Geçen hafta, Türk Sosyal Bilimler Derneği ile ODTÜ Siyaset Bilim ve Kamu Yönetimi Bölümü, “Türkiye Devleti ve Toplumunun Dönüşümü” başlıklı ortak bir etkinlik düzenledi. Kent temalı oturumda, Aksu Akçaoğlu, İletişim tarafından yayınlanan “Zarif ve Dinen Makbül: Muhafazakâr Üst-Orta Sınıf Habitusu” çalışmasının bazı bulgularını sundu. Ankara, Çukurambar’da yürütülen alan çalışması, İstanbul’da yapılan başka çalışmalara paralel biçimde […]

Geçen hafta, Türk Sosyal Bilimler Derneği ile ODTÜ Siyaset Bilim ve Kamu Yönetimi Bölümü, “Türkiye Devleti ve Toplumunun Dönüşümü” başlıklı ortak bir etkinlik düzenledi. Kent temalı oturumda, Aksu Akçaoğlu, İletişim tarafından yayınlanan “Zarif ve Dinen Makbül: Muhafazakâr Üst-Orta Sınıf Habitusu” çalışmasının bazı bulgularını sundu.

Ankara, Çukurambar’da yürütülen alan çalışması, İstanbul’da yapılan başka çalışmalara paralel biçimde gösteriyor ki, AKP politikalarıyla çerçevelenen muhafazakârlığın kentlerde ürettiği yapılı çevre, her şeyden önce muhafazakâr kesimin kendisi için bir hayal kırıklığına dönüşmüş durumda!

Hayal kırıklığı, bizzat AKP’nin lider kadrolarınca dile getiriliyor. “İstanbul’a ihanet”, “yatay mimari” vurgusu, “imar planı değişikliklerine” yönelik şikâyetler, mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Mustafa Tuna’nın Çukurambar’ın ölümünü CNN Türk’te ilan edişini bir kez daha hatırlayalım;

“Rant esaslı ne demek? Etrafında dubleks binalar var gelmiş 20-32 katlı emsal almış. Bunlar öldü artık, Allah rahmet eylesin. Çukurambar bölgesindeki binalar öldüler, ölecekler. 5-10 sene sonra taşınırlar. Çok yoğun, otopark problemi olacak. Çok kötü, çok yüksek binalar var. Oradaki binaların altındaki otoparklar, ofis sahiplerinin bir iki arabasına ancak yeter. Oraya müşteri gelmeyecek mi? Ne olacak yavaş yavaş oradaki ofisler boşalacak göreceğiz. Ben öyle emsal falan veremem. Çukurambar da öldü.”

Rahatsızlık sadece yoğun ve dikey mimari ve onun yarattığı donatı yetersizliklerle sınırlı değil. Akçaoğlu’nun görüştüğü muhafazakâr Çukurambar sakinleri, bu kesimin yeni yaşam biçimlerine yönelik olarak da hayal kırıklığı ifade ediyorlar. İşte bir örnek;

“Bu mahallede herkes İslam’ı en iyi şekilde yaşamaya çalışıyor ama zenginlik, lüks ve statü peşinde koşarken bu amacı unutuyorlar. İslam zenginliği yasaklamamıştır. Fakat zenginlik hakikatin üzerini örtüyorsa, onu bir kenara bırakmanız gerekir. Dolayısıyla, eşyayla aranıza bir mesafe koymanız gerekir. Eşyayı kullanıyorsanız mesele yok ama eşya sizi kullanıyorsa sorun büyük demektir. Unutmayın, öldüğünüzde Allah cebinizdeki parayı ya da giydiğiniz kotun markasını sormayacak (s.128).”

Coğrafyacılar mekânla yer arasında bir ayrım yaparlar. Bir soyutluk ve boş alan olarak mekânı, insan etkinliği yer-yurt haline dönüştürür. Bağlılıklar, değerler, isimlendirmeler yüklendiği ölçüde mekân, somut yaşam alanları haline gelir. Muhafazakâr çevrelerde yaşanan hayal kırıklığı, bu dönüşümdeki başarısızlıktan kaynaklanıyor. Çünkü bu yoğun ve yaygın dönüşüm, mekânı bağlılıkların kurulamadığı, kimliklerin içselleştirilemediği yersizliklere ya da yok-yerlere dönüştürmüş bulunuyor.

Yok-yer ya da yersizlik kavramının sahibi Fransız Antropolog Ague’ye göre, tepeden inme havalimanları, alışveriş merkezleri, oteller, iş merkezleri, rezidanslar, zincir kafeler ve restoranlar; kimliksizliği, duygusuzluğu ve tarihsizliğiyle yok-yerleri temsil ediyor. AKP iktidarı, Türkiye’de hiçbir dönemde şahit olunmamış bir hız, yoğunluk ve yaygınlıkta mekânı dönüştürürken, dört bir yanda bu türden yok-yerler yarattı.

İktidarın tepesinde de, tabanında da ifade edilen hayal kırıklığının gerisinde, ürettikleri yerlerde, temsilciliğine soyunulan muhafazakârlığın damgasını görememek var. Büyük bir güç ve sınırsız kaynağı ellerinde tuttuklarını düşünenler, şimdi ürettiklerinin koca bir “yersizlik” olduğunu görüp, hayal kırıklığı yaşıyorlar.

Mekân felsefecisi Lefebvre, iktidar tesisini mekân üzerinde kurulan hâkimiyetle ilişkilendirir. O zaman soru şu, iktidarınızla yok yerler üretiyorsanız, iktidarınızı neyin üzerine tesis edeceksiniz?

Kısaca yersizleşen bir iktidarla karşı karşıyayız! Soruyu duyuyorum; ya muhalefet?