Dünya denen gezegende toprak ürünleriyle geçinen yaratıklar var. Toprağı öyle bölmüşler ki...

Dünya denen gezegende toprak ürünleriyle geçinen yaratıklar var.

Toprağı öyle bölmüşler ki

         emekçiler nicedir acı çekerken

                     en çok yararlananlar

                                             çalışmayanlar.

Bu yaratıklar birçok aile arasından birini seçip

            başa geçirir, köle olurlar.

Seçilen hepsinin en kötüsü, en aptalıdır.

Ama seçip boyun eğenler

                        onu her fırsatta över.

Bu yaratıklar bir sürü farklı dil konuşur,

                             anlaşamazlar.

Çatışma nedenlerini kaldırmak yerine,

     devlet denen örgütler kurar,

                  onlar uğruna çatışırlar,

                                öldürür, ölürler.

Bu yaratıklar

     hayatın anlam ve amacını izah için

          hayalî bir üstün varlık uydurmuştur.

Bu varlık

      sahip olmak istedikleri niteliklere sahiptir.

Hayalî varlığı hoşnut etmek için

      gereksiz yollara başvururlar –o emeği

                     doymak için kullanmak varken.

Ana-babalar çocukların

    Tanrı denen bu hayale inanıp

                  aldanarak yaşaması için

                                  masallar uydururlar:

    O varlığın dünyayı nasıl yarattığı

                                türünden masallar.

             İnanmayanı dışlar, hattâ öldürürler.

Bu yaratıklar tuhaf bir yolla ürer -çirkin sayıp

       göz önünde yapmaktan kaçınırlar.

Çoğu kendini keyifle zehirler.

Uçsuz bucaksız topraklar boşken

                              otuz katlı bina yaparlar.

Daha iyi ulaşım yolları yerine

        az sayıda yaratığın

            daha hızlı gitmesine çalışırlar.

Salakça laflara ‘şiir’ veya ‘kanun’ derler.

Aklını kullanan biri çıkarsa

                             korkup kızarlar.

         Yasak ve cezaya başvururlar.

                 Çarmıha gerer, asar, yakarlar.

O akıllının sözleri yasaklanır, unutulur.

                 İşte o zaman onu övüp yüceltirler.

Bu tuhaf yaratıklar kendilerine ‘insan’ der.