Geçen hafta seçim sonuçları ve geleceğe yönelik yapmaya giriştiğim değerlendirmenin merkezine CHP’yi koyacağımı söylemiş olmakla birlikte, bu tür bir tartışmanın başlangıcında sorulması gereken “günümüzde iktidar ilişkileri nasıl işliyor” sorusu solun bütünü için önemli. Çünkü son seçimde karşı karşıya kaldığı bütün olumsuzluklara karşın, AKP’nin her iki kişiden birinin oyunu nasıl aldığını, ya da soruyu tersine çevirip, solun bunu niçin başaramadığını tatmin edici biçimde açıklayabilmek bu soruyu yanıtlamaktan geçiyor.

Sol tarihsel olarak iktidar mücadelesindeki yetersizliklerini büyük ölçüde bir “yanlış bilinç” sorununa indirgedi; sağ ve sermaye yanlısı partilere verilen desteğin gerisinde geniş halk kitlelerinin gerçek çıkarlarının nerede yattığını bilmemesinin bulunduğuna, söz konusu kitlelere “doğruları” götürüp, yanlış bilinç sorununu çözeceğine inandı.

Bu tür bir siyaset ve iktidar anlayışı “belki” bir zamanlar geçerliydi; ancak şu kesin ki bugün değil! Bu anlayışın toplumsal alandan kaba bir eleştirisi, şu ünlü lafta yatıyor; “çalıyor ama iş yapıyor”. Sıkça duyduğumuz bu lafın, biz solculara söylediği şu; “kardeşim biliyorum çalıyor, bunu bana söylemene gerek yok. Ben oraya değil, yaptığına, yapabilirliğine bakıyorum”.
Bu kaba, kaba olduğu kadar ahlaki düzlemde de sorunlu iktidar tahlili, içinde bulunduğumuz dönemde solcuların iktidarın işleyişine yönelik stratejisini yerle bir eden bir eleştiri de aynı zamanda. Neyi anlatacaksınız kitlelere? Anlatmanıza gerek var mı? “Ben zaten biliyorum” diyor, anlatacağınız halk.

Solun geniş halk kitlerine yönelik yanlış bilinç vurgusu ne zaman gündeme gelse aklıma Fransız sosyolog Bourdieu’ya ait bir değerlendirme gelir. Hikâye aşağı yukarı şöyledir; Paris’e taşradan gelen ve yaşamını idame ettirebilmek için çeşitli işyerlerine sekreterlik pozisyonu için başvuran genç kadın, sayısız başvurularından bir türlü olumlu sonuç alamaz. Bir süre sonra fark eder ki, taşra aksanı, giyimi kuşamı kendi imajlarına uygun olmadığı için firmalardan olumsuz yanıt almaktadır. Belli bir süre geçtikten sonra kadını büyük bir firmada sekreter olarak çalışırken görürüz; ancak artık Paris aksanı ile konuşup, bu büyük metropolün beklentilerine uygun giyinmektedir. Hikâyenin sonunda Bourdieu sorar; söz konusu kadının yaşadığı bu değişimi, metropolün değerlerine boyun eğişini bir yanlış bilinç sorunu olarak görebilir miyiz?

Söz konusu genç kadının, kuralları keskin metropolde, ayakta kalabilmek için, aksanı yanında, giyim kuşamını da değiştirmesi kuşkusuz bir yanlış bilinç durumuna işaret etmez; yaşadığı dönüşüm, kentteki tek oyuna bir noktadan girip, ayakta kalmaya yönelik bilinçli bir stratejinin parçasıdır.

Tekrar Türkiye gerçekliğine dönersek; eğer sol açısından geniş kitlelere yönelik siyasetin ve iktidar mücadelesinin merkezinde basitçe “doğruları” anlatma meselesi yoksa, o zaman sol iktidar mücadelesini nasıl verecek? Sol bu mücadeleyi daha çok çalarak yapmayacaksa, ne yapacak? Aslında bu durum bir yandan çok zorlu ama diğer yandan da çözümü çok basit bir stratejiye işaret ediyor. Geniş kitlelerin diline dolanan sözün “çalıyor ama” kısmını bir yana bırakıp, “iş yapıyor” kısmı üzerinde düşüneceğiz.
Çünkü bugün iktidar yetisi yapabilirlik ve performansla ölçülüyor. Bilmek, göstermek, söz vermek, vaatler tek başına işe yaramıyor. Örneğin, üzerine yoğunlaşacağımı söylediğim CHP’nin, son seçim bildirgesi toplumda bir heyecan yarattıysa bunun gerisinde bildirge aracılığıyla çeşitli kesimlere verilen sözlerden çok, daha önce yapamadığı “bir iş” olarak kapsamlı bir seçim bildirgesi hazırlayabilmiş olması var.

Bir başka anlatımla; iş bulmak için sayısız başvuru yapan kadına, başka türlü davranması için, metropolün seçkinci oyunu dışında, bir başka oyunun mümkün olduğunu söylemeniz yetmez. Örneğin kendi projenizin parçası bir belediyede ya da bir başka kurumda aksanına, giyim kuşamına bakmaksızın iş verebiliyorsanız, hadi iş veremediniz, inşa ettiğiniz sosyal konutlardan yararlanmasına olanak sağlıyorsanız, o da olmadı, işsizlik yardımı yapabiliyorsanız, işte o noktada, bir başka iktidar işleyişinin parçası haline getirebilirsiniz. O zaman söz konusu kadın değerlerini koruyarak yaşamayı seçebilir, siz de iktidar olmaya başlarsınız; çalmadan, çırpmadan, ama iş yaparak.
Bu noktadan düşünmeye devam edelim…