Emeklilerin yaşadığı yoksulluğun ve sefaletin nedeni AKP zihniyetidir. AKP hükümeti seçim öncesi emekli aylıklarının sefaletinin yarattığı öfkeye karşı yamalar yapmaya ve “müjde” balonları uçurmaya çalışıyor. Ancak mızrak çuvala sığmaz. Ne seçim öncesi ne de seçim sonrası AKP’nin neoliberal zihniyetiyle emeklilerin ferahlaması mümkün değil. Emeklilik sistemindeki sorunlar geçici değil yapısal, konjonktürel değil sistemiktir.

Emekli yoksulluğu ve sefaleti: Sorumlu AKP zihniyeti!
Emekliler geçen hafta ülke genelinde alanlara çıkarak sorunlarını gündeme getirmişti. (Fotoğraf: BirGün)

Emeklilerin hali malum. Uzun söze gerek yok! Sefalet düzeyinde aylıklara mahkum edilen emeklilerle dalga geçercesine 2024 “Emekliler Yılı” ilan edilse de güneş balçıkla sıvanmıyor.  Seçimlere bir hafta kala emeklilerin seçimlerine en büyük gündemi olmasının sebebi emekli aylıklarının sefalet düzeyine düşmesidir. Bunun yarattığı panik ile her gün bir müjde balonu uçuruluyor. Çeşitli yamalarla emeklilerin gözü boyanmaya çalışılıyor. Emeklilerin yaşadığı sefaletin, son yıllarda enflasyon ve ekonomik sorunlardan kaynaklandığı ve kaynak olmadığı iddia ediliyor. Emeklilerin hali pürmelaline bu yazıda yeniden değinmeyeceğim. Bu konuda DİSK-AR tarafından hazırlanan ve editörlüğünü yaptığım Avrupa’da ve Türkiye’de Emeklilerin Durumu raporunda detaylı veriler var: arastirma.disk.org.tr/?p=11042

Emeklilerin yaşadığı sefaletin sebebi ne tek başına enflasyon ne de kaynak sıkıntısıdır. Asıl sebep AKP hükümeti tarafından 2006 ve 2008 yıllarında bile isteye ve “sosyal güvenlik reformu” adı altında çıkartılan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunudur. Bu yasa ile Türkiyenin emeklilik sisteminde emekliler aleyhine vahim değişiklikler yapıldı. Bugün emekli aylıklarının sefalet aylığına dönüşmesinin asıl sebebi budur.  AKP bunu bilerek ve isteyerek, kamusal emeklilik sistemini zayıflatmak için yaptı! Şimdi bu gerçeği saklamanın, yamalarla çözüm aramanın manası yok. Mesele sistemik değil de konjonktürel bir meseleymiş, enflasyon olmasaymış, ekonomik sıkıntılar olmasaymış emeklilerin durumu daha olurmuş gibi yapmanın alemi yok. “Kaynak yok” saçmalığının ise hiç alemi yok!

5510 KARŞI DEVRİMİ!

2006-2008 yıllarında “reform” adı altında sunulan 5510 karşı devrimi emeklilere yoksulluk ve sefalet getirdi. Bu gerçeğin üstü örtülemez. Emekliler bugüne adım adım getirildi. 5510 karşı devrimi “yapısal reformlar” adı altında yapıldı. En büyük destekçileri liberal finansçılar ve ekonomistlerdi. Sosyal güvenliği şirket gibi yönetmek istiyorlardı. Nitekim öyle de oldu ama olan sayıları 16 milyona yaklaşan emekliye oldu. Şimdi bir hafıza tazeleyeyim ve 2006-2008 yıllarında yapılan karşı-sosyal güvenlik devrimiyle emeklilerin neler kaybettiğine bakalım. Bu bir fikri takip yazısıdır!

Türkiye’de emeklilerin bugün yaşadığı sorunların büyük bölümü 2006 yılında yürürlüğe giren ve 2008 yılında köklü değişiklikler yapılan 5510 sayılı SSGSS Kanunu’ndan kaynaklanıyor. 5510 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler emekli aylıklarının ciddi biçimde düşmesine yol açtı.

5510 sayılı SSGSS Kanunu ile emekli aylıklarının sistemli bir biçimde düşürülmesi süreci başladı. Bilindiği gibi emekli aylıkları için dört unsur büyük önem taşımaktadır: 1-Güncelleme katsayısı, 2-Aylık bağlama oranı (ABO), 3-Aylıkların alt sınırı, 4-Aylıkların artırılma yöntemi.

Emekli aylığı, güncelleme katsayısı kullanılarak hesaplanan aylık ortalama kazanç ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucu bulunur.  Bir çarpma işleminin ki çarpanını da düşürürseniz sonuç düşer! Alt sınır ve aylıkların artırılma biçimi ise aylıkların korunması ve artırılması açısından önem taşıyan diğer iki unsurdur. 5510 sayılı Yasa bu dört konuda ciddi hak kayıpları ve geriye gidişler yarattı. Tek tek anlatayım:

1- Güncelleme Katsayısı Düşürüldü

Güncelleme katsayısı sigortalının geçmişteki prime esas kazancının veya ödediği primlerin bugünkü değerini bulmak için yaşamsal önemdedir. Güncelleme katsayısı aylık ortalama kazancın bulunması için kullanılan bir değişkendir. Geçmişteki prime esas kazançların bugünkü değerine ulaşması için geçmiş prime esas kazançların enflasyon oranında artırılarak bugüne taşınması gerekir. Ancak yeterli değildir.

Eğer dönem boyunca ekonomide meydana gelen büyüme (gayri safi yurt içi hasıla -GSYH- artışı) dikkate alınmazsa gerçek anlamda bir güncelleme yapılmamış olur. Sigortalının kazançlarına refah payı (büyüme payı) eklenmemiş ve bu yüzden kazanç ve primler gerçek değerleriyle güncellenmemiş olur.  Böyle olursa emekli yoksullaşmış olur. Bu yüzden güncelleme yapılırken hem enflasyonun hem de büyümenin dikkate alınması gerekir.

2000-2008 arasında güncelleme yapılırken Tüketici Fiyatları Endeksi’nde (TÜFE) meydana gelen artış ve büyüme oranının yüzde 100’ü hesaba katılıyordu. Böylece büyümenin tamamı güncelleme katsayısına yansıtılmış oluyordu.

5510 sayılı Yasa ile güncelleme katsayısında GSYH artışının etkisi yüzde 100’den yüzde 30’a düşürüldü. Güncelleme katsayısı halen TÜFE ile büyüme oranının yüzde 30’unun toplamından elde ediliyor. Diğer bir ifade ile büyüme oranının yüzde 70’i güncelleme katsayısında artık dikkate alınmıyor.

Bu değişiklik son derece yaşamsaldır. Büyümenin yüzde 100’ü yerine yüzde 30’unun dikkate alınması emekli aylıklarında vahim kayıplara yol açtı. Bir örnekle anlatayım. 2008-2023 arası Türkiye’nin toplam büyümesi yüzde 109,5 olarak gerçekleşti. Eğer resmi enflasyon ve büyümenin yüzde 100’ü dikkate alınarak prime esas kazançlar güncellenseydi bambaşka bir tablo olurdu. Örneğin 2008 yılında prime esas kazancı brüt ortalama asgari ücret tutarında  (623 TL) olan bir sigortalının güncellenmiş prime esas kazancı 2023 yılı sonunda 15 bin 727 TL olacaktı. Ancak artık büyüme oranının yüzde 30’u hesaba katıldığı için 2008’deki asgari ücret tutarındaki prime esas kazancın güncellenmiş 2023 değeri 9 bin 802 TL’de kaldı ve asgari ücretin çok altına düştü. Bu durum diğer yılların prime esas kazancının güncellenmesinde de yaşandığı için güncellenmiş toplam prime esas kazanç düşmüş oldu.

2- Aylık Bağlama Oranı Düşürüldü

Gelelim ikinci değişken olan aylık bağlama oranına (ABO). Sigortalının belirli bir prim ödeme gün sayısı karşılığında güncellenmiş aylık ortalama kazancının ne kadarının emekli aylığı olarak ödeneceği aylık bağlama oranına bağlıdır. Aylık bağlama oranının yüksek olması daha yüksek emekli aylığı anlamına gelmektedir.

5510 sayılı Yasa ile güncelleme katsayısını düşürmekle yetinmediler, aylık bağlama denkleminin diğer çarpanı olan aylık bağlama oranını da düşürdüler. İşçiler için bu oran 1999 öncesinde ilk 5000 gün için yüzde 60 sonraki her 240 gün için yüzde 1 idi. 25 yıllık sigortalılıkta eğer 9000 bin eksiksiz prim yatırılmışsa aylık bağlama oranı yüzde 77’ye kadar yükseliyordu. 2000 yılından sonra 25 yıl ve 9000 gün prim ödenmesi durumunda aylık bağlama oranı yüzde 65 olmaktaydı. Emekli Sandığı’na tabi kamu çalışanları için ise bu oran 25 yıllık çalışma süresi için yüzde 75 ve 25 yıldan fazla çalışılan her yıl için yüzde 1’di.

5510 sayılı Yasa ile aylık bağlama oranları ciddi bir biçimde düşürüldü. 5510 sayılı Yasa ile 25 yıl ve 9000 gün prim ödeyenlerin aylık bağlama oranı yüzde 50, 7200 gün prim ödeyenlerin aylık bağlama oranı ise yüzde 40’a düşmektedir. Ayrıca Yasa ile tavan sınırlaması getirildi ve aylık bağlama oranlarının yüzde 90’ı geçemeyeceği hükme bağlandı.

Sonuç olarak emekli aylığını belirleyen her iki değişken de küçültüldü ve her iki değişken de düştüğü için aylıklar eski sisteme göre ciddi biçimde gerilemiş oldu.

2000’lerin başlarında en düşük emekli aylıkları asgari ücretin üzerine çıkabiliyordu. Şimdi asgari ücretin çok altına düşmesinin temel nedenleri bu yasal değişikliklerdir.

3- Aylıkların Alt Sınırı Düşürüldü

Emekli aylıklarının alt sınırı yaşamsal bir konudur. Alt sınırın düşük olması özellikle aylık bağlama oranlarının düşük olması durumunda ciddi sorunlara yol açabilir. Eğer emekli aylıkları belirli bir alt sınırla korunmazsa düşük gelirli çalışanların emekli aylıklarında çok ciddi düşüşler olabilir. Emekli aylıkları asgari ücretin yarısına, dahası üçte birine kadar gerileyebilir.

İşçi emeklilerin aylık alt sınır aylığı 1999 öncesinde yüzde 70 idi. 5510 sayılı Yasa’nın 55. maddesi ile yüzde 35-40 olarak belirlendi. Örneğin 2008 yılında işe giren bir çalışan alt sınırdan prim ödediğinde 7200 gün prim ödeyerek emekli olursa emekli aylığı prime esas kazancın yüzde 40’ına kadar gerileyebilecektir. Prime esas kazancın alt sınırından 9000 gün prim ödeyen bir çalışanın emekli aylığı ise (enflasyon ve büyüme oranlarını sabit varsayarak) prime esas kazancın yarısına kadar gerileyebilecektir. Bunun anlamı emekli aylıklarının ve gelirlerinin asgari ücretin yarısına ve hatta daha altına düşmesidir.

Yeri gelmişken söyleyelim. Zaman zaman ileri sürülen “2008 öncesi dönemde ‘en düşük emekli aylığı asgari ücretim 110’undan az olamaz’ şeklinde bir yasal düzenleme vardı ve AKP bunu 2008’de kaldırıldı” iddiası gerçek dışıdır. Böyle bir yasal düzenleme hiç olmadı. Emekli aylıklarının düşüş sebebi yukarıda anlattığım değişikliklerdir. AKP bunları anlattığım şekilde yaptı. Yanlış bilgiyle doğru eleştiri olmaz.

4- Büyümeden Emekliye Sıfır Pay

Emekli aylıklarının bir kez saptandıktan sonra nasıl artırılacağı da son derece önemlidir. Enflasyon ve büyüme oranları emekli aylıkları açısından yaşamsal öneme sahiptir. Emekli aylıkları enflasyondan korunmalı ve ülkedeki refah artışından pay almalıdır. 5510 sayılı Yasa’nın 55. maddesi emekli aylıklarının her yıl ocak ve temmuz aylarında TÜİK tarafından açıklanacak Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) yıllık değişim oranında artırılmasını öngörüyor. Emekliler ekonomik büyümen zırnık pay alamıyor!

Emekli aylıklarının artışının sadece resmi enflasyona hapsedilmesi emekli aylıklarının düşmesine ve emeklilerin yoksullaşmasına yol açtı. Emeklilerin milli gelir içindeki payı düştü ve refahları azaldı.

Bu nedenledir ki bağlandığında ortalama düzeyde olan bir emekli aylığı zamanla en düşük aylık seviyesine doğru gerilemektedir. Emekli aylıklarının gerçek değerini koruyabilmesi için, ilk hesaplanışında da daha sonra artırılmasında da büyüme oranının tümünün dikkate alınması gerekir.

Bu dört önemli değişiklik emekli aylıklarının bugünkü sefalet düzeyine gerilemesinin temel sebepleridir. İşte bu nedenlerle emekli aylıkları bir yandan asgari ücrete diğer yandan kişi başına milli gelire göre önemli ölçüde geriledi ve dibe vurdu.

AKP hükümeti şimdi, 31 Mart 2024 seçimleri öncesi bu tablonun yarattığı yoksulluk ve öfkeye karşı yamalar yapmaya “müjde” balonlar uçurmaya çalışıyor. Ne seçim öncesi ne de seçim sonrası hükümetin benimsediği neoliberal zihniyetle emeklilerin ferahlaması mümkün değil. Mızrak çuvala sığmaz. Emeklilik sistemindeki sorunlar geçici değil yapısal, konjonktürel değil sistemiktir. Emeklilik sisteminde kapsamlı kamucu bir dönüşüme ihtiyaç var.