Yoksulluğa karşı mücadelenin maliyeti ne oluyor? Dünyada geliri 2.15 doların altında hiç kimse kalmaması için 182.72 milyar dolar, yani dünya üretiminin yüzde 0.11’ini harcamak yeterli. Dünya lüks harcamalardan, israftan biraz kıssa, 2017 fiyatlarıyla yüzde 2.81’i bir maliyetle mutlak yoksulluk sorunun üstesinden gelecek.

Dünyanın borçluları birleşin!
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) “Eylemsizliğin İnsani Maliyeti” başlıklı raporunda, Covid pandemisinden bu yana yaşanan ekonomik şoklarla 165 milyon kişinin daha aşırı yoksulluğa sürüklendiğini açıkladı. Özellikle gelişmiş ülkelerde faizlerin artışı yoksul ülkelerin borçlanma maliyetlerini yükseltiyor. Sınırlı kaynakların dış borç anapara ve faiz ödemelerine tahsis edilmesi sefaleti derinleştiriyor.

Dünya nüfusunun yüzde 20’sinden fazlası, yani 1.6 milyar insan günde 3.65 doların altında kazanıyor ve sofralarına yeterli yiyecek koymaktan aciz kalıyor. UNDP’nin tahminlerine göre, geçtiğimiz yıl 25 yoksul ülke kamu gelirlerinin yüzde 20’sinden çoğunu borç servislerine ayırmak zorunda kaldı.

Aslında dünyadaki aşırı yoksulluğun üstesinden gelmenin maliyeti o kadar da yüksek değil. Hatta UNDP’ye göre çok düşük. Son dönemde yoksullar ordusuna eklenen 165 milyon kişiden, geliri günde 2,15 dolardan düşükleri yoksulluk sınırının üzerine taşımanın maliyeti sadece 3.45 milyar dolar. Bu faturayı 3.65 doların üzerine çıkarmak 14.24 milyar dolara, 6.85 doların üzeri için ise 24.44 milyar dolara yükseliyor.

Peki son kriz öncesinde de zaten yoksulluğun pençesinde bulunanları da katarsak, yoksulluğa karşı mücadelenin maliyeti ne oluyor? Dünyada geliri 2.15 doların altında hiç kimse kalmaması için 182.72 milyar dolar, yani dünya üretiminin yüzde 0.11’ini harcamak yeterli. Bu sınırı 3.65 dolara yükseltince maliyet 915.5 milyar dolara, 6.85 dolara çıkarınca da 4.661,2 milyar dolara ulaşıyor. Düşünün dünya lüks harcamalardan, israftan, debdebeden biraz kıssa, dünya üretiminin 2017 fiyatlarıyla yüzde 2.81’i bir maliyetle mutlak yoksulluk sorunun üstesinden gelecek.

BORÇLAR YÜKSELİŞTE

Başlıca merkez bankaları faizleri artırdıkça borç sorunu tüm dünya için ağırlaşıyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’ne (IIF) göre, küresel borç pandemi öncesiyle karşılaştırınca 45 trilyon dolar artarak 305 trilyon dolara ulaştı. Bu borçların 100 trilyon dolardan fazlası Çin, Meksika, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere (GOÜ) ait. Sadece ABD şirketlerin yüzde 14’ünün zombi sınıfına girdiği, yani gelirlerinin işlerinin çevirmeye ve borç faizlerini ödemeye ancak yettiği, ama iş borcun anaparasına gelirse iflas bayrağını çekecekleri bildiriliyor. Faizler daha da artarsa batacak şirket sayısı da patlama gösterir.

Kamu borcu artıyor  Birleşmiş Milletlere bağlı diğer bir kuruluş UNCTAD ve Küresel Kriz Tepki Grubu (GCRG) ise, Temmuz 2023’te kamu borçlarındaki keskin artışların, eğitim, sağlık gibi temel sosyal hizmetleri nasıl aksattığını sergileyen “Dünya Borcu” başlıklı bir rapor yayımladı.

Rapora göre, 2022’de küresel kamu borcu, iç borç ve dış borç dahil olmak üzere, 92 trilyon dolara ulaştı. Bu borçların yüzde 30’u GOÜ’lere ait. Onun da yüzde 70’ini Çin, Hindistan ve Brezilya’nın borçları oluşturuyor. Kamu borçlarındaki bu devasa artışın temel kaynakları, Covid-19 pandemisinin, hayat pahalılığı krizinin ve iklim değişikliğinin borçlanma gereksinimini artırması.

2010’dan 2021’e GSMH’nin yüzdesi olarak kamu borcu yüzde 35’ten yüzde 60’a yükseldi. Aynı dönemde dış borçlar da GSMH’nin yüzde 19’undan yüzde 29’una çıktı. Dış borçların ihracata oranı ise, yüzde 71’den yüzde 112’ye sıçradı. Kamunun borç servislerinin ihracata oranı da benzer biçimde, yüzde 3.9’dan yüzde 7.4’e vardı.

Diğer önemli bir gelişme ise, kamu borçlarının alacaklılarının giderek daha fazla özel sektör kuruluşları haline gelmesi. Tahvil yatırımcıları, özel bankalar ve diğer yatırımcılar ticari koşullarla, yani daha yüksek faizlerle borç verdikleri için, bu borçların geri ödenmesi de haliyle zorlaşıyor.

Dolayısıyla kamu borçlarının faiz ödemeleri de ağırlaşıyor. Şu anda GOÜ’lerin yarısı GSYH’lerinin yüzde 1.5’inden, bütçe gelirlerinin yüzde 6.9’undan fazlasını faiz ödemelerine ayırıyor. Son 10 yılda nominal olarak kamunun eğitim harcamaları yüzde 40.8, sağlık harcamaları yüzde 54.7, yatırımlar yüzde 41.1 artarken; faiz ödemeleri yüzde 60.4’lük bir yükseliş sergiledi.

Şu anda 19 GOÜ faiz ödemelerine eğitimden fazla pay ayırırken, sağlıkta bu sayı 45’i buluyor.

IMF’NİN YENİ STRATEJİSİ

Rapor, çözüm anlamında; GOÜ’lerin uluslararası finansal karar süreçlerinde daha fazla söz sahibi olması, kriz zamanlarında piyasalara muhtaç kalmadan IMF gibi kuruluşların koşulsuz likidite sağlaması, çok uluslu yatırım bankalarının sürdürülebilir kalkınma için uzun vadeli kredi açması, borç ödeme zorluğuna düşen GOÜ’ler için borç erteleme mekanizmalarının geliştirilmesi benzeri önerilerde bulunuyor.

İsterseniz şimdi, GOÜ’lerin dış borçları konusunda resmi kuruluşların kuru dilini terk ederek, Hintli kalkınma iktisatçısı Jayati Ghosh’a kulak verelim. Geçtiğimiz günlerde prestijli John Kenneth Galbraith İktisat Ödülüne layık görülen Ghosh, İngiliz Red Pepper dergisiyle yaptığı söyleşide, küresel finansal krizden (KFK) sonra, GOÜ’ler için, piyasalardan borçlanmanın IMF, Dünya Ekonomik Forumu gibi çevrelerce kurtuluş gibi gösterildiğini hatırlatıyor.

Ghosh’a göre, elbet sömürgeciliğin, GOÜ’lerin kaynaklarına el koyma suçlarının bir parçası olarak dış borçlanma olgusu var ama, süreç küresel finansal kriz sonrası tahvil satışlarıyla hızlanıyor.

Bu değerli iktisatçı, IMF’ye yönelik de ufuk açıcı saptamalarda bulunuyor. IMF’nin araştırma bölümü; sermaye kontrolleri, vergi politikaları, mali çarpanlar (yani kamu harcamalarının büyüme üzerindeki olumlu etkisi) konusunda anlamlı önerilerde bulunuyor. Ancak IMF programları uygulamada bu değişime kulak asmaksızın “aynı tas aynı hamam” devam ediyor.

IMF, eskisine göre eğitim, sağlık harcamalarının kısılmaması, sosyal koruma programlarının uygulanması konusunda duyarlı görünüyor. Ancak sosyal korumadan kastı, küçük çaplı nakit ödemelerinden öteye gitmiyor. Asıl kritik nokta; özelleştirme, liberalleşme, sübvansiyonların kaldırılması gibi halktan tepki toplayacak adımların stand-by anlaşmaları öncesi hayata geçirilmesini şart koşuyor. Böylelikle kamuoyu tepkilerinden sıyrılmayı amaçlıyor. Son zamanlarda bizde yaygınlaşan, “bari IMF’ye gitsek, zaten onlar da çok değişti” söylemlerine karşı Ghosh’un sözleri kulağımızda küpe olmalı.

Borç pazarlıklarındaki güç dengesizlikleri karşısında ise, borçlu ülkelerin koordinasyon içinde bulunmalarını, sorunlarını birlikte müzakere etmelerini, belli durumlarda borç ödememe konusunda birlikte tehditte bulunmalarını salık veriyor. Red Pepper dergisi de bu ifadeden yola çıkarak söyleşinin başlığını, “Dünyanın tüm borçluları birleşin!” koyuyor. (Debtors of the world unite,Red Pepper, 25 Haziran 2023 )