İklim değişikliğini durdurmak için çağrı yapan din insanlarına Müslümanlar da eklendi. İyi niyetli bu çağrıya kulak vermeli ama etkisi hakkında çok umutlanmamalı.

İklim değişikliğini durdurmak için çağrı yapan din insanlarına Müslümanlar da eklendi. İyi niyetli bu çağrıya kulak vermeli ama etkisi hakkında çok umutlanmamalı.

İstanbul bu hafta iklim değişikliğine karşı mücadele çağrısı yapan Müslüman din adamlarına ev sahipliği yaptı. İki günlük sempozyumun başında da bir bildirge yayımlandı. Kuran’dan hadislere de yer veren bildirge, Müslümanlara iklim değişikliğine karşı mücadele etmenin dinen uygun ve hatta gerekli olduğunu söylüyor. İyi niyetli bir girişimden bahsediyoruz ancak yer, zamanlama ve kapsayıcılık açısından ciddi sorunları var.

Bildiri bilime, hatta yüzde 100 yenilenebilir enerji gibi iddialı hedeflere bile gönderme yapacak kadar açık fikirli. Yine de, yer yer fetva havasıyla bizim bu ülkede alışık olmadığımız bir kültürün temsilcisi. Türkiye gibi laik bir devletin bu bildiriyi açıklamak için doğru yer olduğunu düşünmüyorum. Bu toplantıyı düzenleyen çevreciler ilk kırık notu “yer seçiminden” aldı. Aynı şekilde, katılımcıların kapsayıcılığı konusunda da ciddi soru işaretleri taşıyorum. Diyanet’in çağrılmasına rağmen katılmadığı toplantıda Anadolu Alevileri de temsil edilmedi. Türkiye’deki Müslümanların iki büyük temsilcisi toplantıda yoktu. O zaman toplantı neden Türkiye’de yapıldı? O sorunun yanıtı yok, mecburen buradan da biraz “not kıracağız”. İstanbul dinlerin ve kültürlerin buluşması noktasında önemli bir kent ama tek bir dinin, tek bir kültürün fikrini yansıtacaksanız başka yerlere bakmalısınız. Başka dinlerin temsilcileri benzer çağrılar yaptı diye aynı eylemi İslam dünyası için tekrarlamak anlamsız. Türkiye’de tüm dinlerin temsilcilerinin bir araya gelip iklim değişikliğini durdurma çağrısı yapması daha anlamlı olurdu.

İklim için herkese ihtiyaç var

Olumsuzluklar var ama bir gerçek de şu ki, iklim değişikliğini durdurmak için herkese ihtiyacımız var. Asıl sorun aslında İslam’ın içinde bulunduğu durumla ilgili. 1 milyar 600 milyon Müslümanı eyleme davet edenler, Müslümanların yaşadığı devletlerin içinde bulunduğu çatışma ve kaotik durumun farkında mı acaba? Müslüman nüfusun çok olduğu ülkelerin birçoğunda kan gövdeyi götürüyor. Kuzey Afrika ülkelerinde darbeler, iç hesaplaşmalar ve terör saldırıları var. Suudi Arabistan komşusu Yemen’i bombalıyor, Suriye ve Irak’ın durumu belli. Afganistan’da bombasız gün geçmiyor. Liste uzayıp gidiyor. İslamın iklim değişikliği konusunda insanları ve hükümetleri harekete geçirmek için bir birleştiriciliği olmalı. Yukarıdaki kısa özette bu birleştiriciliğe dair sinyaller yer almıyor.

Bu birleştiricilik dünyaya karşı sorumluluğunu bilerek, bencilleşmeyerek, yeni bir “yeşil ahlak” çevresinde olabilir. Kendini doğaya karşı sorumlu hisseden insanların bireysel yaşam tarzlarını değiştirmesi, az tüketmesi ve yine benzer kararları siyasete yansıtmalarıyla gerçekleşebilir. İslamın kapitalizme yenik düşmesi (hemen hemen her din ve bireyin olduğu gibi) sözünü ettiğimiz “yeşil ahlak”tan uzaklaşmasına neden oluyor. Başta Ortadoğu olmak üzere yaşanan savaşların ardındaki iktidar hırsı, inşa edilen kentlerdeki zenginlik tutkusu, gücü paylaşmamayı savunan otokratik yönetim biçimleri çelişkiyi güçlendiriyor. İslamın çevreci bir anlayışla örtüşebilmesine fırsat tanıyacak dini ve felsefi akımlar da unutuldu. Azla yetinme, paylaşma, tüketmeme gibi değerler unutulunca da şu tablo ortaya çıkıyor: Kişi başına düşen karbondioksit emisyonlarına baktığınızda ilk onda yedi İslam ülkesi var. (Katar, Kuveyt, Brunei, Umman, BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn) yer alıyor. ABD’nin bile önündeler. İslam ülkelerinde tüketim toplumunun ciddi çevre sorunları yarattığı ortada.

Kişi başına düşen karbondioksit emisyonları (2011)

Katar 43,9 ton

Trinidad Tobago 37,2 ton

Kuveyt 29,1 ton

Brunei 24 ton

Auraba 23,9 ton

Umman 21,4 ton

Lüksemburg 20,9 ton

BAE 20 ton

Suudi Arabistan 18,7 ton

Bahreyn 18,1 ton

Türkiye 6,04 (2013)* ton

Kaynak: Dünya Bankası, TÜİK

*Türkiye’nin 2011 verisi 4,4 tondu.