Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri arasından seçilerek oluşturulan Yüksek Seçim Kurulu’na göre, 25 Nisan 2022’den beri tutuklu bulunan Can Atalay’ın 14 Mayıs 2023 genel seçimlerine Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili adayı olarak katılmasının önünde herhangi bir engel yoktu. Ne var ki, Hatay halkının oylarıyla seçilen Atalay, buna rağmen yargılamanın durdurulmaması ve hakkında 18 yıl hapis cezası verilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş ve mahkeme Atalay hakkında hak ihlali kararı vermişti. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin kararına ne İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ne de Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi uydu. Bu Türkiye için bir ilkti.

MetroPOLL Araştırma Şirketi, 15-19 Kasım 2023 tarihleri arasında yaptığı anket sonuçlarını dün açıkladı. Buna göre katılımcıların yüzde 60’ı AYM’nin verdiği kararlara uyulmamasını doğru bulmamıştı. Yüzde 22,6’sı doğru bulmuş, yüzde 17,4’ü ise fikri olmadığını belirtmişti. Bu arada Atalay’ın dosyasını yeniden ele alan AYM, Yargıtay ve yerel mahkemenin ihlal kararını uygulamayarak Anayasa’yı göz ardı ettiği kanaatine vardı ve ikinci kez ihlal kararı verdi. Yargıtay’a göre AYM’nin yinelediği karar hukuki bir değer taşımıyor. Yargıtay ve AYM arasında hukuki görünen ve denk kurumlar arasında gerçekleşiyormuş algısı yaratılan bu çekişme, yargıdaki siyasallaşmasının vardığı boyut açısından ibretlik. 

AYM kararının ikinci kez uygulanmaması üzerine kamuoyunun tepkisi yeniden ölçülse, oranlar ilkinden farklı mı olur kesin bir şey söylemek zor ama toplumun yarısından fazlası Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulmamasına karşı çıkıyor diyerek bunu bir demokrasi zaferi saymak da fazla iyimser bir tutum olur. Ne de olsa yargı bir günde guguklaşmadı, aniden değersizleşmedi. Uzun süredir birbiri üstüne eklenen adaletsizlikler karşısında etkili bir itiraz hattı kuramamakla oldu. Hukuk, bugün bana yarın sana, hepimize lazım, cümlesinin haddinden fazla kurulduğu Türkiye’de, Anayasa’nın askıya alınmasıyla ilgili bir soruya hala fikrim yok diyebilen yüzde 17,4’lük bir kesim var. Bu ilgisizliğin sebebi ve demokrasi mücadelesinde neden yetersiz kalındığı en büyük derdimiz olmalı. 

Can Atalay’ın AYM kararına karşı gelinerek hala hapis tutulması, sadece Türkiye İşçi Partisi’ni ve seçmenlerini ilgilendiren bir mesele değil. Bu başta halkın seçme hakkına ve TBMM çatısı altındaki bütün vekillerin seçilme hakkına karşı bir tehdit. Dolayısıyla, yedi sekiz ay önce, Türkiye’de demokrasiyi yeniden ayağa kaldırma vaadiyle seçime giren her partinin bu davanın peşinde ve seçmenleriyle birlikte avaz avaz meydanlarda, mahkeme koridorlarında olması gerekir. HDP’li belediyelere birer birer kayyım atandığında, başkanları hapse atıldığında gösterilmeyen o ortak tepki daha da büyümek zorunda işte şimdi. Vaktinde eksik bırakılan her demokratik adımda karşımıza çıkan bir sonuç bu. 

Hukuksuzluk, her bir örneğinde ilmek ilmek sökülüp eksilen battaniyesi gibi ülkenin. O fikri olmadığını söyleyen yüzde 17,4’ü fikir sahibi yapmak ve mücadeleye ortak etmek de demokratik bir Türkiye’de yaşamak isteyenlerden oy alan bütün seçilmişlerin hedefi olmalı. 2017 referandumunda, oyunun kuralını son anda değiştirip mühürsüz oyları geçerli sayan YSK’nin kararıyla yeryüzünde sadece Türkiye’ye özgü olan başkanlık sistemine geçildi. O zaman bunun kamu vicdanında şaibeli bir seçim olarak kalacağı ve iktidarın elinin zorlanacağı yorumları yapılmıştı. Zorlanmadı. Aksine boş bulduğu her kapıdan güldür güldür geçti. Çünkü haksızlığa kapı aralanmaz. Aralandı. Ve artık, fikri olsun ya da olmasın, hepimiz hak mücadelesinin doğrudan parçasıyız.