Google Play Store
App Store

Silivri Cezaevi’nde yazmaya başladığı ve OdaTv davası kapsamında 375 gün süren tutukluluğunun ardından yayımlanan kitabı Pusu’nun giriş bölümünde gazeteciliği şöyle anlatır Ahmet Şık: “Marquez’in deyimiyle ‘yaşadığı çağın tanığı olması gereken’ gazeteciliği seçtiyseniz, her türlü güç odağının karşısında ve hepsine eşit mesafede durmalısınız. Elbette ‘yalancı tanık’ olmayı seçmediyseniz, bunun için görevlendirilmediyseniz.” Yalancı tanık olmayı reddetmesi ona meslek hayatı boyunca pek çok sıfat ‘kazandırdı’; ‘devlet düşmanı’, ‘örgüt üyesi’, ‘terörist’... 2011 yılında bunlara bir yenisi daha eklendi, ‘Ergenekoncu!’ Ertuğrul Mavioğlu’yla birlikte yazdığı Ergenekon’da Kim Kimdir/Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu adlı, toplamı 1000 sayfayı geçen iki ciltlik kitabı nedeniyle Ergenekon soruşturmasının gizliliğini ihlal ettiği iddiasıyla yargılandı. Kitap, 2008 yılında görülmeye başlanan Ergenekon Davası’nın -kimilerinin ‘askeri vesayetin tasfiyesi’ ve ‘demokrasinin inşası’ olarak görüp alkışladığı; kimilerinin de ‘muhalefetin tasfiyesi’ olduğuna inanıp karşı çıktığı- sürecine yönelik nesnel, belgelere dayalı bir kim kimdir, ne ne değildir kılavuzu niteliğindeydi. Dava 13 Mayıs 2011’de sonuçlandı. Ahmet, beraat haberini cezaevinde aldı, çünkü 6 Mart 2011’de ‘Ergenekon terör örgütüne yardım etmek’ suçundan tutuklanmıştı. Peşine düştükleri şey Ahmet’in, adını ‘İmamın Ordusu’ koymaya hazırlandığı, Fethullahçıların emniyetteki örgütlenişlerini anlattığı taslak halindeki kitabıydı. Türkiye, basılmamış bir kitabın ‘terör örgütü dokümanı’ sayılmasına tanıklık ediyordu. Dönemin başbakanı Erdoğan durumu tarihe şu sözlerle kaydetti; “bazı kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir.” Dönemin özel yetkili savcısı Zekeriya Öz’ün hazırladığı iddianameye göre Ahmet bu ‘bomba’ kitabında; Ergenekon davasının hukuki bir dava olmaktan öte siyasal bir dava olduğunu, TSK ve yüksek yargı başta olmak üzere anayasal kurumları hedef aldığını, soruşturmanın Gülen cemaati tarafından yürütülen bir tertip ve düzmece olduğunu anlatıyor ve bu yüzden Ergenekon terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda gerçekleştirdiği propagandayla ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ ediyordu. Ahmet Şık, 375 gün hapsedildiği Silivri Cezaevi’nden çıktığında, “Bu komployu yürüten polis, savcı ve hakimler; o cemaat bağlantılı, çete bağlantılı adamlar buraya girecek” demişti. Öyle de oldu. Başta savcı Zekeriya Öz olmak üzere, Ahmet’i tutuklayan FETÖ’cü hakim, savcı ve polisler bugün ya tutuklu ya da yurt dışına kaçtı.

Yıl 2016. Ahmet Şık, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden birkaç gün sonra bunun, Gülen Cemaati’nin de içinde olduğu, AKP ve Erdoğan karşıtı bir darbe ittifakının işi olduğunu düşündüğünü açıkladı. O ittifak, hükümetin araya girmesinin ardından yapılan pazarlıkla birbirini satmış ve dağılmıştı. Ülke böylece direkten dönmüştü. Ancak darbenin engellenmiş olması demokrasinin iyileşeceğine dair de bir umut yaratmamıştı. Ahmet, parti devleti düzenine karşı çıkan herkesin kolaylıkla darbeci ilan edilebileceği bir sürece girdiğimizi söylüyordu. Karamsardı. Aklındaki soruların peşine düştü. 17/25 Aralık sonrası FETÖ ile etkin bir mücadele yürüttüğünü söyleyen AKP darbe girişimini önlemekte neden yetersiz kalmıştı? MİT ve TSK nasıl olmuş da darbe olacağını anlamamıştı? H.Akar, hava, deniz kuvvetleri ve ordu komutanlarını neden bilgilendirmemişti? H.Fidan, suikast ihbarına rağmen neden o gece yemek programını bozmadı? Fidan, Erdoğan ve Yıldırım’ı neden bilgilendirmedi? Cumhurbaşkanı ve Başbakan, darbe yapılırken Fidan’a neden ulaşamadı? Erdoğan, darbe girişimini ne zaman öğrendiğine dair neden 5 farklı açıklama yaptı? Darbeci olduğu düşünülen Akın Öztürk’e Genelkurmay neden sahip çıktı? Darbe girişimine sadece FETÖ’cüler mi katıldı? Öyle değilse FETÖ’cü olmayanların destekçi sivil uzantıları kimlerdi? H.Akar ve H.Fidan neden konuşmuyor? Darbe komisyonu neden dağıldı? Bu soruların sahibi gazeteci Ahmet Şık bugün, aradan geçen 5 yılın sonunda yine cezaevinde. Bu kez adıyla birlikte zikredilen sıfatı FETÖ’cü! Oysa önceki gün başbakanlığı döneminde bizzat Erdoğan tarafından, Gülenci olduğu iddia edilen kişiler hakkında bulunulan suç duyurusunda, Ahmet’in kitabı İmamın Ordusu’nun örnek gösterildiği ortaya çıktı. ‘Bomba tesirli’ kitap, günü gelmiş başvuru kaynağı oluvermişdi. Tam da bu yüzden her devrin sakıncalısı o. Türkiye’de bugün mesleği, haberleri, kitapları, yazıları ile sorgulanan, suçlanan ve hapsedilen çok sayıda gazeteci var. Bakan B.Bozdağ’a göre ise bu sayı 0! Açıklamasını desteleyecek iddianameleri görmeyi, hapsedilmiş gazeteciler kadar sabırsızlıkla bekliyoruz.