Yazı yazmak.. Hele bir gazeteye ‘ilk kez’ yazmak.. Öylesine zordur ki, konuyu da sözcükleri de bin kez tartarsınız.

Öyle yaptım. Sonra Ankara’da bombalar patladı. Hayatlar uçup gitti. Sözler tükendi. Geriye neredeyse ‘fiziki’ bir acı ve tarifsiz bir öfke kaldı. Ertesi gün, gazete manşetlerini görünce, o acı ve öfke de patlayacak hale geldi.

Bu üç gazeteye ve ‘ortak’ manşetlerine bakınca insanın aklına bir ‘sahne’ geliyor. Devlet konutlarının birinde, adına ‘güvenlik zirvesi’ denen bir toplantı.. Kamuoyuna, o toplantıda, saldırıların arkasında kim/kimler var sorusunun tartışıldığı söyleniyor. Güvenlik zafiyeti var mı yok mu, bunun masaya yatırıldığı fısıldanıyor. Oysa, hemen o gün yapılan açıklamalardan ve ertesi günkü manşetlerden anlıyoruz ki, oturup strateji geliştirmişler: Bu saldırının sorumluluğunu üzerimizden nasıl atarız? Hatta, katliamın ‘asıl mağduru’ olduğumuz masalını (yeniden yeniden) nasıl anlatabiliriz?

Saldırının hedefi Türkiye imiş. Türkiye derken, elbette, RTE / kabilesi / ve ona hizmet edenler diye anlıyorlar. Siz de öyle anlayın.

Çerçeve hazır! Sıra, içini doldurmakta. Görev de, elbette öncelikle Cumhurbaşkanı uçağının daimi isimlerinde. Örneğin, ‘âlim’ muamelesi yaptıkları Star yazarı Ahmet Taşgetiren’de.

Taşgetiren, “Sabotaj, Türkiye’ye karşı. Bu hadise Türkiye’yi yaralıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, devletin tüm güvenlik birimleri son derece rahatsız ve siz devlet içinden suçlu arıyorsunuz” diye sitem ediyor!!!

Sabah yazarı (eski solcu, eski cemaatçi, bugün Erdoğancı) Mahmut Övür de (yazarken utanmış mıdır bilmiyorum) şöyle diyor:
Bu saldırı, sadece bir partiyi, bir görüşü veya tek tek kişileri hedef almadı, topyekûn bir toplumu, Türkiye’yi hedef aldı. (Çünkü) Türkiye, hem içeride derin bir dönüşüme imza attı hem de bölgesinde olup bitenlere ilişkin sözü var. Dahası bölgenin de demokrasi limanı olan tek ülke. Bu yüzden, son birkaç yıldır derin bir iç ve dış operasyonun hedefinde.

‘Demokrasi limanı’ diyor. Bölgede ‘söz sahibi’ olduğunu iddia ediyor. Ve bunu, onca insanın en vahşi biçimde öldürüldüğü bir günün ertesinde söylüyor.

Söyleyebiliyor.

Evet, MEDYA (Althusser’den günümüze pek çok Marksist düşünürün de söylediği üzere) DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITIDIR.

Hegemonya kurabilmenin en önemli aracıdır.

Ancak, kusura bakmasınlar… RTE, kabilesi ve hizmetkârları meseleyi, Marksist çözümlemelerle konuşulamayacak hatta neoliberal çerçevede bakılamayacak kadar SEFİL bir düzeye indirdiler.
1) Türkiye, RTE / kabilesi/ hizmetkârları demektir. Her saldırının hedefi onlardır.
2) Eğer, siyasi partiler / STK’ler ve genel olarak toplum o saldırılara, TERÖRE karşı Türkiye’nin yanında yer alırsa sorun kalmaz.
3) Ayrıca, bu kadar büyütülecek ne var canım!

Üçüncü maddeyi şaka niyetine yazdığımı düşünmüyorsunuzdur umarım. Gün şaka yapılacak bir gün değil. Ayrıca, (RTE’nin kabilesinden mi yoksa hizmetkârlarından mı saymalı bilmiyorum) Mehmet Barlas, tam da bunu söyledi. Üstelik katliam günü, kelimesi kelimesine şöyle dedi:
Bugün Ankara’da Sıhhiye’de istasyona yakın yerde bomba patlatıldı. Peki, gazeteleri şöyle bir hafta karıştırın, Bağdat’taki patlamalara bakın. Pazar yerinde 60 kişi öldü, Cuma namazından çıkarken 100 kişi öldü. Ortadoğu’nun yansımasının Türkiye’ye gelmesi bizi rahatsız etmeye başladı. Ama unutmayalım Orta Doğuluyuz.

‘Alışmalıyız’ yani. Bu coğrafyada insanlar topluca katledilebilir. Üstelik yine bu coğrafyada katliamların üstü örtülebilir. Tıpkı Suruç’ta, tıpkı MİT TIRları’nda olduğu gibi yayın yasağı getirilebilir. Eğer hedef Türkiye ise, Türkiye’yi korumak adına bunun normal olduğu iddia edilebilir.

Anaakım medya mı dediniz?

Onlar sakin sularda akıp duruyorlar. Soyutlama çıtasını arş-ı alâya çıkartmışlar. Soyut soyut ‘teröre lanet’ okuyorlar.

Oysa o anda orada olanlardan biri, Merve Semercioğlu, eksiksiz bir resim çiziyor:
Barış diye bağıran gencecik insanların kalbinin son atımlarını desteklemeye çabaladığım sırada genzimi tıkayan biber gazını da, ambulansın önünü kesen akrep ve TOMAları da, çığlıklar içinde ağlaşırken keyifle izleyen çevik kuvvet polislerini de unutmayacağım! İyi değilim. İyi olmayın..