Ortaçağ’da Doğu ve astronomi
Size bu yazıda Ortaçağ‘da Doğu’daki Astronomi bilimini anlatacağım. Zaman zaman şu an daha karanlık bir dönemde olduğumuzu düşünsek de Ortaçağda her zorluğa rağmen Doğu’da gelişen bilim bir umut olmuş diyebiliriz.
Gizem Çoban - @astronomystery
Aristoteles’in, Yer’e ve Evren’e ilişkin Yer, Evren’in merkezinde bulunur ve küre biçimindedir gibi betimlemeleri Ortaçağ kozmolojisinin temelini oluşturur; bu betimleme, 16 ve 17. yüzyıllarda ortadan kalkıncaya kadar geçerliliğini korumuş. Aristoteles’in Yer’in küreselliğine yönelik güçlü kanıtları matematiksel astronomlar arasında yer alan Ptolemaios’u (Batlamyus) etkilemiş. O dönemler Arap Yarım Adası’nda bilimin ve düşünmenin yaygınlığının, Avrupa’dakinden daha fazla olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Arapça kitapların Latinceye çevirilerinin yapıldığı görülmekte.
Ortaçağ’da, Yer’in Evren’in merkezinde bulunduğu görüşüne, Kopernik gelinceye kadar ciddi bir karşı çıkış yapılmamış; ne var ki Yer‘in sabit olup olmadığı görüşünün, 14. yüzyılda yeniden gözden geçirildiği görülmekte. Buridan ve Oresmus, Yer’in hareketi sorununu incelemişler ve örneğin Buridan, astronomik gözlemlere uygun bir akıl yürütme ile Güneş’in görünen günlük deviniminin, Güneş’in durması ve Yer’in kendi ekseni çevresinde dönmesi ile açıklanmasının daha olanaklı olduğunu öne sürmüş. İslâm’ın ilk dönemlerinde, Hint astronomisi İslâm astronomisinin biçimlenmesinde etkili oldu. Müslümanlar, Brahmagupta’nın Siddhanta’sı aracılığıyla Hint astronomisini tanıdılar ve Batlamyus’u keşfedinceye ve Arapça’ya aktarıncaya kadar, araştırmalarını bu esere dayandırdılar.
MEMÛN
Abbasi Halifesi Memûn (813- 833) zamanında ise, Batlamyus’un Almagest adlı kitabının bütün bu kitapların en doğrusu olduğu anlaşıldı ve bundan sonra da çeşitli gözlem aletleri ile Batlamyus’un usullerine uyularak Bağdat’ta Güneş ve Ay’ın yörüngelerini çeşitli zamanlarda incelendi. İslâm astronomisinde Batlamyus’un astronomik sistemi kabul edilmesine karşın göksel hareketleri bütün ayrıntılarıyla bilmek isteyen İslâm astronomları, bir süre sonra, sistemin tümünü benimsemekte zorlanmış, yeni gezegen tablolarına ihtiyaç duymaya başlamıştır. Bu yüzden, İslâm Dünyası’nda pek çok gözlemevi kurulmuş ve bu gözlemevlerinde yapılan gözlemlerle elde edilen değerler Batlamyus’un değerleri ile karşılaştırılmış, düzeltilmesi gerekenler düzeltilmeye çalışılmış ve pek çok katalog (zîc) oluşturulmuştur.
Doğuda araştırmalar ve gözlemevleri arttıkça Batlamyus eleştirileri de artmaya başlamıştır. İbn el-Şâtır’ın da bu yöndeki çalışmaları oldukça meşhurdur. Pek çok yönden Kopernik’in öncüsü kabul edilen İbn el-Şâtır’ın kurgulamış olduğu Ay kuramı Kopernik’in Ay kuramına çok benzer. 15. yüzyılda Türk hükümdarlarının idaresi altında bilim ve felsefe yeni bir uyanış dönemine girmiş ve Semerkand ile çevresindeki Türk kentleri muhtelif İslâm ülkelerinden gelen birçok öğrenci ve bilgin için bir bilim yuvası haline gelmiştir.
ULUĞ BEY
Uluğ Bey’in hükümdarlığı sırasında, Semerkand’da kurduğu medrese ve gözlemevi bilim tarihi açısından büyük önem taşır. 1421’de tamamlanan Semerkand Medresesi uzun yıllar her çeşit bilimin, eğitim ve öğretimin merkezi olmuş ve zamanın önemli bilim adamları burada dersler vermiştir. Semerkand’da kurulan bu medrese ve gözlemevinde, Gıyaseddin Cemşid, Kadızâde-i Rûmî ve Ali Kuşçu gibi devrin önemli bilim adamları çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Gözlemevinde yapılmış olan gözlemler ve çalışmalar Uluğ Bey Zîci adlı eserde toplanmıştır. Bu zîc, 17. yüzyıla kadar yazılmış olan astronomi kataloglarının en mükemmelidir ve konumsal astronominin temel kitabıdır. Eserde gökyüzünün güney yarı küresinde bulunan 48 takımyıldız ele alınmış ve bu takımyıldızlar içinde bulunan 1028 yıldızın yerleri belirlenmiştir. Batı ve Doğu arasındaki keskin çizgide her dönem biri gelişirken diğerinin geri kaldığı görünmekte, o zaman buradan yola çıkarak, “karanlık çağ kimin için karanlık?” sorusunu sorabiliriz.