Sorular gittikçe sadeleşiyor: “128 milyar dolar nerede?”

Biri diyor ki, yerinde duruyor. Diğeri diyor ki, aslında hiç var olmadı. Kedi nerede, ağaca çıktı, ağaç nerede, balta kesti, balta nerede, suya düştü… Cevapların tutarsızlığı soruyu daha geçerli, daha önemli kılıyor ve işler bu noktada kızışıyor; çünkü kısa ve öz soru soran tarafın, laf kalabalığını kaldırmayan kısa ve öz cevap beklentisi olur ki, bu da ‘şahsım’ kriterlerine göre ayarlanmış yönetimlerin, kolayca doğrulanabilir gerçeklere karşı duydukları öfkeyi artırır. O yüzden, devletin kolluk gücü mesaisini vinçle pankart indirerek geçirmek zorunda kalır. Bu sayede, konu halkın gündeminde daha fazla yer tutar ve artık meselenin anlaşılması için “128” demek bile yeterli hale gelir.

***

“İçki satışının yasaklanmasının pandemiyle ne ilgisi var?”

İçişleri Bakanlığı’nın kapanma genelgesinde yer almamasına rağmen satış fiili olarak engellenmeye çalışılıyor. Elinde resmî kâğıt olmayan polis, ceza keseceği markette yasağın geçerliliğini kanıtlamak için Google’da sözlü beyan arıyor. Kapanma öncesi yasal bir ürünün yasaklanabileceğine dair söylentiler halkı stokçuluğa yöneltmiş ve devlet alkollü içeceklerden son zamanların en yüksek vergisini toplamıştı. Bu arada basit bir sorumuz vardı bizim değil mi? “İçki satışının yasaklanmasının Covid19 salgınıyla ne ilgisi var?”

Cevaba Eski Ayasofya Camii baş imamı koşturuyor. “Haram ettiğiniz vergilerinizden bana düşen hisseden hepinize kaliteli pamuk aldım.”

İşte soruyu böyle ısrarla sorunca sinirler bozuluveriyor. Bu sayede elde pamuk mabat nöbeti tutuğunu öğrendiğimiz hocanın mütedeyyin akademisyen makyajı da akıveriyor birden.

***

“Hakkında, bakan olmadan önce vergisiz eşya ithal etmeye çalıştığına dair iddialar olan Ruhsar Pekcan aylar sonra nasıl Ticaret Bakanı oldu?”

Görevi sırasında kendi şirketinden bakanlığa 9 milyon liralık dezenfektan alımı gerçekleştirdiği ortaya çıkan Pekcan hakkında yolsuzluk soruşturması ne zaman başlatılacak? Kiralık bakanlık konutu için, devlet bütçesinden 380 bin liralık tadilat yaptırdığı iddiası var, ne diyorsunuz? Cevaplar inci gibi sıralanıyor arka arkaya… Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Arkadaşımızla ilgili sosyal medyada yürütülen linç kampanyalarını kınıyorum.”

AKP Sözcüsü Çelik: “Muhalefetin dediğiyle iş yapmıyoruz.”

İçişleri Bakanı Soylu: “Yalancı, PKK’lı BirGün Gazetesi…”

***

Soru dağları gün geçtikçe yükseliyor. Memleketin dört bir yanından insanlar “neden” diye bağırıyor. Neden fakiriz bu kadar, neden aşı yok, neden sıcak pide yiyemiyoruz, neden doğamızı talan ediyorsunuz, neden sürekli zarar eden havaalanlarımız, köprülerimiz var, neden emekçi hakkını alamıyor, neden esnaf dükkânını açamazken lebaleb kongreler yapıldı, nerede deprem vergileri, nerede 128 milyar dolar? Nasıl oluyor da bu kadar açık, seçik, basit sorulara akla, mantığa, yasaya uygun bir cevap veril(e)miyor?

***

Keyfime göre, şahsım nasıl isterse öyle yönetim biçimleri günün sonunda hep aynı duvara sıkışıyor. Halkın ‘neden’ diye isyan edip cevabını alamadığı sorular ve çözüm bulamadığı sorunlar karşısındaki tepkisi kuvvetli bir ‘yeter’e dönüşüyor. İktidarın gücünü, “ne istersem yaparım” ile ispatlama çabası ancak bir yere kadar halka kendini çaresiz hissettirebilir. İnsanların omzundaki yük, karnındaki açlık büyüdükçe ve AKP-MHP iktidarı, insanların evinin içindeki yangını görmezden gelme, yok sayma eğilimini sürdürdükçe kimsenin huzuru olmayacak memlekette. Düşünüldüğü gibi yönetenler gerçeklikten kopmadılar, aksine onu eğip bükmek konusunda artık yetersizler. Asabiyet bu yüzden. Gerçekle baş edemiyorlar. Ve pek tabii bizim de her gün sormak hakkımız. Nerede? Nasıl? Neden? Gerçek, halkın hem gücü hem özgürlüğüdür.