O boş mezara bakarken, kötü bir söz söyleyip öfkemi beslemekten, kitabi bir laf edip utancımı gizlemekten korktum. Oturduğum koltuk battı. Yediğim lokma tıkadı. Elimdekini fırlatıp atmakla, sıkı sıkı sarılmak arasında donup kaldım. Nefret ki, zehirli meyvesini en hızlı veren tohum. Yiyip yutarım da; hayatı, yaşarken öldürürüm; onca acıya rağmen insandan umudunu kesmeyenlerin karşısında mahcup olurum diye ürktüm. Sevgi, yüreğimi terk etmesin diye mücadele verirken, doğru sözü bulamayıp utancımın büyüklüğünü anlatamam diye telaşlandım.

Önceki gece, vefat eden annesi Hatun Tuğluk’u vasiyeti üzerine Ankara Gölbaşı’ndaki mezarlığa gömmek isteyen HDP’li Aysel Tuğluk’a ve cenazeye faşistler saldırdı. İşlerine geri dönmek için eylem yapan dört kişiyi yan yana oturtmayıp, açlık grevindekileri hapse, diğerlerini eve kapatan devlet, cenazenin defnedilmesine izin vermeyen yirmi beş kişilik sürünün toplanmasını engelleyemedi. Ekilen nefret tohumlarının birer ölümcül ürünü olarak; kendisi dahil her şeye düşman; milli-dini duygular diye böğüren, ancak ölüye saygısızlığıyla dünya üzerinde ne kadar inanç varsa her katından kovulmuş; kovulduğunun da farkında olamayacak kadar cahil; insanlık tarihinin en korkunç katliamlarının, en büyük utançlarının sorumlusu faşistler, bir buçuk saat boyunca cenazeye ve cenazedekilere saldırdı. “Siz gömün biz buradan alacağız” dedikleri/diyebildikleri için annesinin cenazesini gömüldüğü yerden çıkartıp Dersim’e taşımak zorunda kalan Aysel Tuğluk’un acısını, dünyayı yerinden oynatacak bir çığlıktan başka ne anlatabilir diye düşündüm. Bulamadım. Ne kadar çok birbirimize sarılırsak, yaralarımızı o kadar çabuk iyileştirebileceğimizi; ne kadar çok yan yana durabilirsek, bu ülkenin kapısını penceresini o kadar sağlam tutabileceğimizi biliyorum. Ama daha ne kadar sınanacağız Allah aşkına?

Düştüğümüz dibin bir sonu olmalı artık! Berkin’in acılı annesini meydanlarda yuhâlâyanlar, Ali İsmail’i gözümüzün önünde döve döve öldürenler, cenazeyi akrep arkasında sürükleyenler, Roboski’de çoluk çocuk insanları paramparça edenler, katledilen barışseverleri ıslıklayanlar, kardeşinin, oğlunun, eşinin ölümüne isyan eden asker yakınlarını hainlikle suçlayanlar... Bu mezalimin sonunu getirecek o dip nerede bekliyor bizi? Acımız, utancımız, öfkemiz umudumuzu geçerse ne olacak bu ülkeye? Kardeşlikten, eşitlikten, milli birlik ve beraberlikten söz açarken yüzümüz kızarmayacak mı hâlâ? Kürt’ten Türk’e, akademisyenden gazeteciye, hak savunucusundan vekile, avukattan işçiye herkesin terörist ilan edildiği bu ülkede; faşistlerin mazotu nefret, ülkenin çatısından aşağı yağmur gibi boca ediliyorken yarattığı utanç ortada.

Daha iyi bir dünyaya inanmak zorundayız. Bugün, Hatun Tuğluk’u kendi annesinin yerine koyarak kahrolan, Aysel Tuğluk’a yaşatılanlardan dolayı çok ama çok utanan milyonlar olduğumuzu biliyorum. Faşizme karşı yan yana durup insanlığımıza sahip çıkalım. O mezarı birlikte kapatalım.