Geçen hafta “Küresel iktidarın ideolojik aygıtları hayatın tüm alanlarını ören kumaşlar üretiyor.” deyip, orada kalmıştım. Sara Mills

Geçen hafta “Küresel iktidarın ideolojik aygıtları hayatın tüm alanlarını ören kumaşlar üretiyor.” deyip, orada kalmıştım.
Sara Mills adlı “ünlü” bir yazarın, ‘Söylem ve İdeoloji’ adlı bir yazıya takmıştık.
Sara Mills ile derdim ne? Kitabı hazırlayan Barış Çoban’a sordum; “Sarah Mills  tüm söylem ve ideoloji kitaplarında yer alan, gündemde adı olan birisi. O olmazsa, o toplam eksik kalır” dedi. İşte burada  tuhaf bir durum var. Sara Mills gibi yazarlar öyle bir rütbe edinip, öyle bir işlev yükleniyorlar ki;  böylesine vazgeçilmez oluyorlar. Bu dar görüşlü bir bilim insanını, sıklıkla başvurduğum Edward Said’e havale ediyorum: Bu insanlar kendi alanlarına öylesine bir uzman bilirkişilik ile yerleşirler ki; dar görüşlülük bilimselliğin önüne ve yerine geçer. Pek çoğu da iyiniyetlidir üstelik. Yanlışın farkında olmayan bir iyiniyet, tedavisi en zor olanıdır.
Elbette bilimsellik, elbette düşünce özgürlüğü. Elbette Hitler’in kitabı bile basılmalı, isteyen okumalı... Burada asıl olan, egemen düşünsel üretim sürecinin kıvrak işlerliği. Öyle  kıvrak işliyor ki, o yazıda olduğu gibi Marksizmi değil, ‘sözde’ Marksizmi gösterip, sonra eleştiriyor. Gerçeğin yerine işaret edilen geçiyor böylece. Eleştiri tarzı ve söylemi de, tam  bir ‘söylem ve ideoloji’ başlığı altında incelenecek vak’a haline geliyor. Bu söylem, ideolojik bir arka planın ve ideolojik bir tasarımın ifadesidir aslında.
Sara Mills bir tane değil. Öyle olsaydı ‘işte şu’ derdik. Kişiyi okuyarak ‘tüketir’, çözer ve eleştirirdik. Bu kadar. Ama düşünsel egemenlik duvarını ören binlerce Sara Mills var. İşimiz zor, çok zor. Basit bir örnek; günlük basında “Gerevler hayatı felç etti” başlığı ile, “İşçiler hakları için grevde” başlığı arasındaki farkı bir düşünün. Birincisinde gizli bir mahkum etme niyeti vardır.  İşte Sara Mills’ler, ta buralarda kılık değiştirmiş olarak karşımıza çıkar.   Bu kişileri elbette okuyacağız. Öğreticidirler çünkü. Örneğin Sara Mills’in öğreticiliği yanlışlığında. Yanlışlığıyla gösteriyor doğruyu. AKP’nin %47 oy oranını yüceleştirmesi, ‘milli irade’ kutsallığını diline dolamasında olduğu gibi. İsviçrenin minareleri referanduma götürmesi örneği ile yanlıştaki doğruyu gördüler!
Bunca kulağını çınlattık ama Sara Mills bizimle bir lokma ekmeği paylaşmayacak. Oturup bir bardak çay içemeyeceğiz. O halde niye gündeme aldık? Çünkü lokmamızı küçültecek, çayımızı acı edecek.  Çünkü o, çarpışan ateşlerin dışında görünüp, ateşi sürdüren kurmay heyetinde.. Üretilen düşünce, iktidarın en temel düşünce kanalıdır. Bu nedenle tanımamız ve bilmemiz gerekir. Bilgi, bilmek güçlü olma demektir. Güçlü olmak da, ekmeğimize çayımıza el uzatan diğer gücü yenmeyi getirir.
İşçileri ‘çözen’ ideolojiler de onlardan gelir. 90’lı yıllarda, işciler renkli televizyon alıyorlar, artık sınıf/proleterya kavramı yok denmeye başlanmıştı. Bunun anlamı sömürü yok demekti. Şimdi internet, fiber optik kablo, sınırsız bilgi örnekelri ökullanılarak aynı sözler ediliyor.
Fiber optik kablo ve internet üretimi kontrol ediyor. Kaç hamburger satılmış, kaç kilo inşaat demiri kullanılmış? Az mı satış var? Bu sonuca göre de birileri işinden atılıyor.
Dünyada bir dakikada bir çocuk ölüyor, bunu öğreniyoruz. Ne güzel, bilgiye kolayca ulaşıyoruz. Burası herkesin ulaştığı bir kamusal demokratik alan. Söylem budur. Ama bu bir iktidar yöntemi olan kaygı ve korkuyu tetikliyor. Korku ekilerek zihinsel sinme yaratılıyor. Budur Sara Mills’le derdimiz
Haftanın Dizesi; “süslü sözleriniz gidermiyor/ ev içindeki densiz boşluğu...”( İrfan Yıldız, Meryem Ana Sessizliği, Mühür Y.)