Savaş medyası, ikinci Ankara saldırısı ve sonrasında yaşananlar hakkında yalana doymuyor. Ama yalanların, belli bir merkezden sızdırıldığı çok açık. Aynı şeyi aynı kelimelerle tekrarlıyor. Bir gün içinde onlarca örnek bulabiliyorsunuz. Köşenin boyutları nedeniyle, sadece ikisini –çok vahim iki örneği- paylaşacağım.

HANGİ SARAY DOĞRU SÖYLEDİ!

Önce, Türk-Amerikan ilişkilerinde meseleyi “YALAN SÖYLEDİN” suçlamasına vardıran… Dolayısıyla, bugüne kadarki en ciddi krizi yaratan telefon konuşması. Ve ardından yaşanan ibretlik medya vakası!

* Malum, Ankara saldırısının hemen ardından fatura YPG’ye kesildi. "Meşru müdafaa” hakkından, yani YPG’yi Suriye’de vurmaktan söz edilmeye başlandı. Ankara, saldırıdaki ihmalini de örten bu gerilimi tırmandırdıkça tırmandırdı. Sonra bir baktık ki, Obama ve Erdoğan telefonla görüşmüşler. Ama iki Saray, görüşmenin ardından çok farklı iki açıklama yapmışlar.

* Beştepe Sarayı’na göre, Obama “Suriye rejiminin ve YPG'nin son dönemde Suriye’nin kuzey-batısındaki ilerlemesine ilişkin kaygılarını” dile getirmişti. Açıklama büyük heyecan yarattı. Zira, bu, ABD’nin son haftalardaki politikasının değiştiği anlamına geliyordu.

* Ama o da ne! Beyaz Saray’a göre, Obama bu cümlede YPG’den söz etmemişti. Sadece, “YPG güçlerinin bölgedeki durumdan faydalanarak ilâve bölgeler ele geçirmeye çalışmaması gerektiğini vurgulamış”tı.

* Bir fark da, Türkiye’nin Fırtına Operasyonu, yani YPG mevzilerini vurması konusunda yaşanmıştı. Beyaz Saray’a göre Obama, Türkiye’nin topçu atışlarını durdurmasını istemişti. Beştepe Sarayı’nın açıklamasında ise, buna dair herhangi bir cümle bulunmuyordu!

* Obama’nın sözleri konusunda Obama’ya, yani Beyaz Saray’a.. Erdoğan’ın sözleri konusunda da Erdoğan’a, yani Beştepe Sarayı’na itibar etmek gerekir herhalde! Oysa öyle olmadı. Saray Medyası, Beştepe üzerinden manşeti bastı. Böylece RTE, ABD’yi dize ve kendi politikasına getirmiş-miş oldu!

* Bu skandal çelişki, aralarında BİRGÜN’ün de olduğu “gerçek gazeteler” tarafından yazıldı. Dikkatli okuyuculara “ne oluyoruz” dedirtti.

* Derken.. Sahneye NTV çıktı. Kaynak belirtmeden “Telefon görüşmesinin ardından ortak bir metin üzerinde anlaşıldı ancak ABD tarafından kamuoyuna farklı bir metin açıklandı” diye bir HABER (??!) verdi. Bu haber, daha sonra “üst düzey bir yetkili” ifadesiyle güya kaynağa kavuştu. O kaynak da her kimse, "Beyaz Saray, (biz) metni açıkladıktan sonra bize değişiklik yapıldığı bilgisini verdi" dedi.

* Geldiğimiz noktada; Diyelim ki, Beştepe Sarayı doğruyu söylüyor. Beyaz Saray, Beştepe’mizi kandırdı. Peki, ABD’nin Suriye ve YPG politikasını ne yapacağız? O politikanın, bize yutturulmaya çalışılan açıklama ile bir ilgisi var mı? Obama, haftalardır her vesile ile “YPG’ye dokunmayın” mesajı verip durmuyor mu? Mc Gurk, patronu Obama’dan habersiz mi gitti Kobani’ye.. İkinci Adam Biden, “YPG Suriye’deki operasyonda müttefikimiz” derken, Birinci Adam Obama’nın aksine bir şey mi söylüyordu?

HALKI APTAL YERİNE KOYMAK..

İki ülkenin Sarayı arasındaki çelişki bununla da kalmadı. Ankara saldırısı için AKP iktidarı anında “YPG YAPTI” derken, Beyaz Saray’ın alt düzey bir temsilcisi çıkıp “BİZİM ELİMİZDE BUNA İLİŞKİN BİR TESPİT YOK” deyiverdi. Ama Ankara kararlı mı kararlıydı! Katliamı, yıllar önce PKK’dan kopan “savaş / terör yanlısı” TAK Örgütü üstlendiği halde iddiasından vazgeçmedi. Ve derken, bir de baktık ki, (ABD yutar mı bilmiyorum ama) Türk kamuoyuna YEPYENİ BİR DELİL sunuldu. Ankara saldırısının içyüzü PKK’lıların telsiz konuşmaları ile ortaya çıkmıştı:

GABAR: Sen bugünkü Ankara eylemini duydun mu?
GOŞKAR: Ben duydum, yapanların ellerine sağlık.
GABAR: Acaba kim yapmış, bilgi yok mu?
GOŞKAR: İyi takip et, anlarsın.
GABAR: YPG'mi yapmış?
GOŞKAR: YPG kendisini hem ispat hem de misilleme için yaptı.
GABAR: Yapanların ellerine sağlık, biraz yüreğimiz rahatladı.
GOŞKAR: Ancak istihbaratı ve eylemin ikmalini HPG'den almış. Bunu sakın paylaşma. Unut. TC YPG olduğunu anlarsa iş zorlaşır. Bizim o gençlerden birini kullanacaklar, anlıyorsun de mi.
GABAR: Anladım da TC aptal mı? Çözerler bunu. Bence YPG hata etmiş.
GOŞKAR: Halledecekler onu, merak etme! Ama sus ve unut.

PKK’lı GOŞKAR, kimsenin aklında en ufak kuşku kalmasın diye her şeyi bir güzel, açık açık anlatıyor. Sonra da “aman kimseye söyleme, sen de sus ve unut” diyor. Bizden de buna inanmamız isteniyor.

Halkı bilmiyorum ama, SABAH bile inanmamış anlaşılan. Bu, güya “ŞOK” konuşmayı içerde küçücük görmüş. Hürriyet, HaberTürk, Milliyet görmemiş. Ancak, Star, Yeni Şafak gibi savaş medyasının öncü kuvvetleri ve (tavrı ile şaşırtmayan) Aydınlık manşetten patlatmış!!

Boşuna dememişler: Savaşta önce gerçekler ölür!

SÜREKLİ SAVAŞ HALİ!

Son günlerde sıklıkla savaştan söz ediyorum. BİRGÜN okuyucuları ya da Halk TV izleyicileri “hani savaş” diyeceklerdir belki..

Ben, eski anlamıyla konvansiyonel savaştan söz etmiyorum. Kastettiğim şu: RTE, Türkiye’nin sınırlarını da gücünü de (hele bugün itibariyle) çok iyi biliyor. Bu yüzden savaşa cesaret edemez. Ancak, bu olguyu sürekli gündemde tutarak, her an savaşa girilebilirmiş gibi bir algı yaratacak. Yaratıyor. Kısacası, SAVAŞMAYACAĞIZ.. Ama içerde sürekli bir SAVAŞ HALİ YAŞAYACAĞIZ..

Nedenini.. Gerekçesini.. Amacını.. Saray Medyası’nın parlayan yıldızı SABAH yazarı Melih Altınok yazısının başlığıyla anlatmış:

“Güvenlik mi özgürlük mü?”

Savaş halinin, krizlerin, saldırıların, katliamların ve yalanların ardında işte bu var. Halkı böyle bir tercihe zorlamak.. Güvenlik adına özgürlüklerden vazgeçmesini sağlamak.