Türkiye siyaseti uzun süredir popülist mantık etrafında şekilleniyor ve giderek artan biçimde savaş gibi yapılıyor. Popülist siyaset, bir liderlik öncülüğünde ve bir siyasi hat boyunca toplumu biz ve öteki(ler) olarak ayrıştırır. Rakip ya da düşman karşısında biz, bir halk tanımlaması gerektirir. Bu çerçevede bir ulus olarak halk, sermaye sınıfı ve devletinin ezdiği çalışan sınıflar olarak […]

Türkiye siyaseti uzun süredir popülist mantık etrafında şekilleniyor ve giderek artan biçimde savaş gibi yapılıyor. Popülist siyaset, bir liderlik öncülüğünde ve bir siyasi hat boyunca toplumu biz ve öteki(ler) olarak ayrıştırır. Rakip ya da düşman karşısında biz, bir halk tanımlaması gerektirir.

Bu çerçevede bir ulus olarak halk, sermaye sınıfı ve devletinin ezdiği çalışan sınıflar olarak halk ve seçkinlerce dışlananlar olarak halk olmak üzere, üç farklı halk tanımının yapıldığını görüyoruz. Pratikte popülist bir siyaseti kurgulayan hareketlerin, bu tanımlardan birini öne çıkarsalar bile, zaman zaman diğer halk tanımlarına da başvuruşuna şahit oluyoruz.

AKP stratejisi, kuruluşu itibariyle seçkinlere karşı halk tanımlamasına yaslandıktan sonra, yaşadığı yıpranmanın etkisiyle, dindarlığın önüne milliyetçiliği koyan bir tanımlamaya yönelmiş; bu dönüşte, Kürtlerle oturulan masadan kalkılıp, MHP masasına oturulması önemli bir kırılma noktası oluşturmuştur. AKP stratejisi, neo-liberalizmle olan yakın ilişkisi nedeniyle, baştan itibaren sınıfsal referansları olan bir tanımlamadan uzak durmuştur. CHP çizgisi, uzun süre ulus temelli bir halk tanımlamasına başvurduktan sonra, AKP’nin halktan kopmasına paralel olarak, seçkinlerin ezdiği halk tanımlamasına yönelmiştir. CHP popülizminin de baskın özelliği, sınıfsal referanslardan olabildiğince uzak durmasıdır. HDP ise, uzun süreli ulus temelli popülizminin bastırılması ve yaşadığı “yenilgi” sonrasında, seçkinlerin ezdiği halk tanımına yönelik bir açılım yapmıştır. HDP de sınıf temelli bir halk tanımlamasına mesafelidir.

Son dönemin popülist siyaset açısından en önemli özelliği, AKP-MHP çizgisinin toplumsal tabanının daralması ve CHP çizgisinin İYİ Parti’nin katılımı ve HDP’nin de desteği ile genişlemesidir. 31 Mart seçimleri bu değişimi açık hale getirmiştir.

Öte yandan, söz konusu değişimi anlamak için siyasi partilerin ötesine bakmak gerekir. Bu konuda altı çizilmesi gereken önemli olay Gezi protestolarıdır. Gezi’nin en önemli özgünlüğü, AKP’ye yönelik yoğun hoşnutsuzluk yanında, kurumsal siyasetin bütününe bir eleştiri getirmesidir. Kurumsal siyasal alanda AKP’yi durduracak bir projenin inşa edilemediği bir dönemde Gezi, açık bir liderliğe sahip olmadan, halk kesimlerinin aşağıdan yukarıya inşa ettiği popülist hareketlenme olarak, taleplerini etkili biçimde siyasal alana taşımayı başarmıştır. Gezi’nin halkı, AKP seçkinlerinin ezdiği ve kurumsal muhalefetin temsil edemediği geniş kitlelerdir. Halk tanımlaması, yer yer sınıfsal referanslara yönelirken, ulus temelli bir içeriklendirmeye mesafeli kalmıştır.

Gezi protestolarının bir aydan kısa bir süre içinde sönümlenmesi kimseyi yanıltmamalıdır. Gezi’nin en önemli sonucu, kurumsal siyasal alanın istikrarını bozması yanında, sonrasında da temsil ettiği siyaset anlayışının kurumsal siyasal alanın önemli bir referans noktası haline gelmesidir.

Bu nedenle, İstanbul seçimleri etrafında oluşan yeni bloklaşmayı basitçe kurumsal siyasetin sınırları içinde siyasi partiler arası bir durum olarak algılamak doğru değildir. Seçimin tekrarına giden süreçte oluşan iki bloğun gerisinde, siyasi partilerin tavrı kadar ve belki daha da belirleyici biçimde Gezi duruşu vardır. İptal sonrası kitlelerin dikkate değer bir bölümünün ortaya koyduğu direnç, önemli ölçüde Gezi’nin ruhunu taşımaktadır. Tam da bu nedenle, yaşamsal bir sorun olan sınıf siyasetinin ihmalinden yola çıkarak sandığa gitmeme yönünde meyledenler, bu noktayı gözden kaçırmaktadır

“Her şey çok güzel olacak” diye oy kullanacakların önemli bir bölümü, güzelliğin henüz tanımlanmadığını ve bir boş gösteren olduğunu farkındalar. Bunları mutlaka konuşacağız; ama önce konuşacağımız konuyu ve ortamı korumak için, oyumuzu kullanacağız.