Zaman zaman yakınırım. Medya Mahallesi programının kimi izleyicileri benim “kim olduğum” konusunda bir türlü karar veremez. Yeri gelir, programı PKK sempatizanı olarak açar, AKP’li olarak kapatırım!
Geçenlerde bir hanımefendi, işi zirveye çıkardı. Mealen şöyle bir tweet attı:
“Rabbime inandığım kadar, senin MİT ajanı olduğuna inanıyorum. Sürekli AKP’yi kötülüyorsun. Üstelik hiç tutuklanmadın da..”
Fazlası var, eksiği yok. O hanımefendinin beynindeki hatlar nasıl karışmışsa, böyle bir sonuca varmış. Üstelik, ortaya inancını koyacak kadar da iddialı!!
Çok üzüldüm, bir tweet ile yanıtladım. MİT’in AKP’nin arka bahçesi olduğunu hatırlattım. “Dolayısıyla ajanı olsam bugün bambaşka yerlerde olurdum” diye ekledim.
• • •
Kızmasınlar ama Aydınlık’taki meslektaşlarım da “tahminde” çok zorlanmışlar.
Cumartesi günü başyazıda aralarında benim de adımın geçtiği bir grup gazeteciyi “F Tipi örgüt merkezli bir yönlendirme faaliyeti” içinde olmakla suçlamışlar.
Bu iddiaya da “nerdeee!” diye sarkastik bir yanıt verip geçmek var.. Ama meslektaşlarıma ve kafası karışık okurlara ayıp olur.
O nedenle, bana yine oturup “kendimi izah etmek” düşer.
Gerçi, sokaktaki insan bilmese de meslektaşlarım çok çok çok iyi bilir. 1996 yılından bu yana Fethullah Gülen Cemaati ile aramda hiç soğumayan bir gerilim yaşanıyor. ATV’de şu meşhur kaseti yayınladıktan sonra Ali Kırca ile birlikte baş hedef ilan edildim. Ali Kırca konuşmamayı ve zaten bir süredir meslekten uzak durmayı seçtiği için, ikimizin yerine de ben hedef tahtası oldum.
Ergenekon / Balyoz / Odatv davaları sırasında da aleyhimde yazdılar.. Sözlerimi çarpıttılar… “Silivri yolcusu” diye andılar. Kimi program sonrasında da doğrudan yöneticileri arayıp ihbar ve şikâyet ettiler. Vs. vs.
“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demeyin. Cemaatle aramızdaki bu “ilişkiye” rağmen, Bugün TV ve gazetesi kapatıldığında tepki gösterenler arasındaydım.
Çünkü benim meselem, cemaatin ideolojisi ile. Cemaatin karanlık örgütlenmesi ile.. En azından bu konuda delil ortaya konmadan bir yayın organının basılıp çalışanlarının kovulmasına karşı çıkarım. Karşı çıktım.
Peki o zaman, Aydınlık Gazetesi nasıl olur da beni ”F Tipi örgüt merkezli bir plan içinde olduğumu” iddia eder. Ve bir grup köşe yazarıyla birlikte benim de adımı vererek şunları yazabilir:

“MİT TIR’larının görüntülerini yayınladığı için tutuklanan Can Dündar ve Erdem Gül’e sahip çıkma adı altında Aydınlık’ı hedef alan bazı yazıları gazetelerde, sosyal medyada ve haber sitelerinde ibretle okuyoruz. F Tipi örgüt merkezli bir yönlendirme faaliyetiyle bizim de tutuklanmamızı isteyenler, hepsi bir ağızdan şunu soruyor:
“Aydınlık gazetesi Cumhuriyet’ten çok önce o haberi yayımladığına göre Can Dündar tutukluyken Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni neden tutuklanmadı?”
• • •
Bu soruyu, benim geçen hafta bu köşede yazdığım yazıdan hareketle soruyorlar.
Evet, sordum. Ama TERSİNDEN! Ben, “Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni tutuklanmadığına göre, Can Dündar ve Erdem Gül neden tutuklandı?” diye sordum.
Eğer özel bir amaç yoksa, bundan “Aydınlıkçılar da tutuklansın” sonucu çıkartılabilir mi!
Ne yani, ben Can ve Erdem’in tutuklanmasına razıyım... Sesimi çıkartmayacağım.. Tek derdim, yanlarındaki koğuşlara Aydınlıkçılar’ın da gönderilmesi... Bu mudur?
AKP’ye karşı yayın yaptığım için MİT ajanı olduğumu düşünen.. Buna “rabbine inandığı kadar inanan”.. Kafası karışık hanımefendi belki böyle bir sonuca varabilir! Beni F Tipi gazeteci ilan edebilir!
Pes!
Gelelim, benim açımdan bir başka can alıcı noktaya: Can ve Erdem’i Silivri’ye gönderen MİT TIRLARI manşetiyle ilgili olarak Aydınlıkçıların tutuklanmasını istemem için, “O HABERİN HABER OLMADIĞINI” düşünmem lazım. Oysa özellikle Can ve Erdem’in tutuklanması sonrasında, hep “O HABERİN HABER OLDUĞUNU” söyledim. Bunu savundum. Devlet sırrını korumanın, gazetecilerin değil devletin sorumluluğu ve sorunu olduğunu yazıp anlattım.
Dolayısıyla, benim açımdan Aydınlık da, o haberi verdiği Ocak 2014 tarihinde habercilik yapmıştır.. Dolayısıyla tutuklanmalarını istemem için delirmiş olmam lazım…Dolayısıyla.. Sözlerimden zıt bir sonuç çıkarmak için (umuyorum başka bir nedeni yoktur) “yanlış okumuş olmaları” lazım..
• • •
Bu tartışmanın bana en acı gelen yanı da şu: Can ve Erdem, ben bu yazıyı yazarken.. Siz bu satırları okurken.. Günlerdir tek kişilik hücrede. TECRİTTE.
Can’ı 30 yıldan fazla bir süredir tanırım. Yakından tanırım. Erdem’i kişisel olarak uzaktan, gazeteci olarak ise çok iyi tanırım.
Ama kişisel duygularımı, öfkemi, üzüntümü bir kenara bırakıp UĞRADIKLARI ZULME BİR GAZETECİ OLARAK İSYAN EDİYORUM. Ve buna karşı mücadele etmek yerine birbirimizi hırpalamayı kaldıramıyorum.