“İşte sanki dağ yeli Ve işte sanki meltem… Kimse toz konduramaz Kesip attığımız tırnağa bile”*...

“İşte sanki dağ yeli

Ve işte sanki meltem…

Kimse toz konduramaz

Kesip attığımız tırnağa bile”*

Kim ne der, ne düşünür, bil(e)mem! Ahmed Arif, elbette Diyarbekirdir. Çünkü doğup büyüdüğü şehri, mısra haysiyetine sığınarak, mısra haysiyetine güvenerek, ancak bu denli yazabilen ve o yazdıktan sonra, birçoğuna “Arif’ten sonra şiir yazmak, haram olsun” dedirten şairdir Ahmed Arif. Ama yine, kim ne derse desin benim için Ahmed Arif epeyce de Ankara’dır. Ne zaman yolum Ankara’ya düşse, bir nedenle ayaklarım beni Ankara’ya sürüklese, Ahmed Arif aklıma düşer. Diyarbekir’in yanına Ankara’yı Ahmed Arif’le birlikte mutlaka koyarım / koymak isterim. Yani ezcümle Ankara, Ahmed Arif çağrışımı yaratır bende. Bir de, eski Zafer Çarşısı! Hani kitapların ve kitapçıların olanca güzelliğiyle boy verdiği 70’li yılların Zafer Çarşısı!

Şöyle Bulvardan Kızılay’a doğru, hele bir de Arif’in dediği gibi “çakırkeyf” isem tamamdır. Salıverdim mi kendimi, “çok kalmadı Kızılay civarlarında bir yerlerde mutlaka Ahmed Abi ile karşılaşırım”, diye düşünürüm. Ankara’daki öğrencilik günlerimden kalma bir ansımadır bu! İşte, elinde turuncu renk filesi, yürüyor Ahmed Abi. Bir selam verip, hatır sorup, bulvarda güne başlamanın vakti saatidir derim Ankara’da olanda…

68, sadece kulağa hoş gelen matematiksel bir sayı değil elbette! Aynı zamanda dönemsel bir altüst oluşa da göndermedir altmışsekiz. 68’i sadece 1968 senesinden önce ve sonrasında, bir çağ yangınına eşdeğer olabilecek kıvılcımın, ateşleyici yılı gibi de görmemek gerek. Bana göre 68 elbette ağırlıklı olarak algıda zuhur ettiği gibidir de! Bir başka yönüyle de edebiyatın, devrimci romantik edebiyatın hedef bireyleriyle buluşmaya başladığı seneydi 68’li yıllar…O nedenle Deniz, sehpaya gitmeden evvel Rodrigo’nun Gitar Konçertosunun çalınmasını istemiş. Bu nedenle Ahmed Arif’in “Vurun ulan vurun / Ben kolay ölmem” dizeleri 68’li devrimcilerin dillerinden düşmemiştir. 1968’de çıkmıştı ünlü Kürt Mütefekkiri Ehmed’e Xanî’nin Mem û Zîn adlı eseri. O günlere kadar Kürt Dengbêjlerinin sesinde uzun bir destan olarak dilden dile düşen, yazılı örnekleri pek de dolaşımda olmayan Mem û Zîn, ilk defa iki dilli olarak (Kürtçe-Türkçe) o yıl-1968’de- Mehmed Emin Bozarslan’ın çevirisiyle basılıp yayınlanmış, çok da ses getirmiş(ti).

Sonra yine bir başka Ahmed! Ahmed Arif’in; Hasretinden Prangalar Eskittim kitabı çıkmıştı 1968’de. O günlere kadar bir efsane gibi dilden dile söylenegelen Ahmed Arif şiirleri; Kürtçe’ye, Zazaca’ya çevrilerek elden ele, dilden dile eşkıya pusatı kıymetinde “cehennem yürekli yiğitlerin” dilinde yayılarak okunan şiirler, ilk kez bir kitap formatında sadece şiir okurunun değil, okur olmayanların da ilgisini çekmeye yetmişti.

“Hiç akıl edip de düşünen var mı?

Gün kimin hesabına tutar akşamı,

Rahmetinden kim demlenir bulutun” derken

Ahmed Arif.

“Ocakta küllenmiş közüm

Karnımda sözüm var

Haldan bilene” diye de ekliyordu.

Şimdi 2008 yılındayız. 68 kuşağı bugün yaptıkları ve yaşadıkları ile anılıyor / anlatılıyor.

Bir de kitaplardan bugünlere kalanlar var tabii…

Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn’ine 40 sene önce tahammül edemeyenler, anında yasaklayanlar; bugün artık dünyada tek örnek olarak Diyarbakır’daki Lîs Yayınevi tarafından basılan ve içinde Mem û Zîn’in de olduğu toplu eserlere,** bir de Ehmedê Xanî üzerine düzenlenen neredeyse tümü Kürtçe panellere, sempozyumlara “eyvellah” etmek durumunda kalıyorlar.

Ve tabi diğer Ahmed için de bir vefa borcu oldu Hasretinden Prangalar Eskittim’in yeni yüzü…

Ahmed Arif’in 1968’de yayınlanan Hasretinden Prangalar Eskittim kitabının ilk yayınlanışının 40. yılı nedeniyle Metis Yayınları kadirkıymet bilirlik örneği göstererek “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabının 40. yıl özel basımını yaptı. 2003 yılında “Yurdum Benim Şahdamarım” ismiyle yayınlanan ve o tarihe kadar çeşitli dergilerde kalan kimi Ahmed Arif şiirlerinin yanına, Hasretinden Prangalar Eskittim’in ilk baskılarında yer alan, sonrakilerde çıkarılan kimi söyleşi ve Ahmed Arif ve Prangalar üzerine yazı ve şiirleri de ekleyerek güzel bir 40.yıl armağanı olarak sundu Ahmed Arif okurlarına.

Şimdi de;

“Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir’de

Karanfil sokağında gün açmış

Hikmetinden sual olunmaz değil

‘Mucip sebebin’ bilirim

Ve ‘kâfi delil’ ortada…

Karanfil sokağında bir camlı bahçe

Camlı bahçe içre bir çini saksı

Bir dal süzülür mavide

Al-al bir yangın şarkısı,

Bakmayın saksıda boy verdiğine

Kökü Altındağ’da, İncesu’dadır.”

Ya da kim bilir şimdinin genç şairlerinden Ferhad Gülsün’ün sorduklarında dize haysiyetidir Ankara’ya…

“dicle’ye sordum yurdumu

ben değilim kör bir kuyunun koynuna akan

ankara’ya bir diyarbakır yol kaldı

dayan…”

* Ahmed ARİF. Hasretinden Prangalar Eskittim. Metis YAYINLARI. 2008. İstanbul

** Ehmedê Xanî. Hemû Behrem. Weşanen Lîs. Gulan 2008. Dîyarbekir. 0412 228 97 76 Şeyhmus DİKEN