Sünnilerle Şiiler birbirlerini boğazlıyorlar. Ben bildim bileli 2 milyona yakın insan öldü Ortadoğu’da

Sünnilerle Şiiler birbirlerini boğazlıyorlar. Ben bildim bileli 2 milyona yakın insan öldü Ortadoğu’da. Her bir taraf için kendisi Müslüman diğeri ise “Hizb-ul Şeytan”. Buradan bakıldığında aslında hiç Müslüman kanı akmamış Ortadoğu’da. Çünkü kimse öldürdüğünü Müslüman’dan saymıyor. Bazı Sünnilerle bazı Şiiler birbirlerini hiç sevmiyor. Her birinin devletleri diğerinin masum inananlarının kanına giriyor. Kafalarını kesiyor. Bazı Sünniler ve Şiiler birbirlerinden nefret ediyor. Ancak bu nefret kendilerinden kaynaklı değil. Bu nefreti onlar yaratmadı. Çünkü yaratmak Allah’a mahsus, herkes bunu iyi biliyor. Onlar kendi Tanrıları tarafından terk edilmenin acısını taşıyor.

Ali’yi belki de Şiiler öldürdü. Sünnilerse hiç ağlamadılar ardından.

Aslında Ali öldürülmeden çok önce başlamıştı her şey. Henüz İsa çarmıha gerilmemiş, Kızıldeniz ikiye yarılmamıştı. Bütün günahları temize çektiği söylenen o koç gökyüzünden İbrahim’e indirilmemişti. Dünya üzerinde ne Sünniler ne Şiiler ne de bunların ikisinin de nefretle bahsettikleri diğerleri vardı. Her şey ama her şey o gün başladı. Ortada olmayan Sünnilerle Şiiler ve dahi İsmaililer ve diğer bil cümle inançlar ve dinler ve hatta iman etmeyenler işte o gün orada ortaya çıktı.

“Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kabil’i doğurdu. ‘Rabbin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim’ dedi. Daha sonra Kabil’in kardeşi Habil’i doğurdu. Habil çoban oldu, Kabil ise çiftçi. Günler geçti. Bir gün Kabil toprağın ürünlerinden Rabbe sunu getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. Rab Habil’i ve sunusunu kabul etti. Kabil’le sunusunu ise reddetti. Kabil çok öfkelendi, suratını astı.” Sonra haset ve kıskançlık içinde öldürdü kardeşini. Kardeşinin nerede olduğunu soran Tanrı’ya cevap vermedi. Cevabı Habil’in yerdeki kanı verdi. Ali öldürülmemişti henüz ve insan sıfatında görünmemişti daha, öldürdü Kabil kardeşi Habil’i. Ali’nin sırtına inecek olan hançer Kabil tarafından bileylendi ilk. O gün orada beliriverdi Sünniler ve Şiiler. Orada Kabilin yarısı Sünni yarısı Şii oluverdi ve Habil ölürken Sünnilerle Şiiler birlikte can verdi. Kabil’in elindeki taş Şiilerden Sünnilere, Yahudilerden Müslümanlara, Hıristiyanlardan Yahudilere geçti durdu.

Mazlum ve zalim rolüne hangisi daha fazla yakışıyorsa o rolü alıp devam ettiler nesiller boyunca. Kimi zaman mazlum kimi zaman zalim oldular. İsa’yı çarmıha Şiiler gerdi, Sünniler gerildi İsa’yla beraber. Sünniler öldürdü İsmail için İbrahim’e inen koçu. Kızıldeniz’de boğulan Sünnilerdi, onu ikiye bölen Şiiler. Şiiler öldürüldü Bedir savaşında, Sünniler atıyordu okları onlara.

Ne Sünnilerin sırtına inen hançer eksildi ne Şiilerin. Ne Sünniler bıraktı o hançeri elinden ne Şiiler. Kabil ve Habil bir seçim için Tanrılarının karşısına çıktığında başlamıştı her şey. Kimin iktidar tarafından daha çok kollanacağı kavgasının sonucuydu bunca kan. Kan, Tanrı seçimini yaptığında döküldü önce, sonra bunların devletlerinin seçimleriyle döküldü tarih boyunca.

Nerede seçim yapan bir Tanrı varsa orada katliam oldu. Nerede bir devlet varsa orada insanlar öldü. Kendi çocukları arasında seçim yapan Tanrıların ve devletlerin oğulları ve kızlarıyız biz. Ve kendi Tanrıları tarafından terk edilenlerin dünyası burası. O nedenle oldukça derindir yalnızlığımız ve büyüktür birbirimize olan nefretimiz.

Ali henüz dünyaya gelmemişti. Ama İsa çarmıha gerilmeden hemen önce başını gökyüzüne çevirip ona bağırdı: “Eli Eli, lema sabaktani”. “Ali Ali, beni neden yalnız bıraktın”. Biz peygamberlerini bile yalnız bırakan bir Tanrının çocuklarıyız ve sırtımızdan hançer eksik olmuyor bir türlü. Kanımızsa hâlâ yerde birbirine karışmakta.