Başlıktaki sözü günlük yaşamda sıklıkla kullanırız. İçinde açık bir olumlama vardır bu sözün. Oscar kazanan filmler derhal gösterim...

Başlıktaki sözü günlük yaşamda sıklıkla kullanırız. İçinde açık bir olumlama vardır bu sözün. Oscar kazanan filmler derhal gösterime girer. Bu ödülün sağladığı referansla sinema meraklıları için seyir bir ödev/görev haline gelir.
Bu yılın Oscar’ları da alışıldık şaaşa için açıklandı. Ödül öncesi ve sonrasıyla hep “gördüğümüz film” yinelendi. Hep söylendiği gibi, kazanan film sürpriz bir biçimde! Oscar’ları topladı. Parasal kriz içindeki en yoksul kahramanların kurtuluşunu konu edinen film, filmin öyküsüyle koşut bir biçimde “kazandı”.  Dünyanın küresel sinemasında otuz iki kısım tekmil kriz filmi zaten gösterimdeydi.
Dünya kapitalizmi son seksen yılın en kötü günlerini yaşıyor. Hollywood ise görevde, her zamanki ideolojik üretim çalışması içinde. Bu ideolojik üretim çalışması sinema yapımlarıyla ve bu yapımları/ürünleri tamamlayan bir yığın yan ürünlerle gerçekleştiriliyor. Sonra bu işlem, Oscar Ödülleri ile de tastikleniyor. Kabaca sunduğumuz bu tabloyu,  ince terminolojik açıklamalarla da yapabiliriz. Böyle kabaca sunulunca belki şöyle denecektir; serde muhaliflik var, ille de her şeye muhalif olacağız. Güzel filmleri bile beğenmeyeceğiz, zaten solcular böyledir… gibi alışıldık eleştiriler. Olsun. Çok açık olan, çıplak gözle görünen bir oyuna dikkat çekmek istiyoruz o kadar. Dünya krizde. Yoksulluk, işsizlik sistem için büyük bir tehlike oluşturuyor. Bu tehlike kimi haber programlarında yer aldığı gibi, yoksulların, işsizlerin kişisel dramlarından dolayı yaşanan tehlikeler değil. Tehlike, dünya iktidarına  karşı yaratacağı olası sınıfsal tepkiler açısından son derece stratejik ve önemli. Gelsin o halde dünyanın en yoksul yerlerinden devşirilmiş, zamana uygun kül kedisi masalları. Gelsin Oscar’lı ideolojik cilalar. Hollywood, kendi ürünleriyle, mevcut düzenin cilalanması işlevini yerine getiriyor. Bu işlev açısından, kendi yapımları dışında, dışardan gelen ürünleri de son örnekte gördüğümüz gibi daha bir şiddetle bağrına basıyor. Kriz, ödülle ehlileştiriliyor. Krize karşı olası tepkiler için de böylece ehlileştirme yolu gözüküyor.
Oscar, içerdiği yoğun ideolojik örgü içinde çok fazla yaklaşıma ve açıklama tarzına olanak veren kurumsallıktır. Bir markadır. İkondur. Her zaman politiktir. Nobel’in de politik olması, zaman ve zemine uygun olması gibi. Yeri gelmişken bir çamur da Nobel’e atalım; Ekonomi Nobelleri ne zaman verilmeye başlandı? Genellikle ABD’li ekonomistlere mi ekonomi Nobel’i verilmektedir? Ve kriz dönemlerindeki dağılımı nasıldır acaba? Soruları açık bırakarak bir kaç ipucu ile yetinelim: Nobel ödülleri 1901 yılında verilmeye başlşanmıştır. Ekonomi Nobelleri ise tam 67 yıl sonra, 1968’de! Dünyada muhalif akımların ve elbette Marksizmin çok önemli bir alternatif ve “tehlike” olduğu bir zamanda. Dünya kapitalizmi, kendi ekonomik sisteminin bilimselliğini Nobel ile perçinleme atağında bulunmuştur.
Nobel için sorduğumuz sorulara Oscar açısından da kolay yanıtlar verebilir. Örneğin ‘Rocky’ filmi, yenilmez azmi, demir yumrukları ile Oscar’ı almıştır! Soğuk Savaş’ın son raundunda “Amerikan Kahramanı” için böyle bir Oscar şarttı elbet. Şimdi, zamansal uzaklıktan bakınca ‘Rocky’ için verilen Oscar bize gülünç geliyor. En azından bana gülünç geliyor.
İşte durum budur. Yani ilk söylendiğinde komplo teorisi gibi görünen çıkarımlar, somut verilerle yerli yerine oturuveriyor... Öyle bir filme Oscar yığılır ki, bir şaşkınlık duygusu yaratılmaya yönelik olarak haberi de üretilir. Aslında şaşıran yoktur. Ödülü verenler hiç de şaşırmamıştır. Şaşırtma duygusu için şaşırtıcı bir haber olduğu nitelemesi ile, böyle bir hava ile ile sunum yapılır. Amaç bizi şaşırtmak; önce çok şaşıracağız. Dramatik etki ve dramatik gerilim yükselecek. Sonra o yoksul Hindistanlı çocuklara verilen Oscar’la algımız kamaşacak. Bu denli beklenilmedik! vurgusu ile en beklenildik sonucu yutmamız gerekecek. Çünkü Oscar bunu hep yapar. Düzene en küçük eleştiriyi bile affetmez. Bu konudaki en öğretici örnekse Charlie Chaplin’e yapılanlardır. ‘Şarlo’, ABD toplumunun kurucu etkinliğinde bulunları ‘Altına Hücum’ nitelemesiyle alay ederek eleştirmiştir. Oysa, egemen anlayışa göre, yeni bir dünya kuran kahramanlardır onlar. Bu ideolojik ayrım, Chaplin’i “gerçek” Oscar’dan mahrum etmiştir.
Oscar bir genel trenddir. Son zamanlarda tüm dünya televizyonlarında bir yemek furyası trendi gibi dönemsel trendlere göre daha yerleşiktir. Her ikisinde de temel düstur aynıdır. Dünya açken, televizyonlara bakarak doyacak, açlık duygunu kamaştıracaksın. Bu trendler rastlantı değil. Dünyayı yönetenlerin medyasının oluşturduğu içeriklerdir tüm gördüklerimiz. Tüm Oscar yutturmaları. Oscar da bu içeriğin bir başka yönüdür vesselam. Ödüle konu filmlerle ilgili estetik kaygılar, beğeninin tek tipleşmesi, tek tip beğeniyle tek tip düşünsel edime sahip bir insan tipinin yaratılması gibi pek çok başka eleştirel yönler ise başka yazıların konusu.
Gerçekten de “ödüllendirme” anlamında bir Oscar verilecekse, bu ödül, filmi ve filme verilen Oscar’ı yoksulluk sömürüsü, yoksulluğun estetize edilmesi olarak eleştiren Hindistan yoksullarına…