılan sözünü Türkçeye çevirdi: “Uzaklarda yazdım; şimdi halkımın arasındayım.”      

Lîs Yayınevi’nde sohbet: PEN Diyarbakır temsilcimiz Şeyhmus Diken, Türkçe-Kürtçe güzel yayınlar yapan ve Kürt edebiyatının bazı klasiklerini kazandıran Lîs Yayınevi yöneticisi üyemiz Lal Laleş, üye kartlarını nihayet sunabildiğim Şener Özmen ile Miran Janbar, yeni tanıştığım usta şairler Arjen Arî ve Berken Bere ile sohbet… Derken KYD Başkanı İrfan Babaoğlu geldi. Uzun yıllar hapiste kaldığını öğrenmiştim. “Tam bir beyefendi” izlenimi edindim. Grup olarak belediye binasındaki toplantı salonuna geçtik. 

Etkinlikte KYD Başkanı İrfan Babaoğlu, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, yirmi yıl kadar önce insan hakları konusunda sohbet ettiğim DTP milletvekili Akın Birdal, TYS Genel Sekreteri Tevfik Taş ve ben birer konuşma yaptık. Dünya Yazarlar Birliği PEN ile Türkiye Merkezi hakkında bilgi verdim, yalnızca Türkçe değil, Kürtçe ve Ermenice yazan üyelerimiz de olduğunu belirttim. Davet ve misafirperverlik için “Spas” diyerek teşekkür ettim. Kürtçe ve Türkçe konuşma ve şiirlerden sonra sözü müzik aldı. Birbirimizi otuz yıldır şiirlerimizden tanıdığımız A.Hicri İzgören ile kısa, yoğun bir sohbetimiz oldu. Akın Birdal ile yan yana oturduk. Birkaç hafta önce, Şanar Yurdatapan’ın milletvekilleri ile seçmenleri buluşmaya davet eden projesini (Forum Ortak Çalışma Grupları için bkz: tbmm.ocg.net) desteklemek için parlamentodaki basın toplantısına katılmış, Birdal’ın ofisine uğradığımda, yardımcısından anjiyo olduğunu öğrenmiştim. Masamızı ziyaret inceliği gösteren Osman Baydemir’e “Şoven yaklaşımlarla bizi birbirimize karşı kışkırtanlar var; ancak insancıl yaklaşımla bu gerginlik aşılabilir,” dedim; Baydemir, nazik, sakin, “Oyuna gelmeyeceğiz,” dedi.

Ertesi sabah Lîs Yayınevi’ndeki sohbette “Kürtçe opera da olmalı,” dedim, libretto konusunda Lal Laleş’e öneride bulundum. “İki dilde yazalım, birleştirici olur,” dedi, benimsedim. “Diyarbakır’da Devlet Opera ve Balesi olsa?” dedim. “Ezber bozacak bir talep olur,” diye gülümsedi Arjen Arî ve ekledi: “Asimilasyon yerine entegrasyon seçilse bu gerginlik aşılabilir. Ben de sizin gibi dünyalıyım; ama Kürt olarak öyle temel haklardan yoksunuz ki…”  Berken Bere “Dünyayı ancak edebiyat kurtarabilir,” dedi. “Politika kalın çizgilerle yönlendirmeye çalışır; edebiyat ise hayatın zengin inceliklerine dikkat çeker,” diyerek hak verdim.

İki günlük yoğun iletişimin umut dolu tadı, şu ortak kanımızı pekiştirdi: Edebiyat insanları olarak, hepimizin birbirimizden öğreneceği şeyler var. Sömürü ile şiddetin egemen olduğu günümüz dünyasını aşmak için ne yapabiliriz? Yaşama hakkı, dil ve ifade özgürlüğü gibi değerlere sahip çıkarak birikimlerimizi ve ufkumuzu paylaşabiliriz. Sanatçılar Sokağı’ndan çıkarken arkadaşım Şeyhmus Diken’in söylediği gibi: “Biz kalemimizle mücadele ederiz; barıştan, hayattan yana yazarız.”