O güzel şiirinde “Sizin hiç babanız öldü mü” der ya Cemal Süreya. Şairden bizlere külliyen intikal etmiş şiir terekesinin önemli dizesini

O güzel şiirinde “Sizin hiç babanız öldü mü” der ya Cemal Süreya. Şairden bizlere külliyen intikal etmiş şiir terekesinin önemli dizesini biraz bozarak kulanmak istiyoruım: Sizin hiç çocuğunuz oldu mu? Çocuğunuz olup da, hiç ona kitap almaya kalktınız mı?
Arada bir değil ama, sürekli olarak çocuğunuza kitap almaya kalkarsanız, bir süre sonra kitap bulamaz olursunuz. İyi niyetli az sayıdaki çocuk kitabı yayıncılarının dışında, özellikle okuma yaşı öncesi kitaplarda durum tam bir felakettir. Birkaç iyi örnek bulur, alırsınız. Sonra bulabildikleriniz  “çerçöp yayıncılığının “çamur kitaplarıdır. Öykü keçiyle başlar, kuzuyla biter örneğin.
Bunları ben yaşadım; müzmin muhalif varsayımları ve bir kanı bozuğun kötücül tabloları değil yani.
Şimdi bu ülkede on dört milyon dolayında ilk ve orta öğrenim döneminde olan çocuk sayısını bir düşünün. Nüfusumuzun yaklaşık yüzde yirmisi eder. Bu sayı, dünyadaki pek çok ülke nüfusundan bile fazladır. Bu sayı, büyük bir ekonomi demek. Örneğin kitap alanında devasa bir toplam karşımızda duruyor... On dört milyon kişi demek, on dört milyon okur demektir. Bu sayıyı görünce, kitapçıların çocuk ve genç bölümlerinin uçsuz bucaksız rafllardan oluşması beklenir. Ne yazık ki böyle bir durum yok.
İşin bir de demokrasi boyutu var. Devletimiz bu ülkeye hayırlı evlatlar yetiştirmek için “100 temel eserler” belirliyor. Sınırlı sorumlu yüz temel eser! Çocuklar bu “kitaplarla sınırlı” bir kitap dünyasına buyur ediliyor. Çocukların düşünsel düzeylerinin yükselmesi, dünyayı hayatı çözümlemesi, özgür düşünceli bireyler olması için tuhaf bir sınırlama. İşin daha başında yanlışa sapılıyor. İktidar, okuma alanını belirliyor. Bu yönlendirmenin bir başka olumsuz etkisi ise, çocuk algısında, kitapların bu liste ile başlayıp bitmesi, bir çeşit görev/ödev anlayışı ile, okuma değil, okumama alışkanlığının ortaya çıkması. Çocuk, okul bitince ödev yapmadığı gibi kitap da okumaz olabilir.
Bu arada seçilen ve “temel” olarak belirlenen örnekleri, bu kitapların seçme biçimini hiç konu etrmiyorum. Demokratlarımız çocukça işler ile meşgul olmadığı için, bu tür statükocu, “terbiye edici” listeleri ciddiye almıyor. Daha önemli konularda fikir yıldızlığı yapıyorlar. Ama bu tür sorunlar demokratlığın turnusoludur. Demokrat olmak, hayatın tüm alanlarında demokrat olmak demektir. Bunun diğer adı tutarlı olmaktır. Tutarlı olmak için özel bir çaba da gerekmez. Suyun su olması için bir çabası gerekmediği gibi. Çocuk, çocuk olmak için bir çaba içine girmez.
Neyse ki, çocukları dert eden kimi inat erbabı da var allahtan. Bunlarda biri de Musfata Ruhi Şirin ve Çocuk Vakfı. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan “1000 Temel Eser Raporu” son derece ayrıntılı bir çalışma. Çok sayıda uzmandan, yazardan görüş alınarak oluşturulmuş bu rapor, ne yazık ki medyada pek ses getirmedi. Birkaç değini yazısı ile yankı buldu, o kadar. Rapor, ülkenin kitap düzeyin ne kadar aşağıda olduğunu gözler önün serdi. Belki bu gerçek görülmek istenmemiştir!
Demokratlık taksitle olan, devre mülk gibi bölüntülü bir mülkiyet ilişkisi değildir. Statükoya karşı olmak, sınırsız bir sivilliği savunmak, hayatın her alanında ve namusluca bu demokratlık işini yapmaktır aslolan. Ülke, çocuklarına karşı ne kadar demokratsa, o ülke, o kadar demokrattır. Çocuklara karşı kültür politkasının ibresi nerede ise, o ülkenin kültür  düzeyi oradadır.
Buyurgan liste zihniyeti, salt liste yapmakla ile kalmaz; bu zihniyet taş atınca çocuklara ceza verir. Hayat böyle örgensel bir bütündür. Çocuğun çocukça yaşaması, dahası insanca yaşaması için,  “büyüklerin” ellerini taşın altına değil, kitabın altına sokmaları gerekir.
Haftanın dizesi; “kör bıçakla açılıyor gün ağrısı güller/ soruyor hesabını sonra çocuklar” (Evin Okçuoğlu, İçi Görünen Şiirler, Kora Y.)