Kültür Başkenti için yüzlerce proje gerçekleştiriliyor. Benim de çok çarpıcı bir önerim var. 2010 Kültür Başkenti programı kapsamında “Yasaklana Kitaplar” sergisi açsaydık

Kültür Başkenti için yüzlerce proje gerçekleştiriliyor. Benim de çok çarpıcı bir önerim var. 2010 Kültür Başkenti programı kapsamında “Yasaklana Kitaplar” sergisi açsaydık ne yakışırdı! Hem muhalefet içeren, hem de bir soruna parmak basan zekice bir “proce”. Üstüne üstlük, “Kültür iktidarının” demokratik yüzünü de göstermiş olurdu.
Böyle bir proje için elimizde bol veri var nasılsa. 2009 yılında Türkiye’de otuzdan fazla kitap hakkında toplatma kararı verilmiş. İyimser olmak gerekir; sayı yıllara göre giderek azalmış. Yıllar önce PEN için bir yasak kitap raporu hazırlamıştım. Kesin sayıyı unuttum. Ancak, otuzun üç-beş katı olduğundan eminim.
Sayısız sorunları yetmez gibi, kitap için bir de yargıdan topuz yeme tehlikesi var.
Kurtlar dört yandan sarmış, ortadaki kuzuyu yemek için bekliyorlar. Sektörel sorunlar, tekelcilik, satış ağı, dağıtım, korsan, muktedirlerin inadı, iletişim teknolojilerinin kağıdı yenmesi gibi bir yüksek olasılık vs.
Yine iyimseriz; kitabın kurda yem olmaması için ömrünü veren savaşçılar var. Örneğin Berfin Yayınları’nın sahibi İsmet Arslan. Ve onun gibi bir avuç eski usül yayıncı “kahraman”.
Elle yazıldığı zamanlarda kitabın oluşturulması süreci çok zahmetliydi. Kağıt değerliydi, edinmek zordu. Her bir kitap bir mal değil, hattatın özelliğini taşıyan bir eserdi. O zamanlar, yazma kitapları güve, kurt gibi zararlıların yememesi için tılsıma başvurulurmuş (Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi; Zeki Tez, Doruk Y.).  Tılsım ise kitabın kenarına yazılan bir sözcük: “Keb-i Keç”. Kağıda dökülen sözleri, zararlılardan yine bir söz koruyor! Kebikeç’in “Böceklerin padişahı” olduğuna inanılırmış. Padişahın adını gören böcek, o kağıdı ve kitabı yemekten uzak duracak.
Zeki Tez, değerli bir kaynak olan kitabında, bu sözcüğün aslının Süryanice olduğunu belirtiyor. Kurtçuk ve haşarat üzerinde etkili olan bir melek adı imiş.
İsmet Arslan ve onun gibi kitap savaşçıları da bir “Kebikeç” boşunalığı gibi görünen çabaları ile kitabı kurtarma uğraşındalar. Bu zorlu uğraşta kimseye yaranamadıkları gibi, başları da beladan kurtulmuyor.
İsmet bir Kürt ama eski siyasal örgütü yüzünden Kürtlere yaranamıyor. Yayınevinin adı “Berfin” olduğu için Türklere yaranamıyor.
Şuara meclisinden diplomalı ağır şairler yerine, ülkenin uzak diyarlarında yaşayan mechul şiir gönüllülerinin şiirlerine dergisinde yer veriyor, şairlere yaranamıyor.
Gece gündüz kitapla, dergiyle uğraşıyor. Bu yüzden akşamları meyhanelerde sosyal statü yükseltme girişimlerinde bulunamadığı için meyhanecilere yaranamıyor.
Başbakanın önerdiği gibi, üç güzel çocuğun babası olmuş, ama ömrünce muhalif olduğu için iktidara yaranamıyor.
Kitabı yaşatmak adına, satması için her isteyene kitap gönderiyor; sömürülüyor. Solcu görünümlü fırsatçı esnaftan para isteyince, onlara da yaranamıyor.
İyi niyetli, cefakar Anadolu kitapçılarını ayrı tutuyorum; nice fırsatçılardan birisi için yıllar önce haciz işlemi başlatmıştık. Uzak bir kentteydi. Kalkıp gittik. İcra dairesine vardık. Borçlunun kitapçı olduğunu öğrenen memur birden sinirlendi, “Bunlar komünist! Kitapla ilgilenen herkes  komünisttir.” dedi. Kuran’dan başlayarak kitabın ne denli hayırlı bir nesne olduğunu anlatmaya koyuldum. Kuran’ı örneklemem memuru iyice sinirlendirmişti. Burnundan soluyarak beni dinliyordu. Borçlu adresini bulduk. İşyeri sahte çıktı. Memur adreste borçluyu bulamayınca, “Bak, demedim mi, bunlar hem komünist, hem illegal!” deyiverdi.
Yayıncı İsmet ve onun gibiler, kitabı kurda yem etmemek için çabalarken, haciz memuruna da yaranamamıştı işte.
Haftanın Dizesi; “giderek azalan kasketli adamlar sokağında/ kasketi dolaşıyor babamın” (İrfan Yıldız, Meryem Ana Sessizliği, Mühür Y.)