Economist dergisi, önceki sayısında ABD’de Demokrat Parti ve demokrat siyaset üzerine bir dosya hazırlamış. Epey kapsamlı bir dosya. Dikkat çeken detaylardan biri ise Demokrat Parti seçmeni ile ilgili analiz. Dosyada Demokrat Parti seçmeninin çok parçalı yapısına vurgu yapılıyor. Söz gelimi, New York’un göbeğinde yaşayan yoga düşkünü kadın da, Missouri’de yaşayan yoksul Afrikalı Amerikalı da Demokrat Parti’nin seçmeni. İki kesim de aynı bağlılıkla partiye oy veriyor ama parti politikasından beklentileri bazen aynı bazen son derece farklı.

Bu anlamda Amerikan sol siyasetini Türkiye’deki sol siyasete benzetmek mümkün. Sağ aşağı yukarı daha benzeş, daha homojen bir kitleden oy alıyor, sağın işi daha kolay. Gelenek ve din sağ seçmeni en kolay konsolide eden araçlar. Bir parça din, bir parça yerlicilik, bir parça muhafazakarlık formulü sağda işe yarıyor. Sol iktidar olmak için farklı uçlardaki kesimleri bir araya getirmek zorunda. Farklı kesimlerin ortak taleplerini belirleyip, ortak ilkeler belirlemek ve kitlesini konsolide etmek, bunu yaparken aynı zamanda da sağ seçmenden oy almak zorunda.

Uzun lafın kısası, CHP’nin işi kolay değil. CHP’nin İzmir kordonda bira içen genç kadın ile Çorum’daki tarım işçisini bir araya getirecek aynı zamanda da Rizeli muhafazakar seçmeni cezbedecek vaatler bulması gerekiyor.

Bana sorsanız tüm bu grupları bir araya getirecek ülkü demokrasi olabilir derim. Günün sonunda kim fırsat eşitliği, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi istemez ki!

Ne var ki işler memlekette o kadar basit değil. Metropoll araştırma şirketinin temmuz ayı anketinde seçmene partisine neden oy verdiği sorulmuş. AKP seçmeni yüzde 23 oranında hizmet, yüzde 14 oranında istikrar için oy verdiğini söylüyor. Demokrasi için oy verdik diyenlerin oranı sadece yüzde 1. CHP seçmeni ise partisine yüzde 18 oranında Atatürkçü olduğu için yüzde 8 oranında demokrasi için oy vermiş. MHP seçmeninin yüzde 3’ü partisine demokrasi için oy verdiğini söylüyor. İyi Parti’de de bu oran yüzde 1.

Metropoll’ün araştırmasına göre seçmen ideolojisini kendine yakın gördüğü partiye oy veriyor, özellikle de sağ seçmen, icraat ve hizmete oy verdiğini söylüyor. Mesele dönüp dolaşıp “e arkadaş öyle böyle ama çalışıyorlar” meselesine geliyor.

İkilem tam da burada. Demokrasi vaadinin seçmen üzerinde bir etkisi yok ise Sol ne yapacak? Demokrasi vurgusunun tonunu düşürmesi mi gerekecek? Ya da bu süreçte içi boşaltılan demokrasi kavramının tanımını yeniden yapıp, seçmene mi anlatacak? Yol uzun ve zor…