İki haftadır Naim Frasheri adını çok kullandım. Bilen bilir ama, bu isim çok kişiye yabancı gelebilir. Arnavut ulusunun bu çok önemli şairi

İki haftadır Naim Frasheri adını çok kullandım. Bilen bilir ama, bu isim çok kişiye yabancı gelebilir. Arnavut ulusunun bu çok önemli şairi, 1846-1900 tarihlerinde yaşamıştır. Adına şiir festivali düzenlenen şairin aile bilgilerini, Tetova’daki Harabati Baba Bektaşi tekkesinde öğrendim: Naim Frasheri, Şemseddin Sami’nin kardeşi. Şemseddin Sami de, Ali Sami Yen’in babası. Bu bilgileri bize veren Bektaşi babası ekliyor; “Bu nedenle buralardaki Arnavutlar Galatasaray’ı çok tutar!” Ş. Sami Arnavut asıllı Osmanlı yazarıdır. Roman, çeviri ve sözlükleri yanında, Osmanlı’da ilk ansiklopediyi de yazmasıyla kültürümüzde önemli bir yere sahiptir
Şemseddin Sami’yi elbette iyi biliyordum. Ancak şairin, Ş. Sami’nin kardeşi olduğunu bilmiyordum. Bu benim cahilliğim. Duydum ve öğrendim. Bütün cehaletim bu kadarla kalsaydı keşke.
Etkinliğin ilk akşamı, Türk olduğumu öğrenen alçakgönüllü bir adam gelip benimle tanıştı. Katılımcıların içinde kötü İngilizce’si olan iki kişiydik. Adı Besnik Mustafaj olan bu beyefendi çevirmendi. İtalyanca ve Fransızca’dan Nazım’ı çevirmişti. Bana ilk söylediği de bu oldu. Kısa bir konuşmadan sonra, daha fazla ayrıntıya giremeden bir başka kişi ile konuşmam gerektiğinden, Nazım’ın çevirmeninden izin istedim. Açılış sırasında, yarım yamalak anladığım İngilizce açıklamalardan, Dışişleri Bakanlığında görevli olduğu sonucunu çıkarmıştım. Çevirmen olduğuna göre, Dışişleri Bakanlığında çevirmen olduğuna hükmettim. Bu beyefendiyi izleyiciler çok sevmiş, alkışlamışlardı.
Ertesi sabah, Besnik Mustafa ile kahvaltıda karşılaştık. Ben kendimce bir iki yersiz espri yaptım. O da nezaketle karşılık verdi. Gün içinde bir iki kere yine Nazım’dan söz ettik.
Sonunda, ikinci günün akşamında, Besnik Mustafaj, Makedonyalı Türk şair Biba İsmail ve ben, otelin restoranında bir masada rastgeldik. Konu yine Nazım’dı. Çevirdiği kitabın Tiran Üniversitesi’nde ders kitabı olarak okutulduğunu söyledi. Nazım’ın politik şiirlerini sevmiyordu. Yoğun bir Stalinizm, hapislik, şiir, Nazım Hikmet tartışmasına girdik. Arada Yaşar Kemal ve İnce Memed’i de ihmal etmiyorduk. Yazmakta olduğu bir oyunu da bize heyecanla anlattı. Bu arada yan masalardan bize insanlar bira gönderdi… Neden sonra Besnik Mustafaj izin isteyip kalktı.
Biba İsmail’e, bira ikramının nedenini sordum: Yanıt benim ayıbımı ve İngilizce’min berbatlığını ortaya koydu; “Burası Arnavutların yoğun olduğu bir kent. İnsanlar Arnavut Dışişleri Bakanı’na sempatilerinden bira gönderiyor!” İki gündür konuştuğum kişinin Arnavut Dışişleri bakanı olduğunu böylece, oldukça gecikmiş olarak öğrendim. Ama o da hiç öyle bizim buraların bakanları gibi kasılmıyor, protokol hallerine bürünmüyordu.
Bu gafın dışında iyi şeyler de oldu. Etkinlikler sırasında, sahneye çıkıp, bayrtam çocuğu gibi şiir okumak pek doğru gelmedi. İlk gün, şiirimi okumadan önce iki söz ettim; “Sizlere ülkemden, Türkiye’den, İstanbul’dan dostça selamlar!” Bu sıradan girişle birlikte şiire başlayacaktım. İzleyiciler, Türkçe konuşmama alkışla karşılık verdiler! Hiç beklemediğim bir tepkiydi. İnsanın anadiline bu iltifat, kolay anlatılır bir şey değil. İkinci akşam, tekrar olmasın diye, sadece anadilimle “Merhaba, İyi akşamlar” diyerek şiire başlayacaktım ki, yine bir alkış!
Türkçe’ye alkışı ve bunun bana etkisi gerçekten de anlatılır gibi değil. Anadil yasaklamalarını oracıkta bir kez daha anımsadım.
Türkçe’yi, edebiyatımızı, Makedonya’dan Azerbaycan’a, Suriye’den Almanya’ya taşıyan  bir örgütümüz var; Edebiyatçılar Derneği… Başkan Gökhan Cengizhan ve tüm yöneticiler ülkenin gölge kültür bakanı gibi çalışıyor. Makedonya’da yaşadığım anadilime alkışta onların emeği ve payı büyük.
Haftanın dizesi; “Güzeller bayram günü süslenir/ Seninse bayramları süsler yüzün” (Hayyam, T. İş Bankası Kültür y. S. Eyuboğlu)