Geçen hafta hevesle RTÜK dersine başlamıştım. Didaktik bir hukukçu  edası ile derhal yasanın lafzı ve ruhuna girmeye çalışmıştım....

Geçen hafta hevesle RTÜK dersine başlamıştım. Didaktik bir hukukçu  edası ile derhal yasanın lafzı ve ruhuna girmeye çalışmıştım. Zahid Akman için, NTV’deki özel röportajında Sayın Başbakan derse son verdi; “Ne var canım, istifa etmesine gerek yok. Görevin bitmesine şunun şurasında bir ay kalmış” deyiverdi.
Bu sözü daha önce de “İlksan Yolsuzluğu” sırasında duymuştuk; “Verdiysem ben verdim” buyurmuştu devletlü bir sesle Sayın Demirel. Sola prestij kaybettrimek için nasıl da heyula gibi İSKİ’ye yüklenildiğini buruk bir biçimde anımsıyoruz. Zahid Akman’ın, değil solcu, hiç olmazsa sosyal demokrat olsaydı, başına gelecekleri bir düşünün...
Geçen haftadan anımsayalım; RTÜK Mütük gibi kurumların siyasal ve hukuksal heybeti “üst” gibi yükseltici sıfatlarla sağlanır. Böyle bir “üst” konumundaki kuruma Başbakan yeşil ışık yaktıktan sonra, geriye yapacak bir şey kalmıyor. Esasen, bu Başbakanlık statüsü için de yine yükseltici ve yüceltici bir nitem bulunabilir “en”, “yüce” gibi. Ama, zaten bir “baş” nitemi olduğu için fazlasına gerek duyulmamış.
Şiir dili ile hukuk dili birbirine hiç benzemez. Şair şiiri oluştururken dili bozar, yeniden yapılandırır. Böylelikle şair, yeni bir anlatım ve anlam için öznel bir biçem oluşturur. Hukuk ise düzen için dili bozar. Ama bozduğunu da asla kabul etmez. Zira, olumsuz bir eylem olan “bozmayı” kabul etmesi hukukun yöneldiği “düzen” mefhumuna tamamen aykırıdır.
Şiirde veya diğer sanat yaratımlarında ikili/çoklu okumalar/anlamlar önemlidir. Çok anlamlılık, çok katmanlılık metne, yapıta zenginlik katar. Hukukta ise böyle çoğul sonuçlar ve çıkarımlar hiç istenmez. Yasalarda olması istenen, en geniş, mümkünse boşluksuz bir kapsayıcılıktır. Bunlar bir yana, Erdoğan’ın, RTÜK başkanını kollayan sözünün de sayısız alt okumaları vardır!
Hukuk metinlerinde ikili/çoklu okuma olmamakla birlikte, metinlerin iki türde yorumu yapılır. Birisi lafzi/sözel yorum, diğeri de yasanın ruhuna, yöneldiği anlama göre yapılan yorum. “Yazılana bakarım, başkasına karışmam” derseniz, yasaları uygularken lafzi yorum yapmış olursunuz. “Yasanın anlamına, amacına bakarım” derseniz, yasanın ruhuna göre bir yorum olur.
Dersimizin konusu olan RTÜK de elbette her yasa kadar “ruhu olan” bir yasadır. Bu nedenle ruhuna da bakabiliriz. Başbakanın sözü ile dersin devamına olanak kalmadığından,  yasanın eğlenceli tarafına girelim… Başbakan “Bir aycık” zamanı önemsemiyor ya. Yasaya göre, Sayın Akman göreve devam ederse, eğer kamu görevlisi olsaydı, ya da bundan sonra kamuda görev alsa, çalıştığı dönem nedeniyle “mümtazen terfii” edecektir. Yani yasada, sonuçlar itibariyle bile, bir ayın değil, bir günün bile önemi vardır. Ama Sayın Başbakanın gönlü geniş.
Yasanın lafzına baktığımızda, Sayın Akman ve onun gibi kuruma başkan olacaklar için, “şu, şu, şu” özellikleri isterim diyor. Bunu derken de, radyo televizyon gibi zamanımızın “medyalar çağındaki” bu önemli mecraları yöneteceklerin en azından “benden daha birikimli, deneyimli, seçkin ve kimi etik duyguları taşıması” gerekliliğini öngörüyor. Yasanın ruhu böyle bir sonuç doğuruyor. Ama, Sayın Akman, şiir gibi bir yasa ile muhatap olmadığı için farklı okumalara gerek görmüyor.
RTÜK yasasında daha pek çok eğlenceli derinlik var. Örneğin, “Belgesel yayınlatma cezası” vermek gibi. Geçtiğimiz günlerde, belgesel sinemaya ilişkin bir tartışma yaşanmıştı. Belgesel sinemacılar Birliği BSB, oldukça ironik bir dille, sorulduğu zaman herkesin “belgesel izlerim” dediğini, ama nedense belgesellerin izlenmediğine vurgu yapan bir açıklama yapmıştı. RTÜK 33. maddeye göre, televizyonlara ceza olarak “belgesel yayınlama” yaptırımı uyguluyor. Normal koşullarda, belli bir oranda belgesel ve benzeri türde program yayınlamaması gereken kanallar, kitabına uydurup, geceyarısı yayın yapıyorlar. Yasada, ceza olarak belgesel yayımlama yaptırımını, RTÜK ihlal halinde ilgili kanala uyguluyor.
Kanun zoruyla belgesel izletmenin, belgesel sinemaya katkısı ayrı bir tartışma ve sorun...  Şimdi, yasanın bu ruhunu, Sayın Akman’a da uygulamak gerekse, görev sonuna kadar belgesel izlemeye zorunlu bırakılsa.. İşte o zaman belki derhal kendini “görevden çekilmiş” sayabilir. Ne demeli; hukuk her eve gerekli.