Kelimeler incinmesin diye harfleri üzmeyen şair: Özgen Seçkin
Tacim ÇİÇEK
Özgen Seçkin’in bir süre önce yayımlanan ‘Şivan’ adlı şiir kitabı için yazdığımda şöyle demiştim: ‘Kimi şair bir sonraki şiirinde bir öncekinin gerisine düşebilir. Özgen’de ise bu tersine işleyen bir gerçekliktir. Baş koyduğu işin gereklerini yerine getireceğine ant içen kararlı, tuttuğunu koparan ve söylediğine de uygun davranan bir şairi muştular ve gösterir, şu dizeleri:
hey can kalk, ozan olmak/ her dizede yeniden doğmaktır
erişemezsen dermeye doruktaki meyveyi /her kitapta yeniden ölmektir
İlk kitaptan son kitaba tüm şiirlerinin kitap ve şiir adlarını kaldırın. İlkinden son şiirine dek okuyun bağdaşık ve birbirinin devamı olduğunu göreceksiniz. Özgen Seçkin’i ve şiirini bir tümceyle özetlemem istense diyeceğim şu olur: O, balı da iğnesi de olan bir arıdır. Baldır, çünkü şiirin işçiliğini ve olmazsa olmazlarını şiirlerinde görmek olasıdır. Bir bakıma taşın fazlalıklarını atıp içindeki yontuyu çıkaran Rodinciliktir bu. İğnesi vardır, çünkü şiirlerinde toplumumuzun ve ülkemizin geçmişine, bugününe ve geleceğine her yönden ayna tutan bir şairdir. Yakın tarihimizde yaşanan siyasi ve kirli olaylardan tutun can yakıcı bireysel ‘töre’ cinayetlerine dek kimilerinin kanıksadığı gerçekliklerimizi şiirinde kaba gerçekçiliğe ve dillendirmeye düşmeden içselleştirip yazmıştır…’
Birçok güzel çalışma yapan Özgen Seçkin, geçmişte YABA (yayın basın ajansı) adlı yayınevini yönetti. Soluk ve Gündeş Kırkbinler dergilerinin yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. Devrimci Sanatçılar Derneği, AYKO, (Ankara Yayın Üretim Kooperatifi) Edebiyatçılar Derneği gibi kuruluşların kurucularından olup yönetimlerinde bulundu. Orta öğretim için Türkçe ve edebiyat ders kitapları yazdı. Eğitim dergileri ve antolojiler hazırladı. 1992’den 2007’ye dek Damar Yayınları ile Damar Edebiyat Dergisini yönetti. Bizim şahsi dostluğumuz, yazınsal kardeşliğimiz de Damar’la başladı. Şiire ve edebiyata dair yazılar yazdı. Bunları birkaç kitapta topladı. Düz yazıları, öyküleri olsa da o, asıl şiirde kendine yol açıp şiirimizin özgün bir damarı, sesi oldu.
Özgen Seçkin daha önce AYKO’dan çıkan ‘Dört Mevsim Türküleri’ adlı şiir kitabından dolayı (1993) Çocuk Hakları Derneği En İyi Çocuk Kitabı Ödülünü, ‘Yaşadığımız Kimi Saatler’ adlı şiir dosyasıyla da (2004) Ş. Avni Ölez Şiir Ödülünü almıştı. İyi ve sıkı bir şair olmasını üst üste aldığı üç ödülle taçlandırdı: İlki, İzmir/Karşıyaka Belediyesi’nin şair Şükran Kurdakul Şiir Ödülü’nü ‘Külden Büyüttüm Narı’ adlı dosyası ile (2019) aldı. Belediyenin Kültür Yayınları dosyayı aynı yıl kitaplaştırdı. 2020’de Ankara’da faaliyet gösteren Ekinsanat’ın şair Hüseyin Atabaş adına düzenlediği şiir yarışmasında da ‘Kime Gitsem Hercai’ adlı dosyasıyla Hüseyin Atabaş Şiir Ödülünü aldı. Bu dosya da Ekinsanat tarafından yayımlandı. Bu yıl da (2021) ‘Zibil Kil Bastilivri’ adlı şiir dosyasıyla İzmit Belediyesi ve Aydili Sanat Derneğinin açtığı ‘Uluslararası Şiir Yarşıması’ndan 3.lük Ödülü aldı. Şairler adına konan ödülleri peş peşe alması onun asıl derdi ve kendini ifade etme aracı olan şiire verdiği emeğin, bu yoldaki ustalığının karşılığıdır demek bir abartı olmaz.
BALI DA İĞNESİ DE VAR
Yazının başında alıntıladığım dizeler Özgen’in hem özgün şair kimliğinin hem de dokusu sıkı ve sağlam şiirlerinin ifadesi ve özetidir. Çünkü iyi şiirlerin varsıllıkları, bize o şiirlerin renklerini, içeriklerini, kendilerine has kokularını ve her okunduklarında da çağrıştırdığı duyguları anımsatmaları ile orantılıdır. Tüm duyularımızla yazılıp okunduğu gerçeğini dayatmalarının da sonucudur bir bakıma. Bunlar özgün, sağlam yapılı imgesel bir şiirin şairi Özgen Seçkin için de doğrudur ve geçerlidir. Bu yüzden onun şiirlerine klasik ve kanıksanmış kalıplarla bakmak, şiirlerini anlamaya çalışmak hem ona, hem de damıtarak oluşturduğu şiirlere haksızlıktır. Özgen, şiirlerini bireyden topluma, özelden genele, yerelden evrensele adeta bir takı ustası edasıyla ince ince işlerken, amacını ve niyetini hiç kaybetmeden kendini yenileyen, yinelemeyen, incelten ve burun direğimizi sızlatan gerçekliklerden kopmuyor hiç. Zaten kendinin içine sinmeyen şiirleri de görünür yapmıyor, kafasında ve yüreğinde ‘bitti işte’ demeden… Her şiiri canlı bir hücre olarak yaşamın, yaşanmışlıkların içinde ve izindedir… Bitmiş, her yanıyla tamamlanmış şiirler sunmak gerçekten zordur. İnce bir ustalığın, derin birikimin, gözlemin ve şaşmaz bir işçiliğin sonucudur, kendini tekrar tekrar okutan şiirler. Rodin’e benzetmem, balı da iğnesi de var demem bu sebepledir zaten.
İster gözle, ister dudakla okuyun ama bir süre sonra şairin özgün sesine dönüşen bir ritmi ve ezgiyi duyumsayacaksınız şiirlere ödünç vereceğiniz sesinizde. Ben böyle bir hisse kapıldım, elimden bırakmak istemedim. Hayli demlenmiş, fazlalıkları atılmış, inceltilmiş şiirler, kelimeler incinmesin diye harfleri üzmeyen şairin elinden, bilincinden, aklından damlamışlar çünkü. ‘Keşke ben yazmış olsaydım’ dediğim olmuştur iki kitabı da okurken.
FARKLI VE ÖZGÜN
‘Kime Gitsem Hercai’de elli bir, ‘Külden Büyüttüm Narı’nda da kırk şiir var. İki kitaptaki şiirler hem bağımsız hem de ilk şiirden son şiire dek birbirinin devamı niteliğinde… Özgen Seçkin, içeriğe, işçiliğe ve sözcük ekonomisine önem verdiği kadar kalıpsal biçemi de önemseyen bir şair. Kalıp anlamında kanıksadığımız ‘biçem’lerin yanında kendine has biçem denemeleri de yapmış. Bunu her iki kitapta da görmek olası... ‘Kime Gitsem Hercai’deki, kitaba ad olan bu şiir, ‘Tedirginim Yurdumda’, ‘Gölgeniz Komutanım’, ‘Sen Bana Bu Yaşta’, ‘Güzel Bukleler Havuzu’ adlı şiirler ve ‘Külden Büyüttüm Narı’ndaki bu şiir, ‘Yaşama İştahı’, ‘Ön ve Son’, ‘Ortadoğu’, ‘Altmış Beş Yılın Hüznü’, ‘Bir De Ben Anlatayım Mı Şair Kimdir’ adlı şiirleri örnek gösterebilirim. Tabii ki başka şiirler de var iki kitapta da…
Son olarak diyebilirim ki insanın, dünyamızın, ülkemizin karanlığından içselleştirilmiş şiirler toplamı ve ödülleri de hak etmişler. Çünkü şair duyarlılığını, dik duruşunu, muhalifliğini, mücadeleciliğini içindeki, aklındaki insan sevgisini şiir ışığı olarak gönderiyor ve gözlerimizi kamaştırıyor. Bir bakıma şairlik, şiir işçiliği Özgen’in ödevi, görevi, sorumluluğu. Şiirlerindeki fazlasızlık, yoğunluk, şiirden, şairlikten milim sapmaması onu kendi kuşağı içinde farklı ve özgün yapıyor.