İki geciktirme:
Matbaa, demokrasi.
Bir de darbelerle beyinsizleştirme
operasyonları!..
Sonuç ortada.
Tek tük kişisel çabaların dışında
çölümsü bir toplum.
Kaç tane sağlıklı kurum var? Var mı?
Parlamento bile kurumlaşamamış.
Cehalet egemen.
Şiddet kolay.
Hayat ucuz.
İnanç ve itaat alışkanlığı yaygın.
“İnanca saygı” ne demek?
Satanizm de inanç.
Putperestlik de. Hemen herkes
alışkanlığını koruma derdinde.
İnanca ne saygı ne sövgü: Eleştiri
“İnançlı sosyalist” sözü de tuhaf.
“Kararlı sosyalist” dense?
İnanç erdem değil bence.
Şartlı refleks, genelde.
Devlet yalanları:
“Türkiye’de sosyal sınıflar yoktur.”
“Türkiye’de Kürt yoktur.”
Akıl var mı peki?
Bazı Türklerdeki ırkçılığı  biliyoruz.
Bazı Kürtlerdeki ırkçılığı  da, epeydir.
Sermaye medyası
nicedir salaklık pompalıyor.
Böyle topluma böyle devlet –ve tersi.
Türkiye toplumu ciddiye alınabilecek mi
bir gün?
Er meydanı demokrasi.
Ömürler geçti, geçiyor.
Türkiye’deki “sistemsi”
“esnek faşizm” bence.
Kâh gevşiyor, kâh daralıyor.
Nasıl aşabiliriz?
Birilerinin planları ile
salakça bir şiddet sarmalı. 
Dünya komününe doğru
laik ve demokratik bir dünya için
laik ve demokratik bir Orta Doğu.
Ölümcü değil, hayatçı olalım. 
Az çok olan birikimle
Türkiye’de bile kurulamazsa
laik ve demokratik bir rejim,
Orta Doğu’da –yani hayatımızda-
kan ve acılar
daha çoook sürer.
Hiçbir şeyin garantisi yok.
Gayret meselesi.
Günaydın.
Gün aydın olsun.
Aydınlatalım.
Ama yanmadan, yakmadan.
“Kerem gibi” özel şartlarda yazılmış
bir moral tazeleme şiiri.
Genel kılavuz olmamalı. Yazık olur.
Yeterince olmadı mı?
Ölüm karşısında cesur olmak
değil artık mesele.
Hayat karşısında cesur olmak.