İstanbulluların 1970’lerdeki favori tatil bölgeleri arasında Avşa ve Marmara Adaları ön sıralarda geliyordu. İstanbul gazetelerinde her gün bir Avşa haberi mutlaka yer alırdı.

PAŞALİMANI ADASI

 

İstanbulluların 1970’lerdeki favori tatil bölgeleri arasında Avşa ve Marmara Adaları ön sıralarda geliyordu. İstanbul gazetelerinde her gün bir Avşa haberi mutlaka yer alırdı.

Anneler kızlarıyla birlikte adanın yaz nüfus yoğunluğunu oluşturdukları için Avşa’nın o yıllardaki “kod adı” çok anlamlıydı:

-Bekâr cenneti!

Benle, o dönemde Beykozlu arkadaşlarım Çılgın Sadi, Kıvırcık Apo, Deli Ferit ve Kahya Aydın, birlikte Avşa’nın aktif yaz elemanları arasında yer alırdık. Benim aklıma hep haritadaki “koca dev” düşerdi.

Avşa Adası’nın arkasında Marmara Adası’ndan sonra ikinci büyük ada olan Paşalimanı, neden bu kadar saklı duruyordu? Marmara ve Avşa’dan oraya sefer yapan tekneler yoktu.

Gezi, turizm, coğrafya dergilerinde haberleri çıkmazdı. Paşalimanı’nında tatil için ilan veren oteller, moteller, pansiyonlar da bulunmuyordu.

Paşalimanı Adası’nın “turistik uzaklığı” artık  Erdek’den kolayca aşılabiliyor. Adanın her gün sefer yapan bir teknesi var. Hem de araçlı olarak…

Marmara’nın ikinci büyük adasında 5 köy bulunuyor: Paşalimanı (Merkez) Harmanlı (Halonia Rumca Harman yeri), Poyrazlı (Voria- Poyraz), Balıklı (Skupia- Sağnak) ve Tuzla (Huhla-Salyangoz).

Adanın kış nüfusu 700 seçkin insandan oluşuyor. Yoğun kent yaşamının bütün izlerini sıfırlayacak olağanüstü özel bir yerleşim. Zaten eskiden Bizans ve Osmanlı dönemlerinde sarayda dişlileri sıyıranları ruhsal rehabilitasyon için Paşalimanı Adası’na yolluyorlarmış. Bu bilgiye de ulaşınca insan kendine şöyle diyebiliyor:

 -Çok doğru yerdeyim!

Küçük nüfuslu dev adanın halkı da benim yıllardır tanımadan özlediğim kadar varlar. Paşalimanı Kahvesi’nin işletmecisi 30 yaşındaki Hüseyin Çavuş’un ince mizahı daha ilk dakikadan itibaren beni fethetti. Bizim huysuz Ömer Kaptan, “çay bardağı böyle olmaz beli ince olacak, ayrıca çay da iyi değil” yollu samimi mesajlarına sadece ikinci çayları cevabı yerleştiriverdi. Ben arkadaşlarımı tanıtırken, “bu da Ömer Kaptan” deyince, Hüseyin arkamızdaki masada toplanmış emeklileri gösteriverdi:

-Burada ondan çok var, şu masadakilerin hepsi kaptan!

Hüseyin’le bir anda “kanka” oluverdik:

-Bravo Hüseyin iyi çaktın!

-Nazım abi ben çayıma laf söyletmem!

Hüseyin’in işlettiği köy kahvesinin bir başka özelliği ise bahçesinde Atatürk büstü bulunan belki de Türkiye’nin tek kahvesi olması:

-Burası eskiden ilkokuldu, öğrencisi kalmayınca kapandı, köydeki üç çocuk da Harmanlı’daki okula gidiyor. Kaymakamlık bize verdi Atatürk büstü de o yüzden bahçede...

Buraya gelmeden internet üzerinden bağlantı kurduğum Eda Övsene’ye gidip “merhaba” diyeceğim. Hüseyin “Eda benim halamın kızıdır” demez mi? Ada’nın köy evleri arasından geçerken istisnasız herkesle selamlaşıyoruz:

-Hoş geldiniz!

-Hoş bulduk.

-Gelin bir kahvemizi için!

Bunlar yarım ağızla yapılmış klasik yerel davetler değil. Zaten Eda Ösene’nin ofisinden dönerken uğradığımız Muharrem Kaptan, bizi kahveyle karşılayıp balıkla uğurluyor. Babası 88 yaşındaki Salih Amca, Bosna’dan 1923’yılında geldiğini anlatırken yeşil gözleri bir başka parlıyor.

Adada eskiden Rumlar yaşarmış 1923’deki Mübadele’de onlar Yunanistan’a yollanmışlar, Giritliler de buraya… Balkanlardan gelenler de var. Harmanlı Köyü’nde yaşayan Salih Amca ve yakınları Bosnalı…

Muharrem Kaptan’ın sabah tuttuğu iki tane karagöz balığını Adanın en eski balık lokantası Konyalı İbrahim’e götürüp “bize pişirebilir misin?” diyoruz. Bayram ziyaretine gelmiş akraba yakınlığıyla bizi kabul ediyor. Balık lokantasına balıkla gitmek her yerde yaşanabilecek bir ayrıcalık olmasa gerek. Konyalı İbrahim tam 35 yıldır, bu mekânda hizmet veriyor. Hem de yaz ve kış demeden! Yani tam anlamıyla bir “turizm fedaisi” formatında çalışıyor. Soyadını fazlasıyla hak ediyor: İbrahim Yurttabir!

Marmara’da yelken açan deniz kurdu yelkenciler onun lezzetli mutfağını ve sıcak dostluğunu yakından biliyorlar.

Adadaki ikinci günümüzde zaman sorunu yaşamaya başlıyoruz. Köyün eski muhtarı Ömür Aykaç bize ada turu yaptırmak için kendini helak ediyor. Bir zamanlar adaya gelen teknelere kıyıdan meyve-sebze servisi yapan bu haliyle de küçük efsane yaratan Ayşe Abla’nın eşi Fahri Terzi ile çayları sıralarken bize “Sadun Boro” diye başlıyor:

-Burada Edip Ossa’nın evinde kalırdı. Hatta dünya turu yaptığı teknesinin direği de o evin bahçesinde dikili duruyor.

Akşam köy kahvesine davet alıyoruz. Ama “yüklü program” yüzünden kabul edemiyoruz:

-Akşam yemeği için Eda-Yılmaz Övsene çiftinin  babaevi Hamit Kaptan’a davetliyiz!

İki günde akraba yakınlığında sayısız dostumuz oluverdi.

Paşalimanı Adası özlediğim kadar varmış:

-İnsanı az, insanlığı çok!