Gözü doymazlığın zirvesi: Sermaye kendini mağlup sanıyor
Fotoğraf: Tarım-Sen

Pembe domates, salkım domates, şeker domates, Kaliforniya biberi, beef, cherry, sivri, kapya, marul, kavun, karpuz… 2002 yılından bu yana İzmir Bergama’da Bayburt Grup bünyesinde üretim yapan Agrobay Seracılık, 20 yılı aşkın ticari serüveninde tesis arazisini 2 bin dönümden 4 bin dönüme, kapalı üretim alanını da 60 dönümden 542 dönüme çıkarmış.

Kendi sitesinde yer alan bilgilere göre, bırakın Ortadoğu, Balkanlar ve Türkiye’yi, Avrupa’da bile ısıtması jeotermal kaynaklarla sağlanan bu büyüklükte bir sera yokmuş. Şirketin bir de Süt Kardeşler ve Hasanbey Çiftliği gibi firmaları bulunuyormuş. Bu firmalar süt, peynir, yumurta vs. üretiyormuş. Agrobay ürünlerini İngiltere, Almanya, İspanya, İsveç, Hollanda ve Rusya gibi ülkelere ihraç ediyormuş.

Üstün teknoloji ile geniş çapta ihracat yapmakla övünen bu büyük ve zengin şirketin işçileri, çalışma koşullarının ilkelliği nedeniyle bir süre önce Tarım-Sen’de örgütlendi. Artan iş yükü, maaşların geç yatırılması, baskı, mobbing ve kötü muamele, emekçileri sendikalı yapan unsurların başında geliyordu. İşçiler ayrıca iş kazalarının gizlendiğini, iş yerinde olan kazaların evde gerçekleşmiş gibi kayıtlara geçirildiğini söylüyordu.

Hazırladığı reklam filmlerinde ne kadar modern ve bilimsel tekniklerle üretim yaptığını anlata anlata bitiremeyen Agrobay’ın, haklarını arayan işçilere cevabı ise kapıyı göstermek oldu. Elbette şirket, “Sendikalı oldukları için işten çıkardık” demedi. Çünkü bu Anayasal açıdan suçun ikrarı anlamına gelecekti. 22 Ağustos’ta ilk işten çıkarılan işçilere, “Küçülmeye gidiyoruz, performansınız düşük” dendi. Her nasılsa yıllardır bu şirkette terk döken işçilerin, sendikaya örgütlendikleri ve haklarını aramaya başladıklarında performanslarının düştüğüne kanaat getirildi. Toplamda çoğu kadın 39 çalışanın işine son verildi. 39 işçiden 31’i kod 46’ya dayanılarak işten çıkarıldı. Kod 46 (işçinin görevi kötüye kullanması, hırsızlık gibi davranışlar sergilemesi) damgasıyla işten çıkarılan tarım emekçileri, tazminat ve işsizlik maaşından da mahrum kaldı.

***

Agrobay Seracılık’ta hakları çiğnenen 39 tarım emekçisinin onurlu direnişi 37 gündür devam ediyor. İşe dönmek istemeyen emekçiler, kod 46’nın kaldırılarak haklarının teslim edilmesini istiyor. Ancak şirket tarafından muhatap alınmıyorlar. Kendilerini ‘muhatap’ alanlar şu ana kadar sadece polis ve jandarma oldu. Köleliğe razı olmayan emekçiler dövüldü, yerde sürüklendi ve gözaltına alındı.

Eleştirilerin odağındaki Agrobay Seracılık ise işçilerin hak arama yöntemini beğenmiyor. Şirketin yöneticisi Arzu Şentürk Salık, BBC Türkçe’den Fundanur Öztürk’e yaptığı açıklamada, Hak bu şekilde aranmaz” diyor. Yargıya gidilmesi önerisinde bulunan Salık, şöyle de garip bir cümle kuruyor: “Hepimiz biliyoruz ki işçi zaten bu ülkede 1-0 önde başlıyor.”

Kölelik şartlarında çalışan, baskıya, kötü muameleye maruz kalan, ücretlerini doğru düzgün alamayan, sendikalı olduktan sonra kapının öne konan, taleplerine kulak asılmayan ve haklı oldukları bir direnişte resmi şiddetle karşılaşan işçiler bu ülkede 1-0 önde başlıyor, öyle mi? En temel hakları ellerinden alınan, yoksulluk bataklığına itilen ve sistemli şekilde örgütsüzleştirilen işçi sınıfının en ufak bir itirazı bile yıllardır istediği gibi at koşturan sermayeye çok geldi anlaşılan. İş davalarında mahkemelerin çalışanlar lehine verdiği ve adaleti ne ölçüde sağladığı belli olmayan kararlar, patron tarafında “İşçiler 1-0 önde başlıyor” şeklinde algılanıyor. Sermayenin doyumsuzluğu daha iyi anlatılamazdı.

Arzu Şentürk Salık bir de kendilerine yönelik “marjinal grupların gölgesi altında tamamen bir karalama kampanyasının” sürdürüldüğünü söylüyor. Emekçilerin niyetleri çok başkaymış. Birileri kahraman olmak, kolaydan para kazanmak istiyormuş. Mesele işçi hakları değilmiş. Mesele ne acaba? Bir kısmı emekliliğine kısa bir süre kala işten çıkarılan 30 civarı tarım işçisi kadın, Agrobay Seracılık’a zarar vererek nasıl bir emelin peşinden koşuyor olabilir? Acaba Agrobay bizim bilmediğimiz üstün bir misyonu, memleket açısından çok kritik bir rolü mü üstleniyor? Yoksa yabancı devletlerin ajanları işi gücü bırakıp Agrobay’la uğraşarak Türkiye’nin ihracat kapasitesine darbe mi vurmak istiyor? Arzu Hanım keşke meselenin ne olduğunu açık açık söyleseydi de kamuoyu aydınlansaydı.

***

Türkiye’de 12 Eylül darbesinden sonra inşa edilen emek rejimi, emek-sermaye çelişkisini kültürel zeminde “ekmek veren-şükür eden” dengesine çevirdi. Sermaye takımı kural tanımaz ekonomide, devletin sınırsız teşvikleriyle büyüdükçe büyürken, atomize ve depolitize edilen işçi sınıfı ise toplumu kuşatan dinsel hegemonyanın etkisi altında ehlileştirildi.

Patronların ve temsilcilerinin bugün dilinden dökülen cümleler, 12 Eylül’ün sermayeye sağladığı bu ideolojik avantajla ilgili. O yüzden ayaklarına taş değince dimağlarındaki hâkimiyet arzusu ağızlarına vuruyor. Kendileri “ekmek veren” oldukları için onlara kimse itiraz edemez sanıyorlar. Ama başka bir düzen mümkün. Trendyol depo çalışanlarının hak mücadelesi, sendikalı oldukları için işten çıkarılan gazetecilerin Sputnik önündeki grevi… Kurulan her direniş çadırı bu ihtimalin kıvılcımını çakıyor. Bu ülke değişecekse, tepeden inme siyasi formüllerle, masa başında kurulan derme çatma ittifaklarla değil, halkın, emekçilerin örgütlü ve bütünlüklü mücadelesiyle değişecek.