Şili’de Solun Büyük Zaferi
Şili’de sol aday Gabriel Boriç aşırı sağcı rakibi Antonio Kast’ı net bir yenilgiye uğratarak başkan seçildi. Bu yeninin eskiye, ilericilerin muhafazakarlara, sokağın devletin baskı aygıtlarına, kamuculuğun neoliberalizme, halkın egemenlere karşı zaferidir de aynı zamanda. Boriç tüm Şilililerin başkanı olacağına söz vererek, “temiz ellerle, sıcak kalplerle, serinkanlı bir biçimde siyasete giren genç kuşakların temsilcisi olacağını” söyledi. Kendisini ve Şili halkını en içten duygularla selamlıyoruz.
ŞİLİ SEÇİMLERİNİN ÖNEMİ
20 Aralık seçimi 19 milyonluk bir ülkenin başkanını belirlemesinin ötesinde çok boyutlu sembolik anlamlar içeriyor. Birincisi, bilindiği gibi Şili demokratik seçimle iş başına gelmiş sosyalist başkan Salvador Allende’nin Augusto Pinochet darbesiyle devrildiği, ardından Milton Friedman’ın öğrencisi Chicago Oğlanları eliyle neoliberal reçetenin ilk uygulandığı laboratuar ülke. Kast, darbe dönemi nostaljisi yapan, Pinochet’in zihniyetine sahip çıkan bir figürdü. Boriç’in zaferi, halkın faşizme hayır demesi anlamına da geliyor. İkincisi, solun Şili’deki seçim başarısına Brezilya ve Kolombiya’dakiler de eklenirse, Latin Amerika’da halkçı politikaların hayata geçirildiği yeni bir “pembe dalganın” başlamasından söz edilebilecek. Üçüncüsü, Kast en fazla Brezilya başkanı Bolsonaro’ya benzetilse de, Donald Trump’tan Filipinler’de Duterte’ye, Macaristan’da Orban’dan Erdoğan’a uzanan aşırı sağcı, otoriter, demagog bir lider tipolojisinin son örneği. Bu akımın özellikle genç kuşaklar tarafından net biçimde reddedilmesi başka coğrafyalar için de aydınlık günlerin habercisi olabilir. Dördüncüsü, radikal bir öğrenci lideri olarak adını duyuran Boriç, sonunda merkezci yapılara da uzanan geniş bir koalisyonun desteğini aldı. Gerek bu deney, gerekse de ülkenin yeni anayasasını hazırlayan Kurucu Meclis örneği, Türkiye siyaseti açısından da üzerinde kafa yorulması gereken önemli dersler içeriyor.
Gabriel Boric
BİRBİRİNİN ANTİTEZİ 2 ADAY
Kast 9 çocuklu koyu Katolik, Pinochet hayranı, kürtaja ve eşcinsel evliliğine karşı görüşleriyle tanınan toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef tahtasına koyan, çekirdekten yetişme bir politikacı. Babası Almanya doğumlu, sahte dokümanlarla ülkeyi terk etmiş bir Nazi askeri. Kardeşi Miguel Pinochet’in Çalışma Bakanlığı ve Merkez Bankası başkanlığı görevlerinde bulunmuş bir Chicago Oğlanı. Kendisi mecliste evanjelik sağ ile işbirliği halinde ultra muhafazakar politikaların bayraktarlığını yapıyor. Ülkenin kuzeyinde 3 metre derinliğinde hendekler kazarak Venezuela, Haiti vb. yerlerden gelecek mültecileri engellemek gibi tiksindirici görüşlerle Trump’a özeniyor. Girişim özgürlüğünü sağlamak, kanun ve düzeni tesis etmek temalarını öne çıkararak özellikle orta yaşın üzerine muhafazakar seçmene, ülkenin taşrasına hitap ediyor. “Eşcinsel Lobisi” gibi cinsiyetçi mesajlarla rakibini karalamaya çalışıyor. Ülkeye komünizm geliyor diyerek korku iklimini sermaye yapıyor.
Boriç ise 35 yaşında,öğrenci hareketinden yetişmiş, Komünist Parti`nin de içinde bulunduğu, ekolojistler, bölgeselciler ve Hıristiyan Sol`dan oluşan seçim ittifakı ile “yeni solun” temsilcisi Frente Amplio’nun (Geniş Koalisyon) ortak adayı olarak yarıştı. Başta eski başkan Michelle Bachelet, Concertation adı verilen, ülkeye 90’lardan sonra damga vuran eski merkez sol koalisyonun tümü de anti-faşist duygularla Boriç’e destek verdi.
Gabriel Boric yüzde 55,87, Cumhuriyetçi Partinin sağ görüşlü adayı Jose Antonio Kast ise yüzde 44,13 oy aldı
2019 EKİM DİRENİŞİ
Boriç’i Şili başkanlık sarayı La Moneda’ya taşıyan sürecin, Ekim 2019’da metro biletlerine yapılan zamma tepkiyle patlak veren, Sosyal Patlama (Estallido Social) diye anılan çok büyük bir kitle hareketiyle başladığı söylenebilir. Ülkenin neoliberal politikalar yüzünden birikmiş tüm eşitsizlik ve adaletsizliklerine; eğitimde fırsat eşitliğinin ortadan kalkmasına, sağlığın özelleşmesine, temiz suya erişimin bile zorlaşmasına tepki temelinde büyük bir öfke dalgası kabardı. Aylarca süren gösterilerin ardından sağcı Pinera yönetimi, zamları geri aldığı gibi önemli ek tavizler de vermek zorunda kaldı. Hepsinden önemlisi, 1973 Pinochet darbe anayasasının yerine yeni bir anayasanın hazırlanması önerisi, Ekim 2020’de referanduma götürüldü ve %78’lik büyük bir çoğunlukla Kurucu Meclis’in yeni bir anayasa kaleme almasına karar verildi.
Pinochet diktatörlüğünde 1990’a kadar neoliberal reçete acımasızca uygulandı. 1990’lardan itibaren merkez-sol hükümetler vergi reformları ve sosyal programlarla işsizliği, yoksulluğu azaltma yolunda adımlar attılar. Ancak Şili gelir ve servet adaletsizliğinin hala derin bir biçimde hissedildiği, kamu ekonomisinin zayıfladığı bir ülke olmaya devam etti. Anayasa başkana güçlü yetkiler veren, askerlerin toplum üzerindeki etkisini koruyan, politik özgürlükleri sınırlayan, özel sektöre eğitim, sağlık, altyapı hizmetleri dahil temel işkollarının kontrolünü devreden bir içerikte kaldı.
KURUCU MECLİS DENEYİ
Yeni anayasayı hazırlamakla görevli 150 üyeli Kurucu Meclis’in çoğunluğunu sol eğilimli temsilciler oluşturuyor. Yerlilerin haklarının tanınması, dünyanın bir numaralı bakır üreticisi olan Şili’nin maden çıkarmaya dayalı ekonomisinin dönüştürülmesi, gıda egemenliğinin sağlanması, bir zamanlar dünyaya örnek gösterilen özelleştirilmiş emeklilik sisteminin kaldırılması, işçi haklarının tanınması Kurucu Meclis’in gündemleri arasında. Ancak çok sayıda bağımsız üyenin, değişik eğilimlerin varlığı müzakereleri uzatıyor, farklı koalisyonlar kuruluyor, tıkanmalar yaşanıyor.
Son dönemlerde Kurucu Meclis’e yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yerinden yönetim ve meclisler eliyle doğrudan demokrasinin yaşam bulması yolunda anlamlı öneriler geliyor.
ŞİLİ YENİ BİR DÖNEMİN HABERCİSİ
Şili 1973’te Pinochet darbesiyle, ABD emperyalizminin yedeğinde hem halkçı iktidarların yıkılması, hem de sınırsız bir sermaye egemenliği anlamına gelen neoliberalizmin uygulanması anlamında öncü ülke olmuştu. İngiltere’de Thatcher, ABD’de Reagan yönetimleri, Türkiye’de 24 Ocak programının 12 Eylül darbesi marifetiyle Özal tarafından hayata geçirilmesi hep aynı dalganın yansımalarıydı.
Dileğimiz, Şili’nin bu kez de Boriç yönetiminde ilerici bir mesajla; eşitlikçi, kamucu, toplumsal cinsiyet eşitliğini, çevreyi ve yerel kimlik-tanınma taleplerini içeren bir programla genç kuşakların siyasete ağırlıklarını koymaları anlamında hem Latin Amerika hem de tüm dünya için model oluşturması. Kurucu Meclis de yeni bir dönemin hukuksal zeminini demokratik yöntemlerle hazırlamak açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir örnek. Boriç geniş bir koalisyonu bir arada tutmak için, kampanya sırasında özellikle ekonomik programından tavizler verse de, son tahlilde Ekim 2019’dan beri sokaklarda direnen halk muhalefetinin temsilcisi olduğunu aklından hiç çıkarmamalı.
Şili Türkiye muhalefeti için de; otokratik bir eğilimi geniş bir cepheyle dize getirmek amacıyla merkezi de içeren geniş bir ittifaka dayansa da ilerici karakterini kaybetmemek ; dini taassuba teslim olmayıp özgürlükleri savunma konusunda kararlı durmak; geniş kitlelere “sandığı bekleyin” mesajıyla teslimiyet aşılamayıp, sokağın sesine, dinamizmine dayanmak ; Kurucu Meclis yöntemiyle yeni dönemi demokratik bir tarzda inşa etmek özellikleriyle önemli dersler içeriyor. Tabii ki öğrenmeye niyeti bulunanlara…