Komünist Manifesto’yu ilk okuduğumda iki şey aklımda kalmıştı. “Avrupa’da dolaşan heyula”ve kadınların ortaklaşalığı yalanına

Komünist Manifesto’yu ilk okuduğumda iki şey aklımda kalmıştı. “Avrupa’da dolaşan heyula”ve kadınların ortaklaşalığı yalanına burjuvazinin “erdemli öfkesinin gülünçlüğü” saptaması. Marx’ın anlaşılır açıklamasına karşın “Kapıya asılan şapka” hikâyeleri ile boğuşup durduk yeni yetme devrimci çağlarımızda.
Burjuvazinin üzerinde yükseldiği mal ekonomisinde cinselliği ile birlikte kadının bir mal olarak görüldüğünü az anlatmadık.
Komünistler bütün malların ortaklığından söz edince, burjuvazinin aklına hemen, fabrikalarda en ucuz, evlerde ise bedava işgücü olan kadın gelir, dedik. Kapitalizm cinsel ahlaka ilişkin bakışını gizleyip, komünistlere atfederek bir kıvraklık göstermişti.
Siirt’te yaşanan toplu taciz ve tecavüzler aslında Komünist Manifesto’da yazılmıştır. Fazla mı abarttık! Hiç değil.
İnsan/kadın bedeni “mamelek hukukuna” dahildir. Bu hukukun ihlali halinde, “malın” gördüğü hasara göre ceza gibi uygulama çok yakın zamanlarda bizim hukukumuzda yer almıştır. Arabanın hasarına göre sigorta ödenmesi gibi “rasyonel” bir uygulama örneğini,  “fahişeye tecavüz indirimi” gibi yasa maddelerinde gördük.
Endüstri metalarının piyasada karşılaşmaları, meta/kadına göre daha doğrudan ve rasyonel ortamda gerçekleşir. Kadın cinselliği ise önce mal olarak “ahlakla” örtülür. Sonra, dışa kapalı, tutucu görünüme büründürülmüş olarak,  paranın verdiği güçle bu mal ele geçirilir.
Geçen yıl bir metin yazmaya başlamıştım: Küçük kasabada bir kız çocuğuna yapılan  toplu tecavüz. Metnin adı” Tanıksız Gece” idi.  Kentin erdemli kişileri zanlıydı. Olay anlaşılınca, herkes olay yerinde olmadığını kanıtlıyordu. Sonunda kimsenin orada olmadığı kanıtlanınca, olayın kahramanı “ kimse orada değilse, herkes oradaydı ben dahil” diyordu.
Bu roman artık yazılmayacak.
Bu romanın önüne geçti hayat.
Siirt olayı bu romanın önüne geçti.
Son günlerde dikkati çekti; Başta BirGün yazarları olmak üzere, aklıselim insanlar kesin bir “ahlak” vurgusu yapıyor.
Buna seviniyorum.
İnsanın insanca yaşamasını savunmak kadar “yüksek ahlaki” başka bir değer olabilir mi?
Biz solcular, cinsel suçlar da dahil olmak üzere en “ahlaklı” bir azınlık haline geldik.
Siirt bizi bir kez daha, çok acıtıcı bir biçimde haklı çıkardı.
Ülkemizde eskiden beri de, ensestten pedofoliye birçok olumsuz örnek yaşanmıştır.
Ancak Siirt biraz daha farklıdır. Daha ileri giderek,  radikal bir akıl yürütme ile bunu, yeni ve hızlı bir rantiye oluşumuna bağlamak yanlış olmaz.
Bu olup bitenler bir yönüyle, kendince meşru ve aşırı, hesapsız rantların berkittiği yeni hegomanik anlayışın sonuçlarıdır. Para ve mal ilişkisi. Egemen iktidarın erkek egemen niteliği/ kalabalığı/ pervasızlığıdır.
Rant patlamasını “anomi” kavramı ile de açıklamak olası. Toplumsal ilişkileri düzenleyen normların yitimi demek kısaca. Birdenbire gerçekleşen değişiklikle, yani rant zenginliği ile uyulması gereken duvarlar aşılır ve değer yitimi ortaya çıkar. 19. yüzyılın endüstriyel dönüşüm koşullarında kullanılan bu kavram, bizdeki rantsal dönüşüme denk düşüyor.
Topyekûn ranttan topyekûn tecavüze. Bu tecavüz sadece cinsel alanda yaşanmıyor. Konya’ya da aynı  pornografik davranış tarzı ile, eski garajın yerine bir kule dikiliyor.   Kentsel mekâna aykırı fallik bir dikinti. Bu fallik anlayışla birlikte o şehirden de benzeri vahşetler duyarsak şaşırmamalı!
Son olarak, çocuk doğurmayan bir insanın/ erkeğin işleyeceği bir suçtur bu “Siirt vak’ası”, vesselam.
Haftanın dizesi: “Acı çekmeyi öğrendiğimde ismimi de öğrendim” ( Didem Madak, PulBiber Mahallesi, Metis)