Avrupa Parlamentosu’nda iki gün önce yapılan oylamada, AB Taksonomisi adı verilen bir sınıflandırma sistemine nükleer enerji ve gazın (doğalgaz) eklenmesi 278’e karşı 328 oyla kabul edildi. 50 oy farkla yeşile boyanan bu iki kirli enerji kaynağı, belirli koşulları karşılamak kaydıyla AB Taksonomi listesine alınabilir.


Alınabilir diyorum çünkü süreç bitmedi. 27 üye ülkeden 20’si bu kararı veto ederse tasarı iptal edilir. Fransa gibi nükleer endüstriye bel bağlamış ülkelerle, Rusya’dan gaz almakta sorun görmeyen Bulgaristan, Macaristan gibi ülkeler iki enerji türünden birini desteklediği için veto zor görünüyor. Ukrayna’nın işgaline kadar Almanya da nükleer ve kömürden vazgeçerken gazı kullanma derdindeydi; durum şimdi değişti. Parlamentodaki oylama aslında politik bir ders niteliğindeydi. Aşırı sağcı partilere üye milletvekillerinin neredeyse tamamı, liberal ve Hristiyan demokratların da çoğunluğu nükleer ve gaza yeşil ışık yaktı. İki kirletici enerji endüstrisinin arkasında sağ partilerin olması herhalde tesadüf değil. Yaşadığımız ekolojik yıkımın sağ siyasetle net bir bağı var.

FİNANS DA TEPKİLİ

Veto gerçekleşmezse de iş bitmiyor. Kararı mahkemeye taşıyacak uzun bir liste oluşmaya başladı. Lüksemburg ve Avusturya’nın yanı sıra Greenpeace, Client Earth gibi birçok sivil toplum örgütü de şimdiden mahkeme sırasına girdi. Avrupa Adalet Divanı yolu göründü.

AB kararıyla nükleer yeşil de olmadı. AB’nin böyle bir otoritesi yok. Olmadığını da hemen görmeye başladık. Avrupa Yatırım Bankası, Financial Times’a kararı görmezden geleceklerini söyledi. Danimarka Emeklilik Fonu da nükleer enerjinin yenilenebilir enerji enerji gibi uygun finans araçlarına ulaşmasını kabul etmeyeceklerini açıkladı.

ATIKLARA YER LAZIM
AB Taksonomi listesinde olmak özellikle finansman açısından önemli. Finans kuruluşları kredi verdikleri projelerin AB Taksonomi listesinde olması halinde sürdürülebilirlik raporlarını olumlu notlarla dolduracak. Bu durum gaz ve nükleer enerjiye daha fazla finansman sağlayabilir ancak birçok kıstası da yerine getirmek zorundalar. Örneğin, doğalgaz santralları için ürettikleri kilovatsaat elektrik başına en fazla 270 gram karbondioksit eşdeğeri seragazı salma sınırı ve 2035’te yenilenebilir enerjiye geçme şartı var. Bugün gördüğümüz birçok doğalgaz santralı bunun bir buçuk katı emisyon değeriyle çalışıyor. Taksonomi, nükleer santrallardan çıkan yüksek seviyeli radyoaktif atıkların depolanacağı (bu atıklar binlerce yıl radyoaktif kalıyor) yerin planlarını görmek istiyor ve en geç 2050’de çalışmaya başlamasını şart koşuyor. Dünyada şu anda böyle bir depolama tesisi yok. Yerin altına nükleer atıkları gömmeye orada yaşayan kimse sıcak bakmıyor haliyle.

Nükleer atıkların sürdürülebilir sayılması, politik, ekolojik ve bilimsel açıdan kabul edilemez. Dört beş yıllığına seçtiğiniz bir hükümetin 240 bin yıl radyoaktif kalacak atık üretmeye karar vermesi demokrasi kavramıyla çelişiyor. Nükleer kazalar ve atıklar, taksonomi listesine girmek için gereken altı ana kıstastan biri olan “biyoçeşitlilik ve ekosistemlerin korunması ve restorasyonunun sağlanması” ilkesini alenen ihlal ediyor. Karar, bilimin ihtiyatlılık ilkesini de hiçe sayıyor. Ortada dağ gibi kaza riski var. AB Ortak Araştırma Merkezi’nin kaza riskini, atıklarla ilgili belirsizliği görmezden gelmesi gerçekten ilginç. Dava süreçlerinde de bu merkezin hazırladığı rapor, itirazların odak noktasında olacak.

NÜKLEER HÂLÂ PAHALI

AB’de olan biteni uzaktan izleyen Türkiye’deki atomseverlerin bu kararı nükleer enerjiyi aklamak için kullanmaya çalışacağı ortada. Hatırlatalım. Nükleer enerjinin gerilemesindeki tek neden onun kirli ve tehlikeli bir kaynak olması değil; pahalı olması da bir başka etken. Dün İngiltere’de yapılan rüzgar enerjisi ihalesinde ortaya çıkan fiyat nükleerden 4 kat daha ucuzdu. Türkiye’de de durum aynı. Nükleer endüstri bu yüzden taksonominin peşine düştü, biraz olsun ucuz finansman bulup, maliyetini düşürmeye çalışıyor yoksa güneşle, rüzgarla rekabet şansı yok. Aradaki fark ucuz finansmanla kapanamayacak kadar yüksek. Endüstriyle yakın ilişki içinde olan sağ partiler iktidarda değilse Avrupa’da ve Türkiye’de nükleer lehine fazla bir şey değişmez. Verilecek teşvikler zaten nükleeri ucuzlatmıyor, maliyeti yurttaşların sırtına yüklüyor. Türkiye’de olduğu gibi.

EKMEĞİNE YAĞ SÜRDÜ

Taksonomi listesine nükleer ve gazı ekleme çalışması Ukrayna konusunda da AB içinde sorun yarattı. Gaz ve nükleere getirilecek ayrıcalıklar, nükleer yakıt ve gaz tedarikçisi Rusya’nın da işine gelecek. The Guardian gazetesine konuşan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli üyesi bilim insanı Svitlana Krakovska, “Şoktayım, AB Parlamentosu Rusya’dan alınacak fosil gaza gidecek milyarlık kaynağı onayladı” derken, Ukrayna Milletvekili Inna Sovsun, “Putin bugün sevinçle ellerini ovuşturuyor. Gaz ve nükleerin taksonomiye eklenmesi Rusya Devlet Başkanı’na büyük bir hediye oldu. Bu karara karşı çıkan 278 cesur milletvekiline teşekkür ederim” açıklamasını yaptı.

Ukrayna’nın işgaliyle Avrupa’da işler iyice kontrolden çıkmışa benziyor; sapla saman birbirine karıştı.