Kül gibi her şey, dokunsan dağılacak
Kül gibi her şey. Dokunsan dağılacak, seyretsen gri. Öyle dehşet bir çelişki insan. Seyretsen deri, dokunsan kırılacak bir yürek. Kana kana sevmek yok mesela, kana kana dokunmak eskilerde kaldı. Kana kana susmaktan oluşuyor insan ve kana kana kusmaktan ilişkiler. Hızlı, kırılgan, sabırsız ve gri. Grilik sabırsızlıktır, sabırsızlıksa herkesi yakalamış bir tansık. Bütün grilikler gibi her […]
Kül gibi her şey. Dokunsan dağılacak, seyretsen gri. Öyle dehşet bir çelişki insan. Seyretsen deri, dokunsan kırılacak bir yürek. Kana kana sevmek yok mesela, kana kana dokunmak eskilerde kaldı. Kana kana susmaktan oluşuyor insan ve kana kana kusmaktan ilişkiler. Hızlı, kırılgan, sabırsız ve gri. Grilik sabırsızlıktır, sabırsızlıksa herkesi yakalamış bir tansık.
Bütün grilikler gibi her an un ufak olup parçalanacakmış gibi, insan ve ilişkiler. Dokunduğun eline bulaşıyor, ondan geriye parça parça anılar, parçalanmış hayatlar kalıyor. Hayatsa neyi parçalayacağını bilemeyen acemi bir anarşist. Eline geçen her şeyi üzerimize atan, yakalandığımız yerden kırıldığımız. Bir yanımız hep kırılmada, bir yanımız biraz umut.
Yol gibi her şey. Duruşumuz bile bir yere çıkıyor. Sustuğumuz bir yere varıyor. Bakmadığımızı görüyor, sevmediğimize katlanıyoruz. Durmak, susmak, görmemek, konuşmamak kalmadı artık. Bütün uzuvlarımız bizden önce yola çıkıyor. Kaçmanın yolu yok. Ya durarak ya savaşarak ölünecek.
Hiç olmadığı kadar, teker teker kaybediyor renklerini dünya. Susmak her geçen gün daha fazla değer kazanıyor; durup dinlemek, durup anlamaya çalışmak. Oysa hayat “acele et” diyor, “kaçıracaksın” “bitmek üzere” “tükeniyor” diyor. Ben özlemek diyorum, uçup gidiyor. Sevmek diyorum başa bela. Gülmek ölmekle eş. Neşe korkulu rüyası tüm cellatların. Kül gibi her şey. Dokunsan bulaşacak, konuşsan uçup gidecek. Hayat ardımızdan bütün atlılarıyla koşup geliyor. Sürüyor bizi bilinmez bir uçuruma. Herkes ve her şey bulunduğu kabın şeklini alıyor. Kabından taşanlar ya deli, ya âşık. Ya da seyyah azıcık. Terk edip edip, kendilerine dönüyorlar sonunda, kendi yurtlarını kendileri bilip. Sonunda onlar da aldanıyor.
Şimdi bir yaz, bir kış ve iki bahar arasında yeni bir mevsim yaratmalı kendimize. Binlerce yıllık birikmişi süzerek, dokuyarak ince ince, yavaş yavaş düşünerek. İyilik ve adaletle yoğrulmuş ve işte tam da bu yüzden kötü yetişmiş çocuklarız biz. Gücü kendine yeten, kendine cefayı, ötekine adaleti reva gören. İlk kaybedişimiz değil bu. Ama son zaferimiz de olmayacak belli. Önce kötülüğü öğrenecek sonra onu hayatın yüzüne yüzüne kusacağız.
Dünyayı asla cennet yapamayacak insan. Evet, dünya asla cennet olmayacak bunu bil. Sevgilinin terk ettiği, bir annenin öldüğü, bir çocuğun büyüdüğü hiçbir yer cennet olamaz, olamayacak. Ve onu cehenneme çevirmek isteyenler hep olacak zaten. Ama insanın insana ettiği tüm kötülüklerden arındırmak için; hak edilmeyenin asla elde edilemediği bir yer olsun diye dünya, savaşılacak. Kül gibi her şey. Devrim çelik gibi olacak.