Referandum sürecinde egemen olan söylem, yanlış tarafların yanlış bir mutlaklık için de olmaları. Merkezinde “evet” olan bir mutlaklık söylemi,

Referandum sürecinde egemen olan söylem, yanlış tarafların yanlış bir mutlaklık için de olmaları. Merkezinde “evet” olan bir mutlaklık söylemi, iktidarın tekçi zihniyetine uygun aslında. Şaşırtıcı olan “solcuların da” bu işe bulaşmaları...   
Zihin dünyamızda yaratılan mutlaklıklar, toplumsal tasarılarda önümüze bir sorunsal olarak çıktığında, mutlaklığın yanlışına sapabiliyoruz. Örneğin pek çok solcu, “MHP ile aynı” olmamak için “evet”i savunuyor. Daha tuhaf “solcu-sosyalistler” 12 Eylül’de Kenan Evren lehine oy kullanmanın sorumluluğundan dem vurabiliyorlar. Kendi doğrularının mutlaklığını, kavramların, olguların içini boşaltarak, sözün belini kırarak tek bir olguya bağlayıp genellemeler yapılıyor... “Evet” demek, 12 Eylül’e karşı olmanın tek şartı!
Sözün bir “namusu” vardı. Bunu atladınız mı, sözün belini kırar, oyun hamuru gibi istediğiniz şekli verirsiniz. AKP’nin zihin kirliliği ve sahte demokrat anlayışı bir yana, “solcu-sosyalistlerin” yaptığı da budur.  “Tarihimizi” tahrifatla kirletmeye kimsenin hakkı yoktur, kimsenin haddi de değildir... Nevzuhur zatlar bunu yapıyor.
Mutlak olanın saçmalığını bilmelerine karşın, savsöz gibi kullanılan mutlaklıklar, tarihsel düzleme serildiğinde saçma sapan duruyor.
Görünür ve “eskiden beri” faşist olana tepki duyulup, kol kola görünür olmaktan yakınılır. Ama, “evet” demek, Yeni-faşist bir anlayışın ürünüdür. Kendi doğrusunu kendinden doğru ifade etmek yerine, MHP üzerinden tanımlamak ve anlatmak ne denli doğrudur?
Aynı düzlemde vereceğimiz örnekler, aynı mutlakçı yanıtlarla karşılandığından, düzlemi geçmişe doğru çekelim;1911’de Avrupa satrancı içinde İtalya, Osmanlı egemenliğinde bulunan Trablusgarb’ı işgale başladı. Bundan sonra, Trablusgarb’a kısıtlı müdahalede bulunan Mustafa Kemal ve diğer Osmanlı subaylarının çabalarını anımsarız.

İtalyan işgali, Cenevre’de toplanan İkinci Enternasyonel’de sert tepki görmüştür. “İtalyanların tutumunu, hiçbir haklı gerekçe dayanmayan, sömürgeci bir saldırı olarak ilan etti. Sosyalistleri İtalya’ya karşı miting ve grevler düzenlemeye çağırdı.” ( Sacit Kutlu, Balkanlar ve Osmanlı Devleti, Bilgi Üni. Y. )

İkinci Enternasyonel’de Ermeni Taşnak Partisi’nin de delegeleri vardı. Bu delegeler de alınan kararları desteklemiş ve İtalya aleyhine görüş bildirmiştir.

1915 yılına daha dört yıl vardır.

Bunlardan hemen sonra, tarihten ders çıkardım gibi bir çıkarıma varmıyorum. İlle de yorumlamak, ders çıkarmak zorunda değiliz. Çünkü, görünen net tablo, başkaca bir çabayı bile gerektirmeyebiliyor.
1911’den sonra, sırada Balkan bozgunu var. Bu bozgunda Türklerin, Rumların ve Yahudilerin uğradığı kıyımlar çok ağırdır. Farklı halklar birlikte ve aynı kıyımı yaşamıştır.  Daha eskilerde Sakız Adası’nda yaşanan Rum ve sonrasında Müslüman kıyımı sarkacı yaşanmıştır.

Tek boyuta indirgemenin kolaycılığında, 1911’de İttihat ve Terakki Partisi’ni nasıl tanımlamalı? Ya da 1915’te. Tarihe bakınca, en azından şaşkınlıktan kurtuluyoruz, yaşananları anlamama şaşkınlığından... Toplumsal düzlemde çok şey değişiyor.

Refarandum sürecindeki akıl yürütmelerle, İkinci Enternasyonel’in Osmanlı’yı desteklemesi anlaşılmaz. Ya da hem Taşnak hem de Hınçakyan örgütlerinin İtalya’ya karşı çıkmaları...

“Evet” mutlakçılığında belki çok gerilerden örnekleri anımsattık. Ancak, kavramların, olayların iyice grileştirdiği bu zamanda, akla kara gibi açık toplumsal/tarihsel yaşanmışlıklara uzanmak bakış açısını genişletebiliyor.

Oylanacak tasarıda kültürel boyut boşluğu çok açık.; 12 Eylül’ün kültürel yıkımı, kültürel değerler açısından toplumda oluşturduğu derin sığlık, daha somutu, kitap, yazı aydın ve insan düşmanlığına karşı bir bakış açısı yoktur  tasarıda. Zira başta, oluşum süreci dahi toplumsal ve demokratik değildir. Toplumun en geniş iradesinin katılımı başlı başına kültürel bir sonuçtur. Bu yön ise tamamen eksiktir, yoktur.

Sonucun evet çıkması halinde 12 Eylül Anayasısı’nı eleştirmeye devam edeceğiz.  İki 12 Eylül’e sahip olacağız çünkü. Kısacası “evet” 12 Eylül’ü sulandırarak çoğaltacak...

Haftanın Sözü; Goebbels: “Yalan ne kadar büyük olursa, o denli ikna edici olur.”