Türkiye’nin siyasal yapısı yüzde 60 sağcı yüzde 40’ı da laik, sol, sosyal demokrat yapıyı oluşturuyor. Yani kendini solda gören partiler bu yapıyı dikkate almak zorunda… 

Denklemi böyle kurunca işin başında mağlubiyeti kabul ederek sahaya çıkılıyordu. Bu tezin en kalın hatlı uygulamasını 2023 Seçimlerinde yaşadık. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) “geniş ittifak” projesiyle kendisinden başka hiçbir sol partinin bulunmadığı “Altılı Masa” olarak tanımlanan Millet İttifakını kurdu. 

Bu “mucizevi” işbirliğinin CHP dışındaki temel taşları; İyi Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den oluşuyordu. 

İyi Parti, Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) muhalif öğelerinin bir araya gelmesiyle kurulmuştu. Partinin ideolojik yapısıyla bir dertleri yoktu. Sadece Genel Başkan Devlet Bahçeli’den şikayetçiydiler. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi dertleri bulunmuyordu. Hâlâ da öyle. 

DEVA Partisi, Adalet ve Demokrasi Partisi’nin (AK Parti) kuruluş döneminin “yıldızı” Ali Babacan’nın ekonomik dehası(!) üzerinden seçmenlerin huzuruna çıkıyordu. Ekonominin “iyileşmesi” en önemli meselesiydi. Sermayenin özgürleşmesi öncelikli hedefiydi. Türkçesi iktidarın yakın çevresinde halkalanan ve hızla gelişen holdinglerdeki paranın daha geniş bir yelpazede şirketlere yayılmasını sağlamak istiyordu. 

Gelecek Partisi de, AK Parti’nin ikinci genel başkanı ve başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çevresinde örgütlenmişti. Eski partilerinde yapmaya cesaret edemedikleri muhalefeti yeni konumlarından yapacaklarını sanıyorlardı. En azından umuyorlardı. Ahmet Davutoğlu’nun yeni partisiyle akıllarda kalan tek demeci, uzun yıllar birlikte çalıştıkları Tayyip Erdoğan ile ilgiliydi:

-Cumhurbaşkanı servetinin kaynağını açıklamak zorundadır!

Bunu dedi ve sustu! 

Bir daha konuya ilişkin hiçbir şey söylemedi. 

Saadet Partisi ise Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesini hedef alan “İstanbul Sözleşmesi” adlı uluslararası sözleşmeden çıkılmasını isteyen birinci yapıydı. Bir talebi daha vardı:

-Ayasofya Cami olsun ve ibadete açılsın!

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, 2 Temmuz 1993’teki Madımak Katliamı sırasında Sivas Belediye Başkanı olmak gibi parlak(!) bir kariyere sahipti. Bu partinin “Madımak Mağdurlarından” anladığı orada yakılarak öldürülenler değil, katliam sanıklarının hapishanelerde bulunmalarıydı!

Demokrat Parti’nin eski genel başkanları Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu olmasına bakarak fazlaca yoruma gerek olmadığı açıktır. 

CHP yönetiminin böylesine ağır bir “bagajla” girdiği seçimlerde ulaştığı sonuca “başarı” demesine şaşmamak gerekiyor. Gerçekten de başarıdır! CHP’nin sırtına alarak TBMM’ne taşıdığı bu sağcı partilerin vizyonlarının dört katını iktidardaki AK Parti ve MHP’nin yapabildiğini dünya âlem biliyor.

2024 Mart’ında yapılacak yerel seçimlere bu çizgide girecek CHP’nin başarı şansının olmayacağını görülebilmesi için daha kaç seçim kaybetmesi gerekiyor? 

Sağcılarla sağcılık yarışına girildiğinde sonuç değişmeyecektir: Sağcılık her hâlükârda kazanır! 

CHP açısından “çıkmaz sokak” tabelası bellidir:

- Sürdürülebilir sağcılık!