Siyasal İslam dini nasıl kullanır?
Fotoğraf: inegolonline.com

Devlet destekli gerici dernek ve vakıfların artan gücüne paralel olarak laikliğe ve yaşam tarzına yönelik saldırıların frekansı da sıklaştı. Toplumsal zeminde ve bilhassa eğitimde, çağdaşlığa dair tüm değerler siyasal İslamcı ideoloji doğrultusunda tırpanlanmak isteniyor. Milli kadın voleybolcular bile “makbul” bulunmadıkları için fütursuz saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Konserler ve festivaller iktidar tarafından yasaklanırken kamusal alanda içki içilmesi maksatlı şekilde tartışmaya açılıyor. Bu sayede ileride yapılacak hamleler için nabız yoklanıyor, zemin hazırlanıyor.

Radikalinden ılımlısına siyasal İslamcılar son dönemde daha önce hiç olmadıkları kadar özgüvenli ve agresif. Mayıs seçimleriyle birlikte AKP’nin devletteki gücünü tahkim etmesi, arkalarındaki rüzgârı da kuvvetlendirdi. Büyük maddi imkânlara erişen, eli-kolu uzayan ve kanuni olarak ayrıcalıklı kılınan bu yapılar, artık kelimelerini seçmiyor, hedeflerini ve nasıl bir ülke istediklerini gizlemiyor. Arkalarına ise dinin “kutsal gücü”nü alıyorlar. Meşruiyetlerini, İslam inancının halk nezdindeki karşılığı üzerinden kuruyor ve politik taleplerine uhrevi bir kılıf geçiriyorlar. Bu yolla her adımlarını, sahip oldukları gücü korumak ve büyütmek amacıyla attıkları gerçeğini gizlemeye çalışıyor, dinin arkasına saklanarak bir illüzyon yaratıyorlar.

***

Geçen günlerde Bursa’nın İnegöl ilçesinde halk otobüslerine verilen reklam sosyal medyada gündem oldu. İnegöl Din Görevlileri Derneği otobüslerin reklam alanlarını kiralayarak, “Tesettür tarz değil farz’dır” yazdırmış ve altında Nur Suresi’nden bir ayete yer vermişti. İslam, gerçekten de siyasal İslamcıların savunduğu gibi erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu savunan bir din. Bunda hiçbir şüphe ya da yoruma yer bırakacak gri bir alan yok. Nisa suresinin 34’üncü ayeti açıkça, “Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler” diyor. Ayet, iyi kadının “itaatkar” olması gerektiğini belirterek konuyu kapatıyor. Hatta erkeklere, kadınları dövme hakkı bile veriyor.

Fakat hadisenin farklı ve genellikle gözden kaçan bir boyutu söz konusu. Siyasal İslamcıların uğruna mücadele ettiklerini söyledikleri Kuran’da 114 sure ve surelerin altında toplam 6 binden fazla ayet bulunuyor. Ortaya çıktığı coğrafyanın ve dönemin sosyo-politik konjonktürü bağlamında konuşursak, Kuran’da hayattaki her konuya dair bir kural bulunabiliyor. Peki, 21. yüzyıl gibi her şeyin bir karmaşaya dönüştüğü, açlık, sefalet, sömürü ve adaletsizlik başta olmak üzere yüzlerce sorunun çözüm beklediği bir çağda, siyasal İslam neden sadece birkaç konuya kafayı takmış durumda?

Türkiye’de gericiliğin en temel konusu, kadınların nasıl yaşayacağı, nasıl davranacağı ve nasıl giyineceği. Bunu içki içme, eğlenme ve seküler yaşantıya ilişkin alışkanlıklar takip ediyor. Dünyada ve memlekette o denli ciddi ve büyük problemler varken, siyasal İslamcılar sadece bu konuları kendilerine gündem ediyor. Bunun nedeni Kuran’ın diğer konulara ilişkin buyruklarının bulunmaması değil, onların İslamcılar için işlevsel olmaması. Günümüzde siyasal İslamcı ideolojinin politik ihtiyaçları, laikliği ortadan kaldırmayı, kadın özgürlüğünü kısıtlamayı ve seküler yaşam alışkanlıklarını bastırmayı gerektirdiğinden, 2023 Türkiye’sinde gericilik, kutsal saydığı inançsal hükümleri de kendi faydası için manipüle edebiliyor. Dine dair bu ayıklayıcı yaklaşım, aslında yürütülen mücadelenin anlatıldığı gibi “manevi değerler” uğruna değil, tam tersine, daha fazla politik ve maddi güç adına verildiğini ortaya koyuyor.

Otobüslere kadınların nasıl giyineceğine ilişkin ayetler reklam olarak veriliyor da açgözlülük, aşırılık, israf veya hırsızlıkla ilgili ayetler niye hiç gericiler tarafından hatırlatılmıyor? Hatırlatılsın ve ülke daha fazla dine gömülsün diye değil; ama bunu sormak siyasal İslamcıların kendi kutsal kitaplarını savunurken bile ne kadar seçici ve ayıklayıcı olduğunu göstermek açısından önemli. Siyasal İslamcılar kendi dinlerini, adeta editoryal bir süzgeçten geçiriyor. Politik ihtiyaçlarına göre, neyi öne çıkaracaklarını, hangi başlıkla kamuoyunu meşgul edeceklerini kendileri belirliyor. Dertleri israfı önlemek, adaleti sağlamak, savurganlığı durdurmak, hırsızlıklara son vermek olamıyor bir türlü. Ayrıca bunu dediklerinde günün politik atmosferinde terazinin diğer tarafına geçeceklerini biliyorlar. AKP iktidarını destekleyen bir tarikat, bugün adaleti, israfı, hırsızlığı, yalanı, talanı konu alan ayetleri hiç umursamaz ama aynı tarikat iktidarla ters düşerse, yeri göğü kitapta adaletten ve hırsızlıktan söz eden ayetlerle inletir. İşte siyasal İslam özünde budur.

***

Benzer bir durum devlet yönetimi için de geçerli. Erdoğan faizi indirecekken “nas” diyor, nas’a ihtiyaç kalmayınca onun yerini “rasyonel ekonominin kuralları” alıyor. Hayata akılcı bir noktadan bakanlar için politik kararları alırken din bir referans unsuru olamaz ama siyasal İslamcılar, ihtiyaç hasıl olunca dine dört elle sarılırken süreç farklı bir yöne girmeyi gerektirdiğinde o dini buyrukları bir anda ıskartaya çıkartabiliyor.

Anaakım muhalefetin de Türkiye’de tarikatı, cemaati, derneği ve vakıfıyla el üstünde tuttuğu, “memleketin değeri” olarak hürmet gösterdiği, ideolojik hamlelerine “halkın inancı” diyerek saygıda kusur etmediği siyasal İslamcılar, kendilerine sağlanan bu konforlu atmosferde rüya gibi bir dönem geçiriyor. Gericilik ülkeyi örümcek ağlarıyla kuşatırken, sağı daha seyreltilmiş sağ politikalarla yenebileceğini sanan muhalefet ise bunun iktidarın gücünü sağlamlaştıran bir harç olduğunu göremiyor.

Türkiye’de AKP’yi yenme mücadelesi, siyasal İslama ve gericiliğe karşı yürütülen mücadeleden bağımsız düşünülemez. Bugüne kadar “muhafazakârları ürkütmeme” anlayışıyla icra edilen siyaset, ülkede inanç sömürüsü üzerine kurulu dinsel hegemonyayı derinleştirdi ve değişim olanaklarını henüz filizlenme aşamasındayken tıkadı. İttifak tartışmalarına gömülen muhalefet, kendi ayağına vurduğu bu prangayı kırmadan topluma umut vadedemeyecek.