Sakalından, takkesinden aldığı güç ve İran İslam Cumhuriyeti’nden verilen yetkiye dayanarak “Düzgün giyin!” diye bağırıyor karşısındaki kadına. “Sana ne?” cevabıyla neye uğradığını şaşıran mollanın kulakları uğulduyor. Ne saçmalıyor bu kadın böyle!? ‘Ahlak polisi’ tarafından başını örtmeyi reddettiği için gözaltına alınan ve görgü tanıklarının ifadesine göre karakolda dövülen 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ölümü, İran’da büyük bir isyan dalgası başlattı. Kadınların başını çektiği eylemler dünyanın kulağına gitmesin diye her ne kadar rejim interneti yavaşlatıp sosyal medyaya kısıtlama getirdiyse de İran’ın pek çok şehrinden yükselen itirazın görüntüleri düşmeye devam ediyor önümüze. “Başörtünü tak” diye bağırıyor bir başka molla. “Şu kızın fotoğrafını çekin” diyor bir başkası, ahlak polisini göreve çağırarak. Kadınları taciz eden bu adamlara göre, örtünme kurallarına uymayanlar sokakta böyle dolaşamaz. Çünkü sakallı, takkeli mollalara göre kadınlar istedikleri gibi giyindiğinde asıl özgürlüğü kısıtlanan kendileri. Evet aynen böyle. Abdestleri bozulup tahrik oluyorlar. Kadın ve rejimin baskısından bunalmış erkeklerin ağzında ise o tek cümle var: “Kırk yıldır bu ülkeyi mahvettiniz!”

***

İslamcılar için kadın, özellikle örgütlenme aşamasında önemlidir. Kadından onay ve destek alan hareketlerin çarşaf, başörtüsü, silah gibi ideolojisine uygun simgelerle kendine bir sempatizan ordusu yaratabildiğinde, devamlılığı ve gücü konusunda daha özgüvenli davrandığı kolaylıkla görülebilir. Bu, sadece İslamcılık için değil, diğer ideolojiler için de geçerli elbette. Kadının giydiği veya giymeyi tercih etmedikleriyle toplum içinde kendini rahat ve huzurlu hissetmesinin ülkelerin medenilik düzeyiyle ilgili belirleyiciliği olsa da, dünyanın binlerce yıllık ataerkillik tarihini de gözardı etmek imkansız. O yüzden, ister örtülü ister açık olsun, biz kadınların bedenlerimiz üzerinde bağımsız ve koşulsuz olarak ne kadar hak ve söz sahibi olduğumuz bana göre tartışmalı bir durumdur. Ancak görünen o ki, gittikçe varlığını korumakta zorlanan ve bu yüzden baskı dozunu artıran otokrasi, teokrasi ve diktatörlükler, önümüzdeki yüzyılın kadınlı erkekli yeni düzeninin ilk kırılma noktaları olacak.

***

Yayımlanan videolardan birinde açıkça görüldüğü üzere, mollanın biri kadına “Evinde ne istersen giy” diye bağırıyor. Örtünmeyi reddeden kadının Allah’ın sözüne itaat etmediği için cehenneme gidip gitmeyeceği umrunda değil. Aslına bakarsanız saç telinden tahrik olup abdestinin bozulması da mesele değil. Bu gibi konularda kendilerine avantaj sağlayabilecek her türlü bahaneyi sıralamak konusunda oldukça mahirler. Mesela, kız çocuklarını regl oldukları için ‘hizmetlerine’ alabiliyorlar ve böylece pedofili diye bir suçu da ortadan kaldırmış oluyorlar. Sürdürülebilirlik açısından büyük kolaylık! İstemedikleri asıl şu; kadının kamusal alanda göstere göstere kurallara uymayarak ‘erkek düzenine’ çomak sokması!

***

İslamcılar kadının kamusal alandan kaybolmasını değil, sadece kendilerinin belirlediği sınırlar içinde yaşamasını istiyor. İktidarlarını, kadınların bedenlerine hükmederek güçlendirmek ve bunu da herkesin onayladığını göstermek istiyorlar. O yüzden kadın dışarıda, sosyal hayatın içinde olmalı ancak belirlenen rol ve alan içerisinde kalmalı. İslamcılar için, arzu ettikleri İslami kurallara göre şekillenecek bir hayatta söz ve hakimiyet sadece Allah’a aittir ancak erkek kadına göre biraz daha söz sahibidir elbette; çünkü kadın günün sonunda erkek için yaratılmış, erkeğe göre fiziki olarak daha güçsüz, duygusal olarak daha kırılgan, asli görevi karılık ve annelik yapmak olandır cinstir. Erkeğe ölmeden cenneti yaşatan, bütün ‘günahı’ karşıya, kadının hesabına yazdıran bu sonsuz konfor, İslamcının Allah kelamı diyerek kitlelere sunduğu bu ideoloji, zamana direnmekte zorlanıyor.

***

İran’da kadınlar ve bu baskının kendi özgürlüklerini de engellediğinin bilincinde olan erkekler, sadece dini bir dayatmaya değil, ahlakçılığın en ahlaksız sınırlarında gezinmekten çekinmeyen ve ülkeyi yolsuzluk, hırsızlık, yoksulluk batağına saplayan rejime karşı da direniyor. İran yönetiminin olanları ‘dış güçlere ve teröristlere’ bağlama refleksinin Türkiye sınırı içinde de acı tebessümlere sebep olması, benzer baskıların, benzer neden ve sonuçları üzerine düşündürücü. Ataerkilliğin iktidar, rekabet ve şiddet üzerinden sürekli yeniden ve yeniden üretildiği zamanda kadınlar, büyük bir kırılma yaratabilecek ateşler yakıyor dünyanın her yerinde. Aklı olan erkek de bu ateşe odun taşımakta tereddüt etmez. Tek kişilik ve tek cinsiyetli dünyada kimseye huzur yok.