Geçtiğimiz hafta zam yağmuru geldi. Seçim harcamaları göz önünde bulundurulursa, bütçe harcamalarını finanse edebilmek için zamlar kaçınılmazdı. Ancak asıl sorun, seçim sonuna kadar bekleyip sandık korkusu ortadan kalkınca topluma yüklenme samimiyetsizliği.

Enflasyon, ücret, zamlar
Fotoğraf: Depo Photos

TÜİK tarafından açıklanan haziran ayı verilerine göre yıllık enflasyon yüzde 38.21’e geriledi. İstanbul Ticaret Odası (İTO) ise Haziran için İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’ni yüzde 55.19 olarak açıkladı. TÜİK’in rakamları zaten halk tarafından inandırıcı bulunmuyor. İTO ile arasındaki makasın giderek açılması, en son 17 puana kadar yükselmesi dikkat çekiyor.

Ancak yine de TÜİK’in verilerinden hareketle trendleri okumak, enflasyonun önümüzdeki aylarda sıçrama trendine gireceğini söylemek olanaklı. Öncelikle yıllık enflasyonun düşüş göstermesinin nedeni, Haziran 2022’deki aylık yüzde 4.95 oranının devreden çıkmasının teknik ifadeyle baz etkisinin doğal sonucu. Yoksa yüzde 3.92’lik Haziran enflasyonu genelde fiyat artışlarının yavaşladığı bir ay için çok yüksek bir oran ve yıllık yüzde 50 civarı bir eğilime işaret ediyor.

Daha önce de belirttiğimiz gibi toplumun düşük gelirli yüzde 20’si bütçesinin yüzde 35’ini gıdaya, yüzde 29.3’ünü gıdaya ayırıyor. Gıda fiyatları manşet enflasyonun üzerinde yüzde 53.92’lik bir artış göstermiş. Bu oran işlenmemiş gıdada yüzde 68.44, taze meyve-sebzede ise yüzde 57.49, yıllık kira artışları ise yüzde 75.91 olarak veriliyor. Yani TÜİK’e göre bile yoksullar yüzde 60-70 aralığında bir enflasyonla karşılaşıyor. Ortalama enflasyonu, dünyada da düşüş gösteren, seçim nedeniyle zamların ertelendiği enerji fiyatları aşağı çekiyor.

Tüm dünyadaki gibi, Covid döneminde yüz yüze temasın kesilmesi sonucu düşük seyreden hizmetler enflasyonu yaşamın normale dönmesi sonucu bizde de yüzde 59.45 ile ortalama enflasyonun üzerinde. Hizmetler enflasyonu daha yapışkan yani kolay düşmez kabul ediliyor. Hatırlanırsa bir dönem zamanın Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu asıl çekirdek enflasyona bakılması gerektiğini söylüyordu. En yaygın kullanılan enerji, gıda, alkollü içkiler, tütün ve altını dışarıda bırakan C endeksinin de yüzde 47.33 arttığı görülüyor.

Üretici fiyatları Haziran ayında yüzde 6.50 sıçramış. Bu önümüzdeki aylarda tüketici enflasyonunu da besleyecek. 28 Mayıs seçimlerinden bu yana döviz kurundaki artış yüzde 30’u geçti. Bu önümüzdeki aylarda usulca fiyatlara da yansıyacak. 2022’de Temmuz-Eylül arası ortalama aylık fiyat artışı yüzde 2.30’du. Bu gidişle Eylül sonu tüketici fiyatlarının yüzde 50’ye dayanması, yılı ise yüzde 60 dolaylarında kapatması kaçınılmaz görünüyor. TL’nin yabancı paralar karşısında değer kaybının sürmesi bu oranı daha da yukarı çekebilir.

ÜCRET ARTIŞLARINDAKİ ADALETSİZLİK

Derken kamu çalışanlarına ve emeklilere yapılan ücret artışları açıklandı. Kamuda en düşük maaşın 22 bin TL’ye çekilmesi şeklindeki seçim vaadi gerçekleştirildi. Daha önce asgari ücret de yüzde 34 artışla 11.402 TL olarak açıklanmıştı. Seçimler öncesi en düşük emekli maaşı 5.500 TL’den 7.500 TL’ye ayarlanmıştı. Kamu işçilerinin sözleşmeleri ise yüzde 54 ortalama artışla bağıtlanmıştı.

Elbette bunlar dört nala giden, önümüzdeki aylarda da özellikle döviz kuru artışları nedeniyle ivme kazanacak enflasyon göz önünde bulundurulduğunda tatminkar ücretler değil. Ancak AKP rejiminin en düşük gelirlilerin mutlak yoksulluğa, hatta açlığa sürüklenmeleri tehlikesine karşı önlem aldığı görülüyor.

Bu durumda, üç kesimin alım gücünün, buna bağlı yaşam standartlarının gerilemesi tehlikesi bulunuyor. Birincisi, emekli maaşları her zamanki gibi RTE’nin 5 puanlık “himmeti” de eklenerek ancak yüzde 25 artırıldı. Zaten neoliberal rejimlerde yıllarca üretime emeğiyle katılmış emekliler bir fazlalık görülür. Çünkü aktif işgücünün yeniden üretimi, yarın iş başı yapabilmek için minimum bir alım gücüne ve morale sahip olması gereği emekliler için geçerli değildir.

İkincisi, kamudaki 8.077 TL’lik seyyanen zam göreceli yüksek maaş alan kamu çalışanlarının ücret artış oranlarını aşağı çekti. AKP için liyakatin, yani bilgi ve eğitim yanında yıllar içinde biriken deneyimin de pek önem taşımadığı ortada. Bu zihniyetlerini bürokraside kadrolaşma yoluyla, kilit mevkilere yandaşları, tarikat, cemaat mensuplarını yerleştirerek sergilemişlerdi. Şimdi de ücretler yoluyla akademisyenler, mühendisler, doktorlar benzeri profesyonel meslek sahiplerini ve uzun yıllar hizmeti bulunanları cezalandırmış oluyorlar.

Üçüncüsü, tüm dünyada istisnai bir ücret olan, daha çok stajyerler, geçici çalışanlara uygulanan asgari ücret Türkiye’de bir norm haline geliyor. DİSK Araştırma Merkezi’ne (DİSK-AR) göre asgari ücret civarında çalışanların oranı 2022’de yüzde 50’lerdeydi. 2023’te bu oranın daha da yukarılara tırmanmasını bekleyebiliriz. Özel sektör ortalama ücret artışlarını asgari ücret artışının altında tutmaya çalışacaktır. Bundan özellikle beyaz yakalı, üniversite mezunu çalışanlar olumsuz etkilenecektir. O nedenle önümüzdeki dönem plazalardan yükselen şikayetler, toplumsal hareketlenme artabilir. Ayrıca seçim sonrası karamsarlığının tetiklediği gençler arasında yaygın “kapağı yurt dışına atma” eğilimi iyice güçlenebilir.

ZAMLAR GECİKMEDİ

Geçtiğimiz hafta sonuna doğru da bilindiği gibi zam yağmuru geldi. Seçim harcamaları, ücret artışları göz önünde bulundurulursa, bütçe harcamalarını finanse edebilmek için belki bu zamlar kaçınılmazdı. Ancak asıl sorun, seçim sonuna kadar bekleyip, sandık korkusu ortadan kalkınca topluma yüklenme samimiyetsizliği.

Bu zamlara gazetemizde de geniş yer verildi. İsterseniz  burada zamları üç grupta değerlendirelim. Birinci grupta, “yersiz” zamlar KDV-ÖTV artışlarıyla vergi yükünü emekçi sınıflara yıkan, gelir ve servet adaletsizliğini artıran dolaylı vergiler yer alıyor. Özellikle sabun, şampuan, tuvalet kağıdı gibi zorunlu ihtiyaç maddelerinin KDV’sinin artırılmasını kınamak gerekiyor. Yine alkol ve sigaradaki ÖTV artışları, vergi yükünü yaşam tarzı uymayan yurttaşlara yıkma alışkanlığının yeni bir yansıması olarak haksız bir uygulama.

İkinci grup “zamansız ve dengesiz” zamlar için çarpıcı örnek, yurt dışından getirilen cep telefonuna 20 bin lira kayıt ücreti konulması. Bunun lüks tüketimi caydırmak, ithalat faturasını azaltmak gibi gerekçeleri bulunabilir. Ama 2022 sonundaki 2.700 TL ye göre 7 kat artırma çelişkisinin bir açıklaması olamaz. Veya tüketici kredilerindeki Banka ve Sigorta Muamele Vergisinin yüzde 10’dan yüzde 15’e yükseltilmesi. Talebi kısmak için bu vergiyi artırıyorsanız, neden firma kredilerine böyle bir uygulama getirmiyorsunuz? KKM gelirleri niye vergiden muaf tutuluyor? Gücünüz sadece geliri eksik kaldığı için krediye yönelen sade yurttaşa mı yetiyor?

Üçüncü grupta ise, “yetersiz” zamlar, kurumlar vergisinin yüzde 20’den yüzde 25’e çıkarılması, finansal kurumlarda bu oranın yüzde 30’a yükseltilmesi uygulaması var. Fortune 500 Türkiye araştırmasına göre büyük şirketler 2022 yılında karlarını yüzde 245.5 artırmışlar. Bankalarda da 2022 yılında yüzde 366 artışla 433.5 milyar TL kar elde edildi. 2023’ün ilk 5 ayının karı ise 190 milyar TL’yi buldu. Asıl tartışılması gereken bir servet vergisiyle, yıllar içinde biriken aşırı şirket karlarının, finansal kazançların ve emlak rantlarının vergilendirilmesi konusu…