Hiç bir toplumsal, kültürel, hatta gündelik yaşam alanını sağın sığ politikalarına bırakmak doğru değil. Kırkpınar da buna dahil....

Hiç bir toplumsal, kültürel, hatta gündelik yaşam alanını sağın sığ politikalarına bırakmak doğru değil. Kırkpınar da buna dahil.
Tarih, özellikle Osmanlı Tarihi, Ortaasya gibi konular nedense sağ cenaha bırakılır. Bu sayılanlara güreş gibi sporlar da dahil. Yıllardır Kırkpınar’a gider ve güreşleri seyrederim. Bunu çevremden kime söylesem, yüzlerde tuhaf bir iş yapmışım etkisi. Oysa orada, herşeyiyle bir “kültür” örneği var. Hem de yaygın, toplumsal bir kültür olayı.
Kültür konusunda yapılan bütün tanımlar eksiktir.  En genel bir yaklaşımla, dünyanın sürekliliği demektir. Gelişen, değişen dünyada, tanımlar neyi tanımlamış olursa olsun, tüm oluşumların temelinde, merkezinde süreklilik yatar.
Yaşamın tüm alanlarında, kültürün sürekliliğinden, dahası gerekliliğinden, hatta zorunluluğundan dem vurulur; hepsi doğrudur. Süreklilik yoksa, son kaçınılmazdır. Doğadaki, bir çiçekten, tarihteki imparatorluklara değin, süreklilik her alanda geçerli genel bir kuraldır.
Ülkemizin kültürel toplamı için, kültürel verilerimiz için de bu genel değerlendirme elbette geçerlidir. Öylesine geçerlidir ki, ülkenin her yerinde “geleneksel” bir dinamiğe oturtulmak istenen ve “Birinci, ikinci…” gibi başlangıç ve sıralama sayılarına sahip sayısız etkinlik düzenlenir. Bu sayılarla, süreklilik, devamlılık yakalanmak istenir.
Kültürel etkinlik başlığı altına sadece edebiyat, sanat vb. etkinlikler girmez. Sayılarla, yerleşik, kalıcı ve sürekli kılınmaya çalışılan pek çok etkinlik ne yazık ki kısa sürede yok olup gitmektedir.
Böylesine, taşıma suyla gerçekleştirmek istenen kültürel etkinliklerin yanında,  zamana meydan okuyan, gelenekselleşmiş, köklü kimi etkinlikler çok yakınımızdadır. Buna karşın, hayatımızın ve gündemimizin çok uzağına düşmekte.
Kırkpınar yağlı güreşleri bu konuda çarpıcı bir örnek. Bu yıl 648. düzenlenen güreşlerin yazılı ve görsel medyada ne kadar yer aldığını dolayısıyla, toplum gündemindeki yerini gözden geçirdiğimizde, önemiyle ve tarihsel boyutuyla ters orantılı bir tablo ortaya çıkmakta. Güreşlerle ilgili kaynaklar son derece sınırlı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın WEB sayfası yetersiz.
Dünyada pek az örneği olan, altı yüz yılı aşmış böylesi bir etkinlik, tamamen kendi iç dinamikleriyle, kendi koşuları ile yaşamış, kültürel sürekliliğini sürdürmüş, başarıyla ayakta kalmıştır. Burada akla ilk gelen, bu farklı ve önemli kültür olayına ilişkin olarak “derhal paraya dönüştürülmesi”, “ülke tanıtımında kullanılması” gibi önermelerde bulunmayı düşünmemekteyiz. Zira, ülke tanıtımından önce, bu olayı ülke içinde tüm yönleriyle kendimizin yeterince tanıması, bilmesi, bilgiye dayanan bir sevginin ve kabul edişin oluşturulmasıdır. Geleneğe ve kültüre sahip çıkma adına bu gereklidir. Sağlam bir gelenek ve sağlam bir kültürel yapının oluşmasından sonra, oluşan bu kültürel yapı/kütle, “çekim gücünü” zaten kendisi büyük oranda yaratacak ve bundan sonra bol rakamlı tanıtım bütçe ve programlarına da gerek kalmayacaktır. Çünkü, sahici olan, gerçek olan, kalıcıdır. Ve gerçek olan, görünür. Kalıcı ve sürekli olan da “Ben buradayım” der.
Tek kutuplu dünyada, bu tek kutupluluğun olumsuz sonuçları da peşinen gelmekte.  Farklı güzellik ve zenginlikler, evrensel kültürün yapı taşları olan yerel kültür unsurları yok oluş sürecindedir. Yine, tek kutuplulukla paralel bir başka yön; bu nitelikle özdeş bir görünüme sahip “tek spor, futbol” yanılsaması ve “ekonomisi” ortada durmakta. Bu yanılsama nedeniyle de diğer alanların gözden, akıldan uzak tutulması, silinmesi tehlikesine karşı Kırkpınar gibi örnekler bir panzehir özelliğindedir.
Kısacası Kırkpınar, kültürel süreklilik, gelenek, kalıcılık vb dendiğinde ilk akla gelen “yağlı” ve örneklerdendir. Böyle bir yağlı örnek dikkatimizden kaymakta.