Egemen kültür, egemen iktidarın kültürüdür. Bu çok basit bir önerme. Bir o kadar da doğru. Bu doğruluk, yazının başlığını koyarken elimi karasız bıraktı.

Egemen kültür, egemen iktidarın kültürüdür. Bu çok basit bir önerme. Bir o kadar da doğru. Bu doğruluk, yazının başlığını koyarken elimi karasız bıraktı.
Siyasal iktidar da erkek egemen bir iktidardır.  Bu sonuçtan ataerkil geçmiş tek başına sorumlu değil. Ataerkil geçmişin erkek egemen bir mutlak iktidar biçimini alması asıl sorun. Sözü uzatıyorum yine; kadın emeğine ilişkin bir değerlendirmede, erkek egemen alışkanlıklarımızdan temizlenmiş bir başlık ve söz derdindeyim.
“Kadın emeği güzeldir” derken bile, kadını bir güzellik nesnesi olarak kabul eden eril yaklaşımın etkisinde miyim diye tedirginlik duyuyorum.
PEN’in “Kadın Yazarlar Komitesi” bir yıllık bir program yürüttü. Programın emek sahibi Müge İplikçi. Diğer emek sahipleri, Karin Karakaşlı, Nalan Barbarosoğlu, Nazan Haydari, Özlem N. Yılmaz ve Sezer Ateş Ayvaz. Komite, adeta ikinci bir PEN gibi çalıştı.
Bursa, Edirne, Urfa/Viranşehir,Trabzon, Diyarbakır, Mardin, Mersin, Antakya, Konya, Eskişehir ve son olarak İzmir/Dikili. Kadın yazarlar bu haritayı emekleriyle dokudular. Gidilen yerlerde, farklı katılımcılar ve oradaki kadınlarla, barışı, dili, çok kültürlülüğü ve edebiyatı tartıştılar. Edebiyat, bir insan etkinliği olarak çok yakınlarına geldi. Bu emek seferi, bir yazar örgütü ile yapıldığı için daha da önemli. Çünkü günümüzde kendini örgütlere “lütfetmeyen” öyle çok rol model aydınımız var ki! Hayatı örgütlemek örgütlerle olası oysa. Kadın yazarların işin içinde olması daha da önemli.
Göle mayadır belki bunca çaba. Böylesi derin gölleri böylesi mayalarla bir yıl boyunca doldurma çabası bu açıdan daha da önem kazanıyor.
Töre cinayetleri başta olmak üzere, kadının bir mal algısına dayanan ağır insanlık sorunları hâlâ güncel. İnsan onuru ile donanmış bir kadın olmadan, ne şimdiki zaman insani bir şimdidir, ne de yarınlar kurulabilir. Daha fazlasını söylemek gerekirse; bu ülkede güzel günler düşümüz ancak ve ancak kadınları inandırmamızla mümkün olacaktır.
İstenilen, düşünülen etki ve dönüşümler istenildiği oranda gerçekleşmedi belki. Zaten bir etkinlikle ortalık düzelmeyecektir. Ancak, Anadolu’da yaratıcı kadın emeğini paylaşmak her şeye karşın hâlâ gerekli ve geçerli. Kadın emeği bir yere dokunduğu zaman -emeğin cinsiyeti olmamakla birlikte- dönüştürücü bir etki mutlaka oluyor.
Bu zor koşullarda gerçekleştirilen çalışmadan erkek olarak kendimize pay çıkaralım. Onlar bir yıl boyunca emek verdiler. Biz de, bu emeğe saygı olarak, dilimizi biraz eril söylemden temizlemeye çalışalım. Çünkü, farkında olmadan, dilimizde iktidarı taşıyoruz.
Dildeki iktidar, sadece erkeklerin sorunu da değil. “Kadın” orta sınıfın dilinde evde çalışan bir özne. Bu sözcüğü ne zaman bir insanın ağzından duysam, o ağza bakakalıyorum; sanki insanı yeme hali var gibi. Leblebi gibi kolayca söylenen bir söz: “Bu hafta  eve ‘kadın’ alacağım!” Çokça kadınların söylediği ve içinde erkek egemen anlayışın iskeletini taşıyan bir söylem.
Bu yazı sırasında her türlü erillikten uzaklaşayım dedim. Karım geç saatlere kadar derste olacak. Yorgun gelecek. Yazarken, bir yandan da çayı demliyorum. Gelince sıcacık çayı hazır bulsun. Ama, bir saat erken demlemişim. Geliş zamanını tutturamadım. Çay, kaynamaktan katrana döndü. Hiçbir kadın bu zamanlama hatasına düşmez oysa. Yani erillik elbisesi kolay çıkmıyor öyle.
Evet, bunca sözden sonra başlıktaki kadın sözcüğünü çıkarmak gerekecek; ne demeli? Eylemle yoğrulmuş emek güzeldir!
Haftanın Dizesi; “Yanlış da olsa fiiller için çekici bir kadınım” (Didem Madak, Pulbiber Mahallesi, Metis)