Hatırlayalım, AKP’nin iktidara geliş sürecini. 2001 Krizi sırasında, başta Ankara olmak üzere, büyük kentlerin çoğunda, küçük

Hatırlayalım, AKP’nin iktidara geliş sürecini. 2001 Krizi sırasında, başta Ankara olmak üzere, büyük kentlerin çoğunda, küçük esnaf sokağa çıkmıştı. O zamanki iktidarın kendilerini görmezden gelmesine kızgındılar. Final sahnesi bir esnafın yazarkasayı, Başbakanlık önünde, merdivenlere doğru fırlatmasıydı. O sırada, bu protestoların gerisinde AKP’nin bulunduğu yönünde, değerlendirmeler de yapıldı.
Sonrasında, büyük ölçüde bu kızgın kesimlerin desteğini  alarak, AKP iktidara geldi. Ancak, aradan geçen sürede, iktidarın bu kesimlerle ilişkisinde ortaya çıkan değişim dramatik boyutlarda. Geçen hafta, büyük sermayeli bir alışveriş merkezini açan Başbakan, alışveriş merkezleriyle rekabet edemeyip, yok olan küçük esnafı, neredeyse bu durumdan sorumlu tuttu.  Yeni dünyanın gerçeği bu, buraya kadar diyen Başbakan, küçük esnafa, bu dünyaya ait değilsiniz mesajı verdi.
“Nereden nereye” diye soracağız ama, aynı konuşmada, Başbakan bizim sormamıza gerek bırakmadı:
“Bütün bu adımlar atılırken her zaman ‘nereden nereye’ dediğini” anlatan Erdoğan, bir ara bu cümleye takılanların olduğunu belirterek, “Eğer ‘nereden nereye’ sorusunu kendimize sormazsak, o zaman bu ülke arzuladığımız aydınlık yarınlara ulaşamaz. ‘Nereden nereye’ soruları bir muhasebedir. Bu muhasebeyi sürekli olarak yapacak olursanız o zaman hedeflerinize çok daha seri, çok daha süratle ulaşma imkânını bulursunuz” diye konuştu.
İşte tam bu sırada düşündüm, peygamberdevesiyle iktidar arasındaki benzerliği.  Peygamberdevesinin gerek tehlike karşısında, gerekse avlanırken, nasıl bir kamuflaj yeteneği olduğunu, nasıl bir hızla dış dünyayla bütünleşip, onun rengini alabildiğini hatırlayalım. Bu durum, birçoklarımız için, hayranlık yaratan muhteşem bir doğa olayı niteliğinde.
Ama, galiba durum bundan biraz daha karışık. Fransız toplumbilimci Caillois’e göre, hayranlık duyduğumuz peygamberdevesinin durumu sanıldığı kadar parlak değil. Çünkü diyor, Caillois, bir canlının yaşamı, dış dünya karşısında sınırlarını koruyabilmesine bağlı. Oysa, peygamberdevesi, dış dünyayı bu derece taklit edip, bütünleşirken, benliğini ve özgünlüğünü koruyan sınırları da yitiriyor. Üstelik içine erinip, parçası olunan taklit edilen dış dünya da değil, dış dünyanın taklit edendeki imajı.
AKP’nin yakın dönemde yaşadığı tam da böyle bir süreç. İktidara gelir gelmez, eleştirdikleri yapının ve dünyanın hızla parçası olmaya yöneldiler. Taklit ederek bütünleşme, sadece aile boyu ekonomik girişimcilik örnekleriyle sınırlı değil. “Bizim Çalık”, Toni ve Berlusconi aile dostları. Bütün seçkincilik eleştirilerinden sonra, çiftçiyi, halkı azarlayış biçimine bakın. Bu seçkinciliği bir yerlerden hatırlamıyor muyuz? Bütünleşmenin ve buna eşlik eden tutarsızlaşma sürecinin hızına ve derinliğine şaşırmamak mümkün değil.
O zaman, açıklanması gereken soru şu; AKP mağdur ettiği kesimlerin desteğini hâlâ nasıl alıyor? Bunun AKP ötesine geçen bir dizi nedeni var. Ancak, AKP’nin algılanışına yönelik bir temel tespitin yapılması gerekiyor. Çünkü bu algı koruyucu bir zırha dönüşmüş durumda.
Algı şu; sanki AKP’nin derinde bir başka benliği var. O benliği ortaya koyacak ama, bir türlü derin iktidar güçleri buna izin vermiyor. O yüzden, yüzeydeki AKP istemediği şeyler yapmak durumunda kalıyor. AKP’nin aynı anda, hem iktidar, hem mağdur rolünü oynayabilmesini de bu algı sağlıyor. İşler kendi açısından iyi gittiğinde iktidar, kötü gittiğinde mağdur yönünü görüyoruz.
Bu miti yaratan düşünce zincirinin kırılması gerekiyor. AKP’nin hikâyesi peygamberdevesinin hikâyesi. Daha derini yok. Yani, AKP’nin yüzeyin gerisinde bir başka projesi, vardıysa da, kalmadı. Taklit, kamuflaj, takiye derken, sınırları aşınmış, tutarsızlaşmış ve içeriksizleşmiş bir iktidarla karşı karşıyayız.
İktidarın içine düştüğü asabiyet, saldırganlık ve otoriterlik eğilimleri de büyük ölçüde, sınırlarını ve benliğini yitirmekten kaynaklanıyor. Küçük esnafa bu derece kızmanın gerisinde, bilinçaltına işleyen bir suçluluk duygusu, ancak başka bir şey yapacak bir iradeyi de, bulamama durumu var.
Başbakan, tam da bu karmaşık duygular içinde, yukarıda verdiğimiz bir paragraflık konuşmasının içinde, üç kez “nereden nereye” diye soruyor.
Başbakan’ı, uykusunu kaçırdığı anlaşılan, bu soruyla baş başa bırakıp, başka bir soru soralım; peygamberdevesinin hikâyesi, sadece AKP iktidarının hikâyesi mi? Haftaya!