Merdan Yanardağ müteahhit olsaydı…

Maraş merkezli deprem felaketinde Adana Çukurova’da 11 bina yerle bir oldu. Yıkılan binalar arasında 13 katlı Mete Apartmanı da bulunuyordu. 12 yurttaş, Mete Apartmanı’nda can verdi. Apartmanın müteahhidi Muzaffer Mete, felaket sonrası başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Muzaffer Mete, geçen günlerde hakim karşısına çıktı ve suçlamaları kabul etmedi; binanın yönetmeliklere uygun yapıldığını öne sürdü. Ancak savunması gerçeği yansıtmıyordu. Enkazdan alınan örneklerle gerçekleştirilen incelemede, binanın depreme dayanıklılık testi olumsuz sonuçlandı. Yine de ilk duruşmada mahkemenin verdiği ara karar sanığı memnun etti. Dava 28 Eylül’e ertelenirken müteahhit Muzaffer Mete, ev hapsiyle tahliye oldu.

Sanıkların tahliye olması, Mete Apartmanı’nda annesi, babası, anneannesi ve dedesini kaybeden avukat Meltem Çitken’in acısını ikiye katladı. Meltem Çitken, mahkemenin kararının ardından bir zamanlar ailesinin yaşadığı binanın bulunduğu boş araziye giderek toprağa karanfil bıraktı. Haklı olarak öfkeliydi; “Bu bina 1975 deprem yönetmeliğini dahi karşılamıyor. Davanın ilk duruşması görüldü ve müteahhit ile inşaat mühendisi serbest bırakıldı. Ben bunu anlamıyorum. Neden böyle bir karar çıktı” sözleriyle yargıya sitem etti.

Deprem felaketi sonrası tutuklanıp tahliye edilen tek sorumlu sadece müteahhit Muzaffer Mete değildi. Malatya’da 11 voleybolcu ile 4 ampute futbolcuya mezar olan Kırçuval Otel’in sahibi AKP’li Battalgazi Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Kırçuval da 3 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen mayıs ayında cezaevinden çıktı. Malatya 2. Sulh Ceza Mahkemesi, “sabit ikametgâh sahibi olması”, “soruşturmanın geldiği aşama”, “bu süreçten sonra delil karartmanın mümkün olmaması” gibi gerekçelerle tutuklu yargılamaya lüzum olmadığı kanaatine vararak Kırçuval’ı serbest bıraktı.

Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde 11 Ağustos 2021 tarihinde meydana gelen sel felaketinde yıkılarak 17 kişinin ölmesine neden olan Ölçer Apartmanı’nın müteahhidi Mehmet Özkan da özgürlüğün tadını çıkaranlardan...  Üstelik Mehmet Özkan’ın müteahhidi olduğu bir başka bir bina da felaketten sonra ayakta kalamayacağı anlaşılınca kontrollü olarak yıkılmıştı. Binasını dere yatağına yapan Özkan, geçen yıl mayıs ayındaki duruşmada, “Öyle bir selin gelebileceğini öngörmemiz mümkün değildi. En son suçlanacak kişi benim” sözleriyle savunmasını yaptı. Mahkeme tutukluluk süresini “ölçülü” bularak Özkan’ın serbest kalması yönünde karar verdi. Serbest bırakılan Özkan, selden hemen sonra Kastamonu’dan ayrılarak İstanbul’a gelmiş ve orada yakalanmıştı oysa. Kendisi bu durumu “Selin olduğu gün kayınvalidem ameliyat olduğu için İstanbul’a gitmiştim” diye açıkladı.

***

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni ve BirGün yazarı Merdan Yanardağ, canlı yayında yaptığı yorumların sosyal medyada bir kurguyla servis edilip hedef gösterilmesi nedeniyle 39 gündür tutuklu. Hakkında “terör örgütü propagandası yapma” ve “suçu ve suçluyu övme” suçlarından 1 yıl 6 aydan 10 yıl 6 aya kadar hapis cezası isteniyor. Yargılanmasına 4 Ekim'de başlanacak.

Yanardağ, tutuklanmasına gerekçe olan konuşmasını yaptıktan sonra bir yere gitmedi. İşini yapmaya, yazmaya ve konuşmaya devam etti. Hatta kendisini gözaltına alacak polisler yönettiği kanala geldiği sırada yine canlı yayındaydı, bu durumu izleyicilerle paylaştı.

Merdan Yanardağ, 40 yıldır Türkiye’de gazetecilik yapıyor. Tutuklanana kadar neredeyse haftanın her günü ekranlara çıkıyordu. Kamuoyunun en fazla tanıdığı simaların başında geliyor. Yeri, yurdu, çalıştığı kurum, yaptığı iş belli. Ortada tutuklama tedbirini gerektirecek hukuki bir durum yok ama Yanardağ yine de cezaevinde tutuluyor. Yapılan başvurulardan ve itirazlardan da bir sonuç çıkmıyor. Tahliye edilen müteahhitlerin ikameti belli de 40 yıldır gazetecilik yapan, her gün ekranlara çıkan ve gözaltına bile canlı yayında alınabilen Yanardağ’ın ikameti belli değil mi?

Yıkılan binaların suç mahallinden uzaklaştıktan sonra yakalanan müteahhitleri bile tutuksuz yargılanırken, AKP yargısı gazetecileri konuşmalarından ötürü hapsediyor. İnsanların ölümünde parmağı olan sorumlular elini kolunu sallayarak gezerken halka bu ülkedeki gerçekleri anlatan gazeteciler sadece konuştukları ve yazdıkları için demir parmaklıkların ardına atılıyor. Rant düzeni bir yandan kendi ihmalleri ve yanlışları ortaya çıkmasın diye suç ortaklarına hoşgörülü davranırken diğer yandan rejime boyu eğmeyen gazeteciler için tutukluluğu bir tedbir değil keyfi cezalandırma yöntemine dönüştürüyor. Merdan Yanardağ bir gazeteci değil de sanık sandalyesine oturmuş bir müteahhit olsaydı, bugün dışarıdaydı.

Bu arada gazeteci Barış Pehlivan da AKP iktidarında 5’inci kez hapse giriyor. Nedeni, 3 yıl 9 ay ceza aldığı ve cezaevinde 6 ay kaldıktan sonra tahliye edildiği bir dosya. Hakkında başka bir dava açılınca denetimli serbestlik prosedürü bozuldu. Barış, 15 Ağustos’ta cezaevine teslim olacak. “Çıkan yeni yasayla hükmü kesinleşmiş çok ağır suçları işleyenler cezaevinden çıkabiliyorken, ben hüküm verilmeyen bir dava gerekçe gösterilerek cezaevine atılıyorum” diyor. Çünkü Erdoğan iktidarı, gazetecilerin dışarıda olmasını, özgürce konuşmasını ve yazmasını bir tehlike olarak görüyor.

Sadece gazetecilerin hedef alındığını düşünenler çok yanılıyor. Bu, siyasal İslamcı rejimin bütün topluma verdiği bir gözdağı. Gazetecilere yapılan her müdahale, özünde, halkın en demokratik haklarına saldırı anlamı taşır. Önce “sesi en çok çıkanlara” takıyorlar kelepçeyi. Susmak, kafayı kuma gömmek, kendiliğinden geçer diye beklemek, bir yangının büyümesini seyretmek demek. Güçlü bir itiraz yükselmezse sıra herkese gelecek.