Tunus’ta “laik aday” sürpriz yaptı. Ve seçimleri kazandı. Müslüman Kardeşler’e yakın parti ise muhalefetle yetindi.

Fransa’da, malum, Paris katliamı sonrasında aşırı sağın / Le Pen’in güçlenmesi bekleniyordu. Ancak yerel seçimlerde, tam tersi oldu. Marine Le Pen, büyük darbe aldı.

Daha seçimlere aylar var. Ancak ABD’de de sürpriz gelişmeler yaşanıyor. “Sosyalist” olduğunu saklamayan, hatta yarışa tam da bu kimlikle giren Bernie Sanders çıtasını giderek yükseltiyor. Hatta anketlere göre, kimi eyaletlerde –kendisi gibi Demokrat Parti’den aday adayı olan- Hillary Clinton’ı geride bırakıyor.

Biz, ne hazindir ki, bu gelişme ya da tartışmaların çok uzağındayız. Bizim sorumuz şu: Bugün “fiili başkan” olarak Türkiye’yi avucunun içine alan RTE, bu durumu yasal hale getirebilecek mi? Başkanlık sistemi, sandıktan geçecek mi? Dinci faşizm bayrağını göndere çekebilecek mi?

Toplumun yarısı, zaten Erdoğancı. Geri kalanı da, neredeyse AKP’ye ve Davutoğlu’na razı olacakmış gibi.

Seçmeni can evinden vuracak bir ekonomik kriz ya da benzeri bir sarsıntı olmazsa, tablonun değişeceği de yok.

Ana sınıfındaki çocukları tesettüre sokan.. BirGün’ün manşetten duyurduğu üzere, bir kimya öğretmenine karşı 5 din öğretmeni atayan… Tarikat liderlerini / aşiret reislerini / mollaları rejimin paydaşları haline getiren REJİM, giderek güçleniyor. Toplumsal hayata yerleşiyor.

Ve bu ülke SUSUYOR. Bu toplum SUSUYOR.

Şu son bir hafta yaşananlar bile NEDEN BU HALDE OLDUĞUMUZU anlatmaya yeter de artar.

• • •

edi-bese-109392-1.

HDP milletvekilleri, Başbakan ile konuşmaya çalıştılar. Konuşamadılar. Davutoğlu yüzlerine bile bakmadan yürüyüp gitti.

Osman Baydemir, Meclis kürsüsünde “EDİ BESE” diye ağlayarak yalvardı. AKP ve MHP milletvekillerinin kılı kıpırdamadı.

Aynı akşam üç HDP milletvekili İçişleri Bakanı Efkan Ala ile görüşmeye bakanlığa gitti. Bakan beyefendi yüzlerine bile bakmadı, odasına almadı.

Nedenini biliyor olmalısınız. Cizre’de bir bodrumda yaralı olarak ölümü bekleyen siviller.

HDP milletvekilleri, işte bunun için günlerdir ağlıyor, bağırıyor, kavga ediyor. Ama ne Meclis’in umurunda ne de kamuoyunun..

Halk TV’deki Medya Mahallesi programında dile getirdiğim zaman gelen mesajları görmelisiniz.

Elbette duruma üzülenler, haberi paylaşmamı destekleyenler var. Ancak beddua / hakaret / küfür mesajları da çığ gibi yağıyor.

Cizre’de bir bodruma sıkışıp kalmış, ölümün eşiğindeki insanlardan söz etmek, onlara göre örgüt propagandası!

•Olanların tek sorumlusu PKK. Dolayısıyla, eğer o insanlar ölürse bunun suçlusu devlet ya da yöneticileri değil.

•Hem, bodrumdakilerin “sivil” olduğu ne malum! PKK’lı olmadıklarını kim söylüyor?

•Hatta, böyle bir şey olduğu ne malum! Bu iddiayı HDP ortaya attı. Doğrulayan da olmadı. Nereden biliyorsunuz Cizre’de bunların yaşandığını?

Meselenin can damarı da aslında tam da bu! BİLMİYORUZ.

Bilmiyoruz. Zira, biz gazeteciler Cizre’ye, Sur’a, Silopi’ye gidemiyoruz. Bu ülkenin topraklarında özgürce dolaşıp haber yapamıyoruz. Cizre’nin bodrumlarına.. Sur’un duvar diplerine.. Bölgenin morglarına bakamıyoruz.

• • •

Sadece Güneydoğu mu? IŞİD katliamlarının haberini yapabiliyor muyuz? Niğde’de üç kişinin ölümüne neden olan IŞİD’li Ramadani’nin cezaevinde mi yoksa Suriye’de olduğunu öğrenebiliyor muyuz?

Sen.. Ben.. Bizim oğlan..

Medyada birkaç gazete.. 20-30 cesur yürek.. Hepsi bu!

Kalanı yalan dolan. Anaakım medya arada bir siperden başını kaldırsa bile çok sürmüyor. Kendisini yine sipere atıyor.

Can Dündar-Erdem Gül iddianamesinin skandala varan tuhaflıkları bile bir gün, üstün körü haber. Ertesi gün “sıradaki konu”..

Oysa, hukukçu Celal Ülgen, öyle net bir tablo çizdi ki:

“Ergenekon, Balyoz vb davalarda Cemaat, hiç değilse bir zahmet sahte delil üretmişti.. Kumpas için uğraşmıştı. Ama bu iddianamede böyle bir çaba bile yok. Delil niyetine beş on yazı.. Sayfalarca Haşhaşiler masalı.. Sonra gelsin ağırlaştırılmış müebbet talebi.. Yetmedi, ikincisi.. Bu hukukun alenen katledilmesidir. İddianameyi okuyunca kanım dondu.”

Bir hukukçu olarak onun kanı dondu. Ama gazetecilerin büyük çoğunluğu havaya bakıp ıslık çalmakta. Utanmadan. Türkiye’nin karanlığa sürüklenmesine nasıl katkı verdiklerini düşünmeden.

ABD, sosyalist aday adayını konuşuyor.

İran, dünyaya açılıyor.

Tunus, laik adayı Cumhurbaşkanı seçerek Arap Baharı denilen kepazeliğe ve Müslüman Kardeşler’e dur diyor.

Türkiye, kendilerini laik / demokrat / özgürlükçü diye niteleyen gazeteciler / siyasiler topluluğunun alkışlarıyla dinci faşizme doğru rap rap yürüyor.

Sahiden EDİ BESE. Sahiden.