Bugün, 8 Mart. ‘Bütün kadınlar çiçektir’ gibi saçma sapan güzellemelerle değil; kadınların sendikal, siyasi ve yaşam hakkı için başlattıkları mücadeleyle anlamını bulan bir gün. Fransa 8 Mart’a, kürtaj hakkının Anayasal güvence altına alındığını ilan ederek giriyor. Yasa tasarısının parlamentodan geçmesinin ardından Eyfel Kulesi’ne “benim bedenim, benim kararım” yazısı yansıtıldı.  

2012 yılında, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı bir konuşmada “kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı” demişti. Tepki çeken konuşmasına ertesi gün yenisini ekleyerek her kürtajın bir Uludere olduğunu söylemişti. Talimatı alan dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ da kürtajla ilgili yeni yasanın hazırlığına başladıklarını duyurmuştu.  

Doğum kontrol ve kürtaj hakkının yasal güvence altında olduğu Türkiye’de kadınlar, hamileliğin ilk 10 haftası boyunca herhangi bir sağlık sorunu olmasa da ve medeni durumu fark etmeksizin kürtaj yaptırma hakkına sahip. 2012 yılında iktidarın gündemine aldığı yasa tasarısında, 10 haftalık sürenin 4 haftaya indirilmesinin planladığı ve bunun da ancak annenin sağlık durumunu tehdit eden durumlarda geçerli olmasının istendiği kamuoyuna yansımıştı.  

Başta kadın örgütleri olmak üzere toplumda tepki çeken yasa hazırlığına karşı bianet.org’un çağrısıyla “benim bedenim benim kararım” kampanyası başlatılmıştı. O dönem etkisi ülke sınırlarını aşan slogan bugün Fransa’nın meşhur Eyfel Kulesi’nde. Artan tepkiler nedeniyle tasarı askıya alınmış ama öncesinde kürtaj yasağına destek veren bir tarihi açıklama da dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’ten gelmişti: “Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendini öldürsün.” 

Bugün kürtaj hakkı AKP iktidarının dilediği şekilde yasalaşmamış olsa da kamu hastanelerinde kürtaj ve doğum kontrol yöntemlerine erişimin son on yılda giderek zorlaştırıldığı biliniyor. Mor Çatı Vakfı herhangi bir kamu hastanesi ya da özel hastane kürtajın yasak olduğunu ya da kürtaj yapmadıklarını söylüyorsa görevini yerine getirmeyerek suç işlediği konusunda kadınları uyarıyor ve böyle bir durumla karşı karşıya kalmaları halinde kadınların ilgili kişiler hakkında şikâyette bulunarak haklarında ceza soruşturması açabileceklerini hatırlatıyor. Vakıf, istenmeyen bir gebelik yaşayan ve kürtaj hakkı kamu yetkililerince engellenen kadınlara destek olmak için hazır. 

Kadınların mücadelesi sayesinde, kimsenin istemediği bir gebeliği sürdürmeye ve güvensiz koşullarda kürtaj olmaya zorlanamayacağı, bunun bir insan hakkı ihlali olduğu ve kadınların bedenleriyle ilgili kararı ancak kendilerinin alabileceği uluslararası hukukta yerini aldı. Ancak kadınların kendi bedenleri üzerindeki kontrolünü varlığına tehdit olarak gören ve cinsiyet eşitliğine, LGBTİ+ haklarına karşı savaş açan muhafazakâr-popülist-sağ-otoriter yönetimlerin baskısı sürüyor.  

Fransa kürtaj hakkını Anayasal güvence altına alırken, ABD’de Yüksek Mahkeme kürtaja erişimi ülke çapında korunan Anayasal bir hak olmaktan çıkarıyor. Macaristan, Polonya, Rusya gibi ülkelerdeki iktidarlar da kadınların aleyhine kararlar alıyor. Yasak ya da kısıtlama gerekçesi olarak fetüsün yaşam hakkı öne sürülse de buz kez gebeliği sonlandırmak istediği halde kürtaj hizmetine güvenli yollardan erişimi engellenen ya da sınırlandırılan kadınların hayatı tehlikeye atılmış oluyor. Tecavüze uğrayıp hamile bırakılan kadınlar çocuğu doğurmaya zorlanıyor. Melih Gökçek bunun için de “devlet bakar” demişti.  

Dolayısıyla, kadını tehlikeye atmakta tereddüt etmeyen ve hatta aşağılayan, günahkâr, cani ve katil ilan eden kürtaj karşıtlarının fetüsün yaşam hakkının korunması yönündeki savları ne samimi ne de gerçek. Burada amaç, kadınların kaç çocuk doğuracağını, nasıl doğuracağını, doğurup doğurmayacağını kontrol etmek ve hayatları üzerinde söz sahibi olmaktan ibaret. Bunu kutsal annelik ve aile kavramlarının yüceltildiği söylemlerde; LGBTİ+ haklarıyla ilgili pompalanan saldırgan ve can güvenliğini tehdit edici uygulamalarda da apaçık görüyor, yaşıyoruz.  

Kürtaj hakkı dünyada onlarca ülkede tamamen yasak. Türkiye’de ise konuyla ilgili yasa yürürlükte olmasına rağmen kadınların bu hakkı fiili olarak gasp ediliyor. Çünkü erkek iktidarlarını kadın bedeni üzerinde tahakküm kurarak sürdürmek isteyenler için yasalar boş kağıtlara yazılmış işlevsiz metinlerden ibaret.  

Bugün Fransa 8 Mart’a, kürtaj hakkını Anayasal güvenceye kavuşturmuş olarak giriyor. Bizim payımıza da İstanbul AKM’deki, 13 erkek sanatçının eserlerinden oluşan, biz kadınların toplumdaki rolüne, emeğine ve dişilikle ilişkilendirilmiş süs kavramına dair farklı bakış açılarını sundukları sergi düştü. Sonra da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın dediği gibi “dünyanın en geniş haklarına sahip kadınlar olarak” polis çemberinde özgürlüğün tadını çıkarırız artık.