Geçen yıldan kalma. İstanbul’da Beyoğlu “civarında”

Haber eski.
Geçen yıldan kalma.
İstanbul’da Beyoğlu “civarında” bir şiir festivali düzenlendi.
“Ne iyi” diye başlamıştık. Sonra bir dizi felaket yaşandı ve “Eyvah!” ile bitti.
Yakın zamanda, elektronik posta adresime bir duyuru düştü. Yine aynı şiir festivalinin bilgisini okudum. İlk tepkim de “Eyvah, yine şiir festivali” demek oldu.
Geçen yıl yaşananları görünce, biraz şaşkınlıktan, biraz da bir daha böylesi yaşanmaz umuduyla sessizlikle geçiştirmiştik. Kol kırılır yen içinde kalır gibi bir oportünistlikle belki, çok fazla tartışmamıştık. Aslında yaşananlar vahimdi. Üzerine gitmemek, tanık olan bizlerin yanlışıydı biraz da.
Geçen yıl, festivale katılan yabancı konuklardan biri, dilini, hatta yazısını bilmediği bir havaalanında yapayalnız kalmıştı. Can havliyle, başka ülkede yaşayan bir şaire ulaşıp, o şairin İstanbul’da yaşayan bir tanıdığına ulaşılmasıyla İstanbul ormanında yitmekten kurtulmuştu.
Bir ülkenin PEN başkanı, adına gelmeyen ama geldiği söylenen yol parası için otel resepsiyonunu yol etmişti.
Bir otelde de çaresiz kalan yabancı konuklardan bir kısmı, aynı otelde konaklayan yerli konuklara sarılmıştı çaresizlikten. Hatta, bir başka yabancı ülke konukları aç kalınca, kendi ülkelerinin konsolosluğunu aramıştı. Konsolosluk da, Festival “mağdurlarından” olan Edebiyatçılar Derneği Başkanı sevgili atom karınca Gökhan Cengizhan’ı arayıp, dert yanıp, çözüm istemişti. Birkaç konuk, şair arkadaşlarımızın özel çabaları ile  bir yerlere götürülüp, karnı doyurulmuştu.
Bu hayhuy içinde, saygın iki yazar örgütümüzün adı kullanılmak/kirletilmek istenmişti.
Bu yaşananlar, dedikodu sütunu malzemeleri gibi. Ne yazık ki dedikodu değil, tamamen gerçek.
Bir yıl gecikerek gündeme getirmek, zamanında tepki vermeyen, en azından beni temizlemez. Yine de yanlışın neresinden dönülse yeğdir, diyorum.
Şiir adına emek veren herkesin başımızın üstünde yeri var. Öncelikle bunu söylemek gerek. Şiirin bu toplumda, bu hayatta yaşanılır kılınması adına yapılan her etkinliği bir umut girişimi olarak kabul ederim. Ülkemin uzak, yakın her köşesinde, bu tür etkinlikler için amatörce çabalar harcayan nice kültür sanat emekçisi olduğunu biliyoruz. Tek yapraklı fanzinlerden en kapsamlı dergilere kadar herkes şiir evine taş taşıyor.
Ancak, şiir bir “iş”,  bir “business” olunca, durum değişiyor. Şairlerin çoğu kendilerine şair demekten beis duydukları gibi, yine pek çok şair meslek hanesine “şair” yazmaktan da kaçınırlar. Muktedir bir akıl otoritesi gibi görünme pahasına, festivalin nasıl olmayacağını söyleyebilirim. Olurunu yapanlar hakkıyla yapar elbet. Festival kültür endüstrisi kavramından da öte bir iş, meslek oldu mu, ters giden, yanlış olan bir şeyler var demektir.  O zaman, ekonominin kavramları ile, yani bir kavram kardeşliği ile sormak gerekir; festival olup bittiğinde, şiire yaptığı “katma değer” nedir? Neyi eklemiş, çoğaltmıştır?
Dil toplumsal bir üründür. Şiir de, bu çerçevede bir totoloji ile, toplumsal üründür. Bu  toplumsal ürüne karşı bizim de toplumsal sorumluluklarımız olduğu  kadar, karışma hakkımız da vardır. Eleştirilerimizin kaynağı da budur.
Bu yılın festival duyurusunda, yaşayan büyük Arap şairlerinden birisinin de geleceği bilgisi vardı. Gelmiş olmasını ve festivalin iyi geçmiş olmasını isterim. Geçen yılın olumsuzluklarından sonra, programı izlemeye cesaret edemedim. Beklentim, bu yıl her şeyin çok iyi geçmiş olmasıdır. Bilen, duyan varsa buyursun, söylesin.
Haftanın sözü; 1 Mayıs 2010 Taksim; umudumuzda haklı olduğumuzu bir kez daha gördük. Taksim için direnlere ve ölenlere bin selam.