Pazara gidelim de ne alalım?
Cuma günü Ankara Batıkent’teki halk pazarındaydım. 3 bağ ıspanak 10 Lira’ydı, yanına yaklaşabilen yoktu. Patlıcanın kilosu 15, biber 14 Lira’ydı. Uzaktan izlemek bedavaydı. Elinde tanesi 2 liraya satılan maydonoz demetiyle öylece duran emekli, matematik profesörlerine taş çıkartacak hesaplamalara girişmişti. Pazarda derin bir sessizlik, alışık olunmayan bir boşluk vardı. ‘’Mevsim şartlarındandır. Hem okullar tatil, ondan boştur […]
Cuma günü Ankara Batıkent’teki halk pazarındaydım. 3 bağ ıspanak 10 Lira’ydı, yanına yaklaşabilen yoktu. Patlıcanın kilosu 15, biber 14 Lira’ydı. Uzaktan izlemek bedavaydı. Elinde tanesi 2 liraya satılan maydonoz demetiyle öylece duran emekli, matematik profesörlerine taş çıkartacak hesaplamalara girişmişti. Pazarda derin bir sessizlik, alışık olunmayan bir boşluk vardı. ‘’Mevsim şartlarındandır. Hem okullar tatil, ondan boştur pazar. Dolu vurdu sebze meyveyi, hükümet ne yapsın, vs.’’ diyen tek tük kişiyle karşılaşmış olsam da konuştuğum 10 kişiden 9’u kıpkırmızı yüzler ve sinirden titreyen ellerle patlama noktasına çoktan gelmiş de geçmişti. Bir dokundum bin ah işittim. Haftanın beş günü farklı pazarlarda gözleme satıp oğlunu üniversitede okutmaya çalışan Saniye abla, fırsatını bulursa oğluyla birlikte ismini zor söylediği ülkelerden birine örneğin İngiltere’ye göç etmek istediğini söyleyerek şaşırttı beni önce. Resmiye teyzenin sağ gözü kıpkırmızıydı, hastaneden pazara gelmiş, akşama pişirecek ne alabilirim diye bakınırken beni gördü. En öfkelisi O’ydu. Hastanede alınan muayene ücretinden canı yanmış, kimsenin sesini çıkaramıyor olmasına bilenmiş, söylendi de söylendi, ‘Ben 20 yaşımdan beri çalışıp kendi paramı kazanıyorum.
Hiçbir dönem bu kadar rezil olmadım. Elektrik faturasını ödeyecek param kalmadı’ diyordu. ‘Çiftçiye de ürettirmiyorlar, her şey ithal’ diye laf attı tezgâhlardan birinden pazarcı Murat. Komşu tezgâhta kilosu 15 Lira’dan hamsi satan pazarcı Himmet, ‘tüm bunların Reis’le ne ilgisi var?’ diye itiraz etti. Himmet’e göre ‘dış güçlerin saldırısı’’ yüzünden bu durumdaydı pazar ve ‘’hepimizin görevi Reis’in arkasında dimdik durmak’’tı! Himmet, Reis diye hitap ettiği Cumhurbaşkanı’nın tek tek hamsiyle soğanla maydanozla, ıspanakla ilgilenemeyecek kadar önemli ve büyük görevleri olduğunu ve sebze meyve fiyatlarını indirmenin biz sıradan vatandaşların ödevi olduğunu söyledi ısrarla. Pazarın en çok A Haber izleyen esnafı, uğraşılması gerekenin ‘’fiyatları zıplatan fırsatçılar’’ olduğunu, herkesin malını daha ucuza satması gerektiğini de söyledi. ‘’Peki, sen niye hamsiyi 15 Lira’dan veriyorsun?’’ sorusuna ‘‘normali o’’ yanıtını yapıştırdı hemen Reisçi esnaf. Tüm bu konuşmaları cep telefonu kameramla Youtube kanalımda yayınlamak üzere kaydettim. Telefonun kamerasının kendine çevrildiğini fark eden Gülfidan abla konuşacak, dert yanacak oldu, komşusu hemen O’nu ‘seni de içeri alırlar bak’ diye uyardı. Tüm bu konuşmaları Youtube’a yükledim. Nöbetçi memur takma isimli bir Ekşi Sözlük kullanıcısı da videoya yorum olarak şunu yazmış: ‘’Sevgili İrfan Değirmenci, madem ki az da olsa sesini duyurmak anlamında bir imkanın var, lütfen doğru bir yöntem bul. Ya zekânı kullan ya da birilerinden yardım al. Lütfen daha zekice muhalefet yap. Broholi olmuş 10 Lira demekle olmuyor’’
Yanıt veriyorum: Sevgili nöbetçi memur, benim zekâm bu kadarına yetiyor. Muhalefet etmek de değil derdim. Derdim, açlığımızın ayak seslerini duyurabilmek. Çünkü bundan 17 yıl önce televizyonlarda bangır bangır bu sesi duyurabiliyor, haber yapabiliyor, faturayı doğal olarak ülkeyi hep beraber yönetmeye çalışanlara kesebiliyorduk. Kimse de kalkıp bizi halkı isyana teşvikle suçlayıp portakal gibi suyumuzu sıkmaya çalışmıyordu. O haberleri aynı pazarlarda yine bizzat ben yapıyordum. Bugün tek yetki ve sorumluluk sahibine kendi adınla sanınla söyleyecek bir çift lafın varsa buyur senin de muhalefet ediş şeklini görelim. Şimdi gelelim Venezüella’ya. Yok, yok. Ben gelemiyorum. Oralar bana uzak kalıyor. Ostim dolmuşu Keçiören’e kadar götürüyor!