Sem’an Köşküne Sahip Olmak!
Adına Dîyarbekir denilen binler yıllık kadim şehrin, yazlarında yumurta pişen sıcağını ancak yaşayanlar bilir.
“Gazi köşkü ne yürekler yakarsın,
Ne güzeldir Dîyarbekir elleri…”
Adına Dîyarbekir denilen binler yıllık kadim şehrin, yazlarında yumurta pişen sıcağını ancak yaşayanlar bilir. O denli sıcaktır ki Mezopotamya’nın bu kadim şehre denk düşen yazları, senenin 270 günü çok rahatlıkla fotosentez olayı yaşanır. Kalkan balığı görüntüsündeki 5,5 kilometrelik eski kenti çepeçevre kuşatan surlarının içindeki kadim bazalt dokulu evlerinin konumlandığı daracık küçeleri (sokakları) adeta birbirine omuz verir. Yaz sıcaklarında yürürken bir duvarı kendinize sığınak ettiğinizde, diğer duvar rahatlıkla öğlenleri hariç sizi güneşin olanca yakıcılığından korur. Hele bir de bazalt avlulu bir evin havuzunun gölgelik köşesine divanı kondurmuşsanız sıcakları daha bir güvenle savmanız işten bile değil.
Yok, eğer sıcak bir miktar etkiliyorsa sizi çözüm hazırdır. Orta ya da ortanın altında gelir düzeyine sahipseniz; iki seçeneğiniz vardır; Şemsiyeli ya da Şemsiyesiz yazlıklardan birini tercih edeceksiniz demektir. Bu sebeple “yazlığa gidiyorum” diye vurgu yapan şehirliye, bir başkasının sorusu hemen hazırdır: “Şemsiyeli mi, şemsiyesiz mi?” diye…
Soruyu sorduk ya! Merakta bırakmayalım. Yazın etkili sıcağından bir nebze kurtulmak gayretinde iseniz. İki seçeneğiniz vardır. Ya Şehirle Dicle Nehri arasında şairane vurguyla bir kâkül gibi kıvrılan Hewsel Bahçelerinin nehre yakın kısımlarındaki bir hülle ile yanıbaşındaki bahçeyi mesken tutacaksınız demektir yaz boyu. Ya da eski şehrin hemen yamacından kıvrılan demiryollarının sınırından daha yukarılara doğru konumlanan adına Bağlar denen mekânındaki Bağ Köşklerini ve Bağlık mekânları ve Bağ Evlerini tercih edeceksiniz.
Diyelim yazlığınız, yani Hülleli bahçe ve bostanınız Hewsel’dedir. Keyfinize diyecek yok. Çünkü akşam şehirde işinizi bitirip Hewsel’deki yazlığa doğru yol aldığınızda güneş batıdadır ve tam arkanıza almışsınızdır güneşi. Sabah ise tekrar şehre işyerinize gidiyorken bu kez güneş yine ardınızda ve doğduğu noktadan göğe yükselmektedir. Yani ez cümle yazlığınız şemsiyesizdir, şemsiyeye ihtiyaç yoktur. Ama Bağlar’da ise yazlık tercihiniz, akşamüzeri bağlara giderken güneş batıdadır ve tam yüzünüze vuracaktır. Sabah tekrar şehre dönüşünüzde bu kez güneş doğudan yine tan suratınıza vuracaktır. Mutlaka şemsiyeye ihtiyaç duyacaksınız. Ol sebepten tercih hakkı size kalmıştır.
Bir miktar enseniz kalın sırtınız da pek bir hemşehri iseniz daha büyük keyifler sizi bekliyordur. Bu kez Hewsel’e karşıki sırtta; kadim Dicleye, Kırklar Dağına ve şehre nazır birer inci gerdanlık gibi dizilen Köşkler size el etmededir. Pamuk, Sem’an, Hamî, Bekir Paşa (Kuş Dili), Erdebil (Ber derê pir), Ağuludere ve suyun diğer yakasındaki Qews (Çarbağ-Cihannuma) isimleri ile anılan köşkler ve diğerleri…
Köşkler, tarihi sur içindeki eski Dîyarbekir evlerinin tam tersi bir görüntü arz ederler. Köşklerle evlerin tek ortak noktaları bazalt taşın nadide örnekleriyle bezenmiş olmalarıdır. Evler sokaktan baktığınızda çok mütevazı görünse de şakşakosunu çalıp avluya girdiğinizde çok farklı ve zengin bir kültürle karşılaşmanın şaşkınlığını yaşatır yeni konuklara…
Köşkler ise tümüyle yazlık mantıkla yapıldığından genişçe bir bahçelik alan, bahçesinde envai türlü meyve ağaçları, sebzelik bostanı ile kendini var eder. Köşk; önündeki havuzu, hemen bahçeye açılan dışa dönük kapısı ve havuza nazır eyvanı, terası, manzaralı odaları ile Dicle Nehrine ve Hewsel Bahçelerine bir ses ve nefes uzaklıktadır.
Köşklerin en ilginci kuşkusuz Kürtçe adı Qesra Ber Derê Pir olan ve zamanla Türkçeleşerek Erdebil’e dönüşen köşktür. Erdebil Köşkünün kaderi 1500 yıllık, milat sonrası 512’de kentin Bizanslı yöneticisi 1. Anastasias tarafından yaptırılan daha sonra Emeviler ve Mervaniler döneminde ciddi onarımlar geçirip 11. yüzyıldan bugünlere kadar gelen Ongözlü Köprü ile yaşıttır. Her döneminde köprü ile birlikte elden geçmiş ve bugünlere kadar kendini sürdürerek var etmiştir Erdebil. Dicle boyundaki yazlık köşklerin ilk örneğidir. Görkemli Sem’an Köşkü dâhil, diğer tüm köşkler 16. Yüzyılda Erdebil Köşkü örnek alınarak yapılmıştır. Varsıllığın simgesi olarak koyu gri bazalt taşın her bir sırasının arasına beyaz taş dizilerek daha estetize bir şema düşünülmüştür mimarisinde.
Çok popüler olması nedeniyle köşkler içinde ayrı bir yeri olan ve kentli her Dîyarbekirlinin çocukluk ile gençlik yıllarının anılar manzumesinde bir şekilde asıl adı Sem’an olan cumhuriyet sonrası Atatürk’e hibe edildiğinden Gazi Köşkü’ne dönüşen mekânla örtüşen bir hikâyesi vardır. Bir şekilde köşkün genişçe olan bahçesinden mevsimine göre ya karahübür (siyah dut), ya êlûce (yeşil ekşi erik), ya kum mali şeftali, veya delibardağan (doğal olarak yetişen ve soyularak çiğ yenen bir bitki) toplanıp tüketilmişlik yaşanmıştır hayatların bir deminde.
İşte o ünlü Gazi Köşkünün kocaman bahçesi son on yıldır Valilik Hizmet Vakfınca özel bir ticari işletmeye kiraya verilmişti. Bahçeye ihtiyaca binaen lokanta, kahvehane, piknik mekânları yapılmıştı. Yol ağzındaki bahçe girişine konulan bariyeri aşabilmeniz için de araç giriş ücreti ödemeniz gerekiyordu. Yani bir zamanlar doğal ortamı içinde insanların rahatlıkla istedikleri gibi piknik yapabildikleri ve ziyaret edebildikleri köşk mekânı sadece belli bir sosyal sınıfın ancak ücretini ödeyebilerek “nizamiye” kapısından girebildiği bir “özel ticari alana” dönüşmüştü.
Yakın günlerde on yıllık sözleşme süresi dolduğundan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Gazi Köşkü ve alanını devraldı. Umuyor ve diliyorum ki; Gazi-Sem’an Köşkünün Dîyarbekir sivil kent mimarisindeki nadide bir örneği olduğu gerçeği düşünülerek şehrin kültürel ve sosyal hayatına tekrar katılacağı ve yeniden kazanılacağı bir mekânsal kimlikle işlevlendirilir. Ticari rantiye tarafından yaratılan köşk bahçesindeki alan ise belediyeye gelir sağlayacak bir ortak akılla yeniden değerlendirilir…
Ne güzeldir Dîyarbekir elleri…”
Adına Dîyarbekir denilen binler yıllık kadim şehrin, yazlarında yumurta pişen sıcağını ancak yaşayanlar bilir. O denli sıcaktır ki Mezopotamya’nın bu kadim şehre denk düşen yazları, senenin 270 günü çok rahatlıkla fotosentez olayı yaşanır. Kalkan balığı görüntüsündeki 5,5 kilometrelik eski kenti çepeçevre kuşatan surlarının içindeki kadim bazalt dokulu evlerinin konumlandığı daracık küçeleri (sokakları) adeta birbirine omuz verir. Yaz sıcaklarında yürürken bir duvarı kendinize sığınak ettiğinizde, diğer duvar rahatlıkla öğlenleri hariç sizi güneşin olanca yakıcılığından korur. Hele bir de bazalt avlulu bir evin havuzunun gölgelik köşesine divanı kondurmuşsanız sıcakları daha bir güvenle savmanız işten bile değil.
Yok, eğer sıcak bir miktar etkiliyorsa sizi çözüm hazırdır. Orta ya da ortanın altında gelir düzeyine sahipseniz; iki seçeneğiniz vardır; Şemsiyeli ya da Şemsiyesiz yazlıklardan birini tercih edeceksiniz demektir. Bu sebeple “yazlığa gidiyorum” diye vurgu yapan şehirliye, bir başkasının sorusu hemen hazırdır: “Şemsiyeli mi, şemsiyesiz mi?” diye…
Soruyu sorduk ya! Merakta bırakmayalım. Yazın etkili sıcağından bir nebze kurtulmak gayretinde iseniz. İki seçeneğiniz vardır. Ya Şehirle Dicle Nehri arasında şairane vurguyla bir kâkül gibi kıvrılan Hewsel Bahçelerinin nehre yakın kısımlarındaki bir hülle ile yanıbaşındaki bahçeyi mesken tutacaksınız demektir yaz boyu. Ya da eski şehrin hemen yamacından kıvrılan demiryollarının sınırından daha yukarılara doğru konumlanan adına Bağlar denen mekânındaki Bağ Köşklerini ve Bağlık mekânları ve Bağ Evlerini tercih edeceksiniz.
Diyelim yazlığınız, yani Hülleli bahçe ve bostanınız Hewsel’dedir. Keyfinize diyecek yok. Çünkü akşam şehirde işinizi bitirip Hewsel’deki yazlığa doğru yol aldığınızda güneş batıdadır ve tam arkanıza almışsınızdır güneşi. Sabah ise tekrar şehre işyerinize gidiyorken bu kez güneş yine ardınızda ve doğduğu noktadan göğe yükselmektedir. Yani ez cümle yazlığınız şemsiyesizdir, şemsiyeye ihtiyaç yoktur. Ama Bağlar’da ise yazlık tercihiniz, akşamüzeri bağlara giderken güneş batıdadır ve tam yüzünüze vuracaktır. Sabah tekrar şehre dönüşünüzde bu kez güneş doğudan yine tan suratınıza vuracaktır. Mutlaka şemsiyeye ihtiyaç duyacaksınız. Ol sebepten tercih hakkı size kalmıştır.
Bir miktar enseniz kalın sırtınız da pek bir hemşehri iseniz daha büyük keyifler sizi bekliyordur. Bu kez Hewsel’e karşıki sırtta; kadim Dicleye, Kırklar Dağına ve şehre nazır birer inci gerdanlık gibi dizilen Köşkler size el etmededir. Pamuk, Sem’an, Hamî, Bekir Paşa (Kuş Dili), Erdebil (Ber derê pir), Ağuludere ve suyun diğer yakasındaki Qews (Çarbağ-Cihannuma) isimleri ile anılan köşkler ve diğerleri…
Köşkler, tarihi sur içindeki eski Dîyarbekir evlerinin tam tersi bir görüntü arz ederler. Köşklerle evlerin tek ortak noktaları bazalt taşın nadide örnekleriyle bezenmiş olmalarıdır. Evler sokaktan baktığınızda çok mütevazı görünse de şakşakosunu çalıp avluya girdiğinizde çok farklı ve zengin bir kültürle karşılaşmanın şaşkınlığını yaşatır yeni konuklara…
Köşkler ise tümüyle yazlık mantıkla yapıldığından genişçe bir bahçelik alan, bahçesinde envai türlü meyve ağaçları, sebzelik bostanı ile kendini var eder. Köşk; önündeki havuzu, hemen bahçeye açılan dışa dönük kapısı ve havuza nazır eyvanı, terası, manzaralı odaları ile Dicle Nehrine ve Hewsel Bahçelerine bir ses ve nefes uzaklıktadır.
Köşklerin en ilginci kuşkusuz Kürtçe adı Qesra Ber Derê Pir olan ve zamanla Türkçeleşerek Erdebil’e dönüşen köşktür. Erdebil Köşkünün kaderi 1500 yıllık, milat sonrası 512’de kentin Bizanslı yöneticisi 1. Anastasias tarafından yaptırılan daha sonra Emeviler ve Mervaniler döneminde ciddi onarımlar geçirip 11. yüzyıldan bugünlere kadar gelen Ongözlü Köprü ile yaşıttır. Her döneminde köprü ile birlikte elden geçmiş ve bugünlere kadar kendini sürdürerek var etmiştir Erdebil. Dicle boyundaki yazlık köşklerin ilk örneğidir. Görkemli Sem’an Köşkü dâhil, diğer tüm köşkler 16. Yüzyılda Erdebil Köşkü örnek alınarak yapılmıştır. Varsıllığın simgesi olarak koyu gri bazalt taşın her bir sırasının arasına beyaz taş dizilerek daha estetize bir şema düşünülmüştür mimarisinde.
Çok popüler olması nedeniyle köşkler içinde ayrı bir yeri olan ve kentli her Dîyarbekirlinin çocukluk ile gençlik yıllarının anılar manzumesinde bir şekilde asıl adı Sem’an olan cumhuriyet sonrası Atatürk’e hibe edildiğinden Gazi Köşkü’ne dönüşen mekânla örtüşen bir hikâyesi vardır. Bir şekilde köşkün genişçe olan bahçesinden mevsimine göre ya karahübür (siyah dut), ya êlûce (yeşil ekşi erik), ya kum mali şeftali, veya delibardağan (doğal olarak yetişen ve soyularak çiğ yenen bir bitki) toplanıp tüketilmişlik yaşanmıştır hayatların bir deminde.
İşte o ünlü Gazi Köşkünün kocaman bahçesi son on yıldır Valilik Hizmet Vakfınca özel bir ticari işletmeye kiraya verilmişti. Bahçeye ihtiyaca binaen lokanta, kahvehane, piknik mekânları yapılmıştı. Yol ağzındaki bahçe girişine konulan bariyeri aşabilmeniz için de araç giriş ücreti ödemeniz gerekiyordu. Yani bir zamanlar doğal ortamı içinde insanların rahatlıkla istedikleri gibi piknik yapabildikleri ve ziyaret edebildikleri köşk mekânı sadece belli bir sosyal sınıfın ancak ücretini ödeyebilerek “nizamiye” kapısından girebildiği bir “özel ticari alana” dönüşmüştü.
Yakın günlerde on yıllık sözleşme süresi dolduğundan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Gazi Köşkü ve alanını devraldı. Umuyor ve diliyorum ki; Gazi-Sem’an Köşkünün Dîyarbekir sivil kent mimarisindeki nadide bir örneği olduğu gerçeği düşünülerek şehrin kültürel ve sosyal hayatına tekrar katılacağı ve yeniden kazanılacağı bir mekânsal kimlikle işlevlendirilir. Ticari rantiye tarafından yaratılan köşk bahçesindeki alan ise belediyeye gelir sağlayacak bir ortak akılla yeniden değerlendirilir…