Şimdi oturup bir karar vermeli, şu eskide kalmış ve hâlâ bir Nazi mantığıyla ihanet, kin, düşmanlık ve ötekileştirme tezleri...

Şimdi oturup bir karar vermeli, şu eskide kalmış ve hâlâ bir Nazi mantığıyla ihanet, kin, düşmanlık ve ötekileştirme tezleri üzerinden bizden olmayan hain mantığını sürdüren ve bir muhtar kadar bile oy alamayıp beldelerinde itibar kaybeden siyasetçileri silkeleyip atma zamanıdır...

Demokratik rüştünü ispat etmemiş ülkelerde hainlikle yurtseverlik arasındaki sınır Araf gibidir. Kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünden geçmeye benzer insan tekinin işi! Bir tarafa düşerseniz cennet, öte yaka nâr-ı cehennemdir adeta.
Şairin boğazına kadar gelip dayanan ve kendisini söyleten dizeleri de nitekim buna delalet değil mi?
Yazın üç sütun üstüne haykıran puntolarla, Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…
29 Mart seçimlerini önemli bir kaza belaya uğramadan bitirdik. Taşlar artık yavaş yavaş yerlerine oturacak. İktidar ve iktidara oynayan bürokrat, medya ve diğerleri ringde üst üste yumruk yiyen sonra da nakavt olan boksörün hâl-i pür meali gibiler. Henüz uğradığı şoku üzerinden atamamış gibi etrafa veryansın ediyorlar.
Dünyanın demokrasi kültürü en az gelişmiş ülkelerinde ancak örneklerine rastlanabilecek bir seçim öncesi yaşadı Türkiye. Bütün bakanları ve bürokratları ile sökün eyleyen ve alenen iktidar için çalışan bir seçim dönemi yaşadık. Başbakan Siirt’e yerel bir televizyon kanalına bağlanarak kendisi için oy istedi. “Benim için oy verin” dedi, belediye başkanının yediği herzelerin ayıbını bilip de tersten okuyarak. Gittiği her yerde adaylarını ikinci planda bırakarak kendisi için oy istedi.
İşte sonuçları ortada devlet-i âli’nin bütün dönemlerinin vazgeçilmezi Abdülkadir Aksu’ya rağmen Diyarbakır halkı prim vermedi iktidara. Tarım Bakanı Mehdi Eker hem kendi ilçesi Bismil’de hem de beldesi Tepe’de partisine seçim kaybettirdi. Batman Milletvekili ve bakan Mehmet Şimşek de öyle. Hüseyin Çelik de aynı kaybı Van’da ağır bir yenilgiyi yaşayarak tattı… Batı yakadakileri yazmıyorum o başkalarının işi… Hükümetin bütün devlet olanaklarını kullanarak dağıttığı onursuz sadakalara, Tunceli’de yaptıklarına karşılık Dersim halkının verdiği ders ise aleni bir uyarıdır.
Şimdi bu muhterem zevat, her daim ceplerinde ve cüzdanlarının üzerinde duran arada bir sadece parmaklarıyla işaret edip tehditler savurdukları nasırsız pamuk elleriyle koca kafalarını sarmalayıp düşünmeliler. Her daim çokça olan paralarının hükmüyle dua ettikleri tanrıya; “Allahım, neydi günahım!” diyerek…
Ama ner’dee…
Şimdi başka oyunlar peşindeler. İşte Iğdır örnek olayı bunun göstergesi. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek döktürmüş Hürriyet’in Ankara temsilcisi Enis Berberoğlu’na, “Türkiye’nin belirli bir bölgesinde DTP’den başka parti kalmadı. Iğdır’ı da aldılar, yani Ermenistan sınırındalar.”
Tabii akabinde başbakanının “O sözleri söylememiştir” sözü de ayrı bir sahiplenmeyi beraberinde getirdiği için üzerinde hassasiyetle durmak gerek. Söyleyene değil, söyletene bak derler. İşin açıkçası bir Nazi edasıyla ötekileştirerek böyle bir üslup derdine düşerse bir siyasetçi ve en tepedeki başbakan hâlâ Kürt coğrafyasının siyasal temsilcilerini muhatap olarak görmeyi bir tarafa bırakın ellerini bile sıkmayıp selam vermekten imtina ederse bu ülkede demokratik kuralları işleterek mesela seçimlerle filan bir yerlere gelmek konusundaki sandık dersini, sahi kime vereceğiz ki!
El kadar bebelere, okul çağındaki çocuklarımıza “Bak evladım bu sandıktır. Bu da oy. Birkaç yılda bir bizim gibi demokratik ülkelerde insanlar yurttaş kimlikleriyle gidip oylarını tercih ettikleri insanlara ve partilere verirler. Sonra da o insanlar mazbatalarını alıp şehirlerini ve ülkeyi yani ezcümle bizleri yönetirler. Sen de ileride yaşın kemale erince işte böyle oyunu kullanacaksın. Hatta belki kendin için oy isteyeceksin. Öğren bunları”... İşin doğrusu ben seçim günü dokuz yaşındaki oğlumla sandık başına giderken bu mealde şeyler de söyledim oğluma. Hatta kendi oyumu ona kullandırdım. Ona bir oyun gibi geldi çocuk yaşında. Ama geçen akşam ev halkı olarak televizyonda Iğdır üzerine zehirli Çiçek’in sözlerini izler ve dinlerken ne diye çocuklarımıza bu vatandaşlık hikâyelerini boş yere anlatıp da alenen çocukların dünyasında saygın bir baba olacakken yalancı bir baba konumuna kendimizi düşürüyoruz ki! diye düşündüm.
Çok da umudum yok ya! Yine de söyleyeyim de hiç değilse içim rahat etsin. Bence Başbakan birkaç yıl evvel güzel bir laf etmiş ve tarihe geçmişti. Demişti ya, “Büyük devlet geçmişiyle yüzleşen devlettir” diye. Şimdi oturup bir karar vermeli, şu eskide kalmış ve hâlâ bir Nazi mantığıyla ihanet, kin, düşmanlık ve ötekileştirme tezleri üzerinden bizden olmayan hain mantığını sürdüren ve bir muhtar kadar bile oy alamayıp beldelerinde itibar kaybeden siyasetçileri silkeleyip atmanın zamandır. Sonra da Kürt sorununu demokratik ve barışçı yollarla çözmek için doğru argümanlarla açıkyüreklilikle meydana çıkıp “Ben varım” demenin zamanıdır. Bu seçim sonuçları Başbakan Erdoğan’a böyle bir tarihi görev veriyor, yanlış kelâm edenleri savunmayı değil…
Yapar mı dersiniz. Güldüğünüzü ve benimle de dalga geçtiğinizi hissediyorum. Kimbilir. Belki de yanılan biz oluruz. Ermeni’yi Kürdü potansiyel hainler olarak görenlere inat olsun diye eğer başbakan bu ülkeyi hâlâ seviyorsa…